Rivayet edilir ki, Hz. Ömer’in hilafeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikayet etmek üzere halifenin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer’in çıkmasını bekler. Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer’in hanımı halifeye bağırıp çağırmakta ve fakat Hz. Ömer ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hâli gören kapıdaki adam boynunu bükerek: “Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik müminlerin emiri iken Ömer’in hâli böyle olursa, benim derdime nasıl çare bulabilir.” diye düşünür ve kalkıp giderken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:
- Hayrola, derdin neydi, diye seslenir. Adam da der ki:
- Ey müminlerin emiri! Karımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikayet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca, vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime: Müminlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak, dedim.
O zaman Hz. Ömer adama şunları söyler:
- Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım hem fırıncım hem çamaşırcım hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum.
Bu sözleri duyan adam:
- Ey müminlerin emiri! Benim karım da aynen öyle, dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer adamı:
- Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor, diye teselli etti. (Zehebî, Kebâir, s. 179; İbn Hacer Heytemi, Zevacir, 2/80)