Bu nefsin eserinden kibir benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin, intikam, hiddet gibi huylar çıkar. Kulu, Rabbinden uzaklaştırarak kötülükleri işlemeye tahrîk eden en süflî durumdaki isyankâr nefstir. “Emmâre” çok emredici demektir. Bu sıfatı hâiz olan nefsin yegâne maksadı, hevâ ve heveslerini ölçüsüzce tatminden ibârettir. Şehvetin esîri, şeytanın avânesi olmuş; keyfine, zevkine, günâha düşkün olan nefstir. Nefsin düşkünlükleri ve aşırı istekleri demek olan şehvetlere karşı her hangi bir mücâdele göstermemek, onun arzularına tâbî olarak şeytanın yoluna uyup gitmek de, nefs-i emmâre seviyesinde bulunan kimselerin ahvâli cümlesindendir.
”Muhakkak ki nefs, kötülüğü şiddetle emreder.” (Yûsuf Suresi, 53) âyet-i kerîmesinde ki beyânı, bu mertebedeki nefse dâirdir. Diğer taraftan insanın mânevî âlemdeki mevkii itibâriyle nefs-i emmâre, hayvanât içerisindeki zehirli yılana teşbîh edilegelmiştir. Şüphesiz ki böyle bir teşbîhle, nefsin tehlikelerine ve fecî âfetlerine dikkat çekmek murâd edilmiştir.
“Her kötü ahlâk, bir yılana benzedi. Bu yılanların şâhı da, nefs-i emmâre oldu.”Bu yüzden akl-ı selîm sâhibi her mümin, nefs-i emmâre ile dâimî bir cihâd hâlindedir.
Bu mertebedeki bir mümin, tedâvîye muhtaç bir hasta gibidir. Onun nefs-i emmâreden kurtulup nefs-i levvâmeye geçebilmesi için, mânevî tedâvîde tâkib etmesi gereken en mühim usûl ise, kendini ciddî bir sûrette hesâba çekmektir. Kul, azamet ve celâl sâhibi Rabbinin herşeyi bilmekte olduğunu, kabirdeki suâlleri, mahşerdeki hesâbı, Cehennem'deki şiddetli azâbı düşünmeli ve tevbeye azmetmelidir.
Nefsi Emmare derecesinde bulunan insanlar üç sınıftır:
- Cenab-ı Hakk'ın emirlerini yerine getirmeye çalışır. Nehiylerinden kaçınmaz.
- Allah'ın emirlerine iteat etmediği gibi, nehiylerinden de kaçınmaz. Fakat itaat edenleri sever.
- Adı müslümandır. Fakat İslamın hiçbir emrini yerine getirmez. İslamı ve Müslümanları sevmez. Bu mertebedeki sâlikin zikri; ”Lailahe illallah”dır.