Cenaze İçin Neler Yapılır, Neler Yapılmaz?

Cenaze İçin Neler Yapılır, Neler Yapılmaz?

Ölenin geri kalanlar üzerinde hakları vardır. Bunlar:

1- Yıkanıp, kefenlenip namazın kılınması,

2- Gömülmesi,

3- Cenazenin taşınması,

4- Cenazeye katılıp, dua edilmesidir.

İnancımızda üç şey geciktirilmez:

1- Dengini bulmuş kız,

2- Vakti giren namaz,

3- Cenaze,

Cenazeyi çok bekletilmemelidir. Çok uzaklardan gelecekler için uzun süre bekletilmesi doğru değildir. Çok acele edipte bazı dini, milli görevleri de terk doğru olmaz.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Cenazeyi çabuk gömün. Çünkü bir Müslüman ölüsünün ailesi içinde çok kalması uygun değildir." (R. Salih’in : 2/948) buyurur.

Cenaze namazı duadır. Tanısak da, tanımasak ta gördüğümüz cenazenin namazını kılmalıyız. Çünkü o bir haktır.

Götürürken de Peygamberimiz (s.a.v.): “Cenazeyi hızlı götürün eğer ölü, Salih ise onu kabre kavuşturun. Salihlerden değilse, fena bir kimseyi, bir an önce omuzlarınızdan atmış olursunuz” buyurur. Devamındaki hadiste de: “Cenaze iyi ise beni çabuk götürün kötü ise beni nereye götürüyorsunuz der’ denmiştir”.( R.Salih’in: 2/945 946)

Erkeklerin cenazeyi takip edip defnetmesinde sevap vardır. Peygamberimiz kadınların cenazeyi takip etmesini men etmiştir. (R.Salih’in: 2/935)

Beş yerde konuşmak mekruhtur.

1- Kur’an okunurken,

2- Cuma hutbesi okunurken,

3- Dini eser okuyup sohbet edilirken,

4- Eşi ile ilişki halinde,

5- Cenaze götürürken konuşulmaz, sohbet olmaz, ayrıca tuvalette, banyoda da konuşulmaz.

Cenaze götürürken slogan atılmaz, Sessiz olunmalıdır. Hele yas tutmaktan kaçınılmalıdır. Dua yerine, alkış, Fatiha yerine, el alkış hiçbir şey kazandırmaz. Fatiha nasip olmayanlara alkış nasip oluyor. Alkış cahiliye adetidir: Bando, keman sesi bize göre değildir. Bando şopenin cenaze marşını çalarken İsa,Mesih elini Kollarını açmış seni bekliyor diyor.Müslümanlar akıllarını başlarına alıp bu yanlışı düzeltmelidir.

Kur’an-ı Kerim’de dua, Kâbe’yi tavaf ve namaz kılmak gibi hallerde ıslık ve alkışın bir işaret olarak cahiliye dönemi Arapları tarafından kullanıldığı bildirilmektedir. Fakat onların bu eylemi ise Kur’an-ı Kerim’in şu ayetinde kınanmıştır. “Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.” (Enfal Suresi, 35)

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur : “Ölüm bir dehşettir. Bu itibarla bir cenaze gördüğümüz zaman ayağa kalkınız.” (İbn-i Mace, Cenaiz : 35)

Bir de cenazenin bekletilmesini uygun görmemiş “Cenazenizi bekletmeyin” buyurmuştur. (İbn-i Mace, 55)

Bir hususta cenaze evinde yemek yenmemesidir. Buna fıkıhçılar üç gün demiştir. Bir hadiste:

“Cenaze için yemek yapın. Çünkü onların başına kendilerini meşgul edecek şey gelmiştir.” buyrulur. (İbn-i Mace,59)

“Gömülürken ölü için istiğfar ediniz. Zira o sorgulanmaktadır’ buyurur. (R. Salih’in: 950)

Mezar başında nutuk atılmamalıdır bu Yahudi ve Hıristiyan âdetidir. Ölü için onda olmayan meziyetler söylenmemelidir yalanın cezasını ölü çeker. Onda mevcut iyiliklerden söz edilmelidir.

Bazı kardeşlerimiz soruyor. “Ölüyü öpmek caiz mi?” diye çok yakını olursa öpebilir. Kadın kocasını, kocası karısını öpemez. Çünkü nikâh bitmiştir.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, sahabeden bazılarını öpmüştür. Hz. Ebu Bekir (r.a.) de peygamberimizi (s.a.v.) öpmüştür.

Cenaze, çok yakınlarının dışında ona buna gösterilmemelidir. Ölüm hali bu, değişik durumlar olabilir.

Sela vermek, haber vermek, Fatiha okutmak ve duaya neden olması bakımından uygundur. Duyanlar son göreve katılacaktır, baş sağlığı dileyecektir. “Allah içiniz, Allah’a dönücüyüz” manasın da “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” denilerek ölüm hatırlanacaktır.

Cenaze defnedilmeden evde Kur’an okunmalı, hatimler yapılmalı, dualar edilmeli ve hayır hasenat yapılmalı, borçları ödenmelidir.

Kabre konulunca da yasin, Mülk, İhlas, Felak, Nas, Fatiha ve Bakara suresinin ilk ayetleri okunmalıdır.
Bu arada telkin vermek tavsiye edilmiştir. Münker Nekir’in soracağı soruların cevapları hatırlanmış olur.Çünkü kabirde yatan, kabrin etrafındakileri duyar.

Yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:

Cenazenin, İslam’i bir şekilde defnedilmesi için bazı şeylere dikkat edilmesi gerekir. Dikkat edilmesi gereken hususlardan bazıları şunlardır:

- Cenaze kefenden başka bir şeyle gömülmez. Zaruret varsa tabutla gömülebilir: Ayrıca kefenin içine Kur’an, Yasin ve başka bir şey konmaz.

- Yas edilmez, ağıt yakılmaz.

- Cenazenin ardından kötü söz söylenmez, lanet okunmaz.

- Ölüm günü, ölüm şekli kötüye yorulmaz.

- Cenaze namazı ölü için duadır. Alışılmışın dışında fitneye sebep olacak şekilde kadınlı erkekli kılınırsa ölü sevaptan mahrum olur.

- Dişler çıkarabiliyorsa çıkarmak, değilse İslam da ölü diri gibidir zorlanmaz. Yüzükler çıkartılır.

- Cenaze; Götürülürken; sakin ve sessiz götürülür. Tekbir getirilmez, yas edilmez, slogan atılmaz, el çırpılmaz, dua edilir.

- Cenaze bando ile, çelenklerle kaldırılmamalı, tören boyu nutuk atılmamalı, fotoğraflar takılmamalı, törene katılan arabalar korna çalmamalıdır.

- Defnedilinceye kadar dünya sohbeti yapılmaz.

- Cenazenin doğduğu yere götürülmesi şart değildir.

- Cenaze götürülürken üzerine bıçak, demir konacak diye bir şey yoktur.Yıkanmadan önce konulması cenazenin şişmemesi içindir.

- Cenaze toprağa değmeli , mezarın üstünde toprak olmalıdır.

- Cenazenin ardından onda olmayan vasıflar söylenmemeli, layık olmadığı şekilde övülmemelidir.Yoksa azap görmesine sebep olunur.

Ölü nakledilir mi?


En iyisi, cenazenin öldüğü yere defnedilmesi müstehabdır. Oradan oraya nakledilip ölüye eziyet vermemek gerekir. Çünkü önemli olanda ceset değildir artık, ruhtur.

Cesedin kokma tehlikesi yoksa ölmüş bulunduğu yerden başka bir yere gömülmeden önce taşınıp götürülmesinde ve başka bir yere gömülmeden önce taşınıp götürülmesinde ve başka bir memlekette gömülmesinde bir beis yoktur. Fakat gömüldükten sonra çıkarılıp başka tarafa götürülemez, bu haramdır. Ancak başkasının mülkiyetine ait bir yerde gömülü olursa, mülk sahibi de buna razı değilse yahut istimlak dolayısıyle zaruret olursa, ceset çıkarılarak başka yere nakledilir.

Çünkü mezar da ziyaret, diri ziyareti gibidir. O, gelenden, okuduğu fatihadan, verdiği selamdan haberi olur, Selamı alır.

Bir de Müslüman mezarlığa gömmek için nakledilebilir. Bunun dışında oradan oraya nakledilip de hem ölüye hem de cenaze sahiplerine eziyet vermemek gerekir.

– Ölü yanlış gömüldüyse, başkasının yerine gömüldü ise,

– Yol geçecekse,

– Sel yatağında ise, Baraj yapılacaksa nakil yapılır.

– Kemikler toplanır torbaya konur, bir yere gömülür.

Ölü, diri gibidir. Ona zarar vermemek gerekir.

Ölü ile beraber, kefenden başka bir şey gömülmez, Altın, gümüş, yüzük çıkartılır, takma altın diş sökülemiyorsa alınmaz. Mezara bir şeyler koymak ilkel dinler de vardır. Ancak koku konulabilir.

Siyah Elbise Giyerek Matem Tutmak

İslam'da matem tutmak yoktur. Bu daha çok gayri muslimlerin âdetidir. Siyah elbise giyilip, yaslı olduğunun gösterilmesi, sünnete aykırıdır.

Cenaze gömüldükten sonra ilk önce yapılabilecek işler şunlardır:

– Ölenin kul hakkı varsa hemen ödeyip onu borçtan kurtarmak gerekir. Yalnız “helal et, helal olsun” demekle hak helal olmaz. Hakkın ödenmesi için yerini bulması lazımdır.

– Allah’a oruç, namaz borçları varsa fidye vererek af edilmesi ümit edilir ve dua edilir.

– Fakir fukaraya sadaka dağıtılır. Vermediği zekât varsa, malından zekat borcu ödenir. Adak borcu, yemin kefareti varsa ödenir.

– Kur’an okunur, sevabı bağışlanır. Varsa, vasiyeti yerine getirilmelidir.

Ölenin ev halkına üç gün yakınları ve dostları tarafından yemek götürülmesi sünnettir. Ne yazık ki, ülkemizin birçok yerlerinde bu sünnetin yerine bidat konmuştur. Ölü yakınlarını taziye gelenlere yemek hazırlanır, adeta bir düğün havası estirilir hale getirilmiştir.

Hayatta olanlar, eğer ahirete intikal eden yakınlarını seviyorlarsa, haram, günah işlemekten çok sakınmalıdır. Zira hayatta olanların yaptıkları, ahirete intikal edenlere gösterilmektedir. Eğer iyi amelleri varsa, seviniyorlar, amelleri, yaşayışları uygun değilse üzülüyorlar.

Hadis-i şerifte; İnsanların yaptığı işler, pazartesi ve perşembe günleri, Allah’u Teâlâ’ya arz olunur. Enbiyaya, evliyaya ve ana-babaya cuma günleri gösterilir. İyi işleri görünce sevinirler. Yüzlerinin parlaklığı artar. Kötü işlerinizi görünce üzülürler. Allah’tan korkun, ölülerinizi incitmeyin!, buyurulmuştur.

Öyleyse, ölen yakınlarımızı seviyorsak, onları üzecek kötü amellerden sakınmamız ve onlara dua etmemiz, sadaka vererek, hayır, hasenât yaparak imdatlarına koşmamız lazımdır. Âlimlerin ekserisi, vefat gününde yemek yenmesi vasiyet edenin vasiyetinin yarine getirilmesi gerekmez, demişlerdir.

Hele vefattan sonra cenaze helvası adında bir tatlı vasiyeti İslam’i olmadığından büsbütün batıl vasiyet olur.

Ancak, vefat teessürünü yendikten sonraki günlerde merhumun ruhu için fakirlere yemekler yedirilip, hayırlar işleyerek ihsanlarda bulunmak, elbette bir kadirşinaslık eseridir. Bir vefa borcudur. Helvada yapıp ihtiyaç sahiplerine yedirilebilir.

Cenaze törenlerinde nelere dikkat edilmelidir?

– Nutkun, sloganın, alkışın, bandonun ölüye hiçbir faydası yoktur.

– Fotoğraf çekmek, videoya almak, yakalarda fotoğraf taşımak dinen uygun değildir.

– Çelengin İslam da yeri yoktur. Faydasız, fuzuli masraftır, israftır. Çelenge, fotoğrafa harcanacak para fakir fukaraya verilirse, ölüye faydası olur.

– Cenazede masraf yaparak, gösteriş yapmaya kalkışıyoruz.

– Konvoyda çok araba olsun, korna çalınsın, uzun yoldan dolaştırılsın istenerek, güç gösterisi yapmak manasızdır.

– Cenaze, tabutla gömülmemelidir. Ancak dağılmış ise açılmasında sakınca varsa tabutla gömülür.

– Cenazeye saygı duruşunda bulunulmaz ancak yoldan geçerken ayağa kalkılıp okunur, dua edilir.

– Sesli matem yasaktır. Peygamber (s.a.v.)Efendimiz; Cenaze için ağlamayı, ağıt yakmayı, bağırıp çağırmayı yasaklamış ve ölüye, dirinin ağlaması yüzünden azab edileceğini bildirmiştir. (K. Sitte : 17/141)

– Ölünün saçı kesilmez tırnakları kesilmez, saçı taranmaz, boyanmaz, tıraş edilmez. Bazıları genç bayanların tırnaklarını boyuyormuş yanlış!

ÖLÜ İÇİN NE OKUNUR, KURBAN KESİLİR Mİ?

Bir şeyler okunması için 7. , 40. , 52. gün ve çenenin düştüğü kabul edilen 3. gün veya sene-i devriyesi beklenmez.Ölülerimiz unutulmamalı, her an okunmalıdır, dua edilmelidir, hayır hasenat yapılıp sevap bağışlanmalıdır. Kabirde yangın varken, azap varken beklenir mi?

Bazı yerlerde ölen kimsenin kırkıncı ve elliikinci gecesi hesap edilip o gece mevlit okutulmaktadır.

İslâm'da ölen bir mümin için okunan Kur'an-ı Kerim, yapılan dua ve verilecek sadakanın faydası vardır. Cenaze yıkanmadan başında okunmaz, ayrı bir oda da okunur.Çünkü o cünüptür.

Ne okuyalım?

– Hatim yapılıp ruhuna bağışlanmalıdır,
– Tespihler çekilip ruhuna bağışlanmalıdır,
– Allah’ımızın affetmesi için dua edilmelidir,
- Yasin suresi okunur,
– Ra’d suresi okunur,
– Mülk suresi okunur.

Birinin bir gece kulağına derinden sesler gelmeye başlar. Ses kabirden geliyor, hem de Mülk suresini okuyor. Adam çadırın bir köşesine dikkat kesilerek okunan Mülk Suresini sonuna kadar dinledikten sonra heyecanını yenemez, doğruca Medine’nin yolunu tutar, gelip durumu Resulallah (s.a.v.) Efendimize arz eder:

Ya Resulallah, çadırımı bir yere çatmıştım. Orada kabir olduğunu bilmiyordum. Bir de dinledim ki, bir insan Mülk suresini okuyor, sureyi sonuna kadar dinledim, heyecanımı yenemedim size geldim.Tebessüm eden Resulallah (s.a.v.) Efendimiz şöyle cevap verir :– Mülk Suresi koruyucudur. Kurtarıcıdır. Okuyanı kabir azabından kurtarır! (A. Şahin Dini Bilgiler : 112)

Mevlüd ne zaman okunur?

İbadet, Allah rızası için yapılır. İbadetle menfaat gözetilirse o ibadet caiz olmaz. Mevlüd pazarlık konusu yapılmazsa caizdir. Değilse iki tarafta günaha girer. Çünkü ücret karşılığı kuran okunmaz. Kur’an da : “Ayetlerimizi az bir karşılık ile satmayın.” (Bakara Suresi, 41)

Bir ayette de, bu yolla para kazananlar için “Karınlarına ateş tıkınmış olurlar” buyurmuştur.

Peygamber (s.a.v.) Efendimizde: “Kuran okuyun fakat onunla kazanıp yiyip, içmeyin” buyurur.

Mevlüd, farz, vacip veya sünnet bir ibadet değildir. Ancak bid’atler giderilirse mevlüd okumak caizdir. Bazıları üzerinde de olumlu etki yapar.

Mevlüd, Peygamber aşığı Bursa Ulu cami İmamı Alim bir veli olan Süleyman Çelebi’nin yazdığı manzum bir eserdir.Peygamberi küçük gören,alay eden,diğer peygamberleri daha üstün gören,Müslümanların arasına fitne tohumu eken bir fitneci İranlı zındığın sözleri üzerine göz yaşları arasında kaleme aldığı,zikir,salat,dua,Efendimizin doğumu,miracı,Şefaati,münacaat,ve duadan ibaret Kur’an ayetleri,salat ve selamlarla,tekbir ve dualarla okunan 15 y.yıldan bu yana sünnetlerde, düğünlerde,cenaze,doğumiaskere gidiş,dönüş her türlü hayırlı işte okutmak adet olmuştur.

Mevlid dini bir emir değildir. Okunmasında,okutulmasında,eşi dostu,akrabayı bir araya getirmede birlik ve kardeşliği sağlamada moral değerleri korumada faydalı olan yapılmasında sakınca olmayan bir adettir. Eğer samimi okunur, riyadan uzak, fakir fukaranın düşünüldüğü, bir araya gelinsin gayesiyle mevlit, iyi şeylere vesile olacaksa, okutmakta fayda vardır. Çünkü getirilen tekbirlerin, salavatların, okunan Kur’an’ların, fatihaların elbette faydası olacaktır.

Mevlit okunurken saygısızlık yapılacaksa, bu mahsurları gidermek gerekir.Kur’an okumak sünnet, dinlemek vaciptir. Kur’an okunurken sohbet ediliyorsa, ayak ayak üstüne atılıp sigara içiliyorsa, sevap yerine günah kazanılmış olur.

Bir de israfların yapıldığı, aç olmayan kimselerin davet edildiği yemekler ve ziyafetlerde hayır yoktur. Bunda o ölüye ulaşan bir şey olmaz.

Ölü için ağlamak sızlamak yerine Kur’an okunmalıdır. Peygamber (s.a.v.) der ki :“Ölü, kendisine yapılan feryat ve ağlama sebebiyle azap olunur.” (R. Salih’in: 3/1689)

“Ölünün arkasından ağlamamaları için peygamber kadınlardan söz almıştır.” (R. Salih’in 3/1693)

“Ölü üzerine feryat ederek ağlayan kadın, ölmeden tövbe etmezse, kıyamet gününde üzerinde katran olan bir gömlek, uyuzdan bir zırh olduğu halde haşrolunur.” (R. Salih’in 3/1 696)

“Ölü için kendisinde olmayanı beyanla ağlandığı, feryat edildiği vakit, iki melek görevlendirilir. Onlar ona: “Sen böyle bir adam mısın?” der. Onu tartaklarlar. (R. Salih’in 3/1698) buyurmuştur.

Yas etmek, bağırıp çağırarak isyan etme yerine dua edilmelidir, okunmalıdır. Peygamber (s.a.v.): “Ölüleriniz için yasin okuyun” buyuruyor.(İ. Canan, Hadis Ans.: 15/81.V. Zuhayli, İslam Fıkhı Ans. : 3/17)

Mezarlıktan geçerken Fatiha ve İhlas suresi okunur, o mezarlıkta yatan Müslümanların ruhuna bağışlanır.

ÖLÜ İÇİN KURBAN KESMEK

Ölenin yardımını görmek veya onu memnun etmek gibi nedenlerle kabir başında ölen için kurban kesmek doğru değildir. Allah için kesilmediğinden bu şirke girer ve o hayvanın eti yenmez. Ancak kabirde değil de başka bir yerde kurban kesilip de sevabı ölene bağışlanırsa olur.

İnsan için ölü olsun olmasın, devlet adamlarımızın ziyareti gibi nedenlerle hayvan kesilmez, kesilirse, eti yenmez.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz : “Kabirde deve, koyun kesmek İslam da yoktur” demiştir. (Ebu Davut Süren, Cenaiz : 70) peki tavuk, horoz kesilir mi oda kesilmez.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Kabrimi tapınılan yer yapma!” diye Allah’a dua etmiştir.

Adak da, kabir başında, kabristanda kesilmez. Ayrıca kabire, türbeye adak adanmaz. Kan, Allah için akıtılır. Kesilen hayvanın kanı oraya buraya sürülmez.

ÖLÜNÜN ARDINDAN YAPILANLAR ÖLENE ULAŞIR MI?

Peygamber (s.a.v.): “Ademoğlu ölünce ameli kesilir. Ancak üç şey müstesna:

1- Devam eden sadaka,
2- Kendisinden faydalanılan ilim,
3- Kendisine dua eden hayırlı evlat.” (R. Salih’in : 2/953) buyuruyor.

Şu anda biz nasıl Hz. Peygambere salavat getiriyor, ona ulaşmasını istiyor ve şefaatini umuyorsak, bir insanda yakını için bir şeyler yapıp, sevabını ona bağışlayabilir.

Ölünün ardından feryat etmek nasıl ona zarar veriyorsa, ölünün borcunu ödemekle nasıl borcu düşüyor, o yüzden azap görmeyecekse, yapılan her hayırlı işinde ölene ulaşacak ve fayda vereceğine inanmalıyız.

Cenab-ı Allah: “Muhakkak ki her iyilik kötülükleri yok eder” buyurur. (Hud Suresi, 114)

Geride kalan çocuk, kötü yaşasa, kötülük yapsa, ölenin kemiği sızlar ve azap görür. İyi yaşayan, iyilik yapan evladında faydası dokunur.

Son zamanlarda, okunan Kur’an-ın ölüye fayda vermeyeceğini söyleyip, insanları tamamen Kur’an dan koparmaya çalışanlara dikkat etmek gerekir.

Osmanlı İmparatorluğunda ölmüş kimsesizler için Yasin okutan, hatim indirtip ruhlarına bağışlayan vakıflarımız vardı. O zaman âlim mi yoktu?

Şu anda okuduğumuzu Peygamberin, âlinin Ashabının, Evliyaullahın, bizden bekleyenlerin ruhlarına bağışlamamız boşuna mı oluyor?

Mezarlığa ziyaret etmek; 3 İhlas, bir Fatiha okumak anlamsız mı olacak? Musalla taşında “Fatiha” demek boşuna mı? Mezar taşındaki Fatiha’nın hiç mi anlamı yok?
Kur’an da şöyle dua etmemiz istenmiştir.“Rabbimiz bizi ve bizden önceki iman edenleri bağışla” (HaşrSuresi,10)

Yapılan ibadetlerin, kurbanın, hac, namaz, orucun, yapılan hayrın sevabı, ölmüşlerimize bağışlanabilir. 
Ayrıca yapılan dua ve istiğfarlarında çok büyük faydası vardır. Ancak 52. , 40. , 7. gün bekleme diye bir şey yoktur. Yapılacak işlerin bir an önce yapılması ve devamlı almasına dikkat edilmelidir. Sadece belirli günlerde hatırlanmamalıdır.50. , 40. ,7. gece bir mevlit okuttuk mu, vazifenin bittiğini zannediyoruz. Hele pazarlık ile okutulduysa sevap gider. Bu paranın başka yolla harcanmasında fayda vardır.

Ölünün ardından yapılan şeylerin ona faydası yok denirse, o zaman cenaze namazı kılmamak, kabir başında hiçbir şey okumamak, “ruhuna Fatiha” dememek ve borçlarını ödememek, vasiyetini yerine getirmemek lazım değil mi? Bunlar yalan söylüyor. Bu tavır, ölmüş, bir Fatiha ya muhtaç kimseleri, ondan mahrum etmekten başka bir işe yaramaz.

Peygamber(s.a.v.) Efendimiz :“Ölülerinize Yasin okuyun” buyurmuştur. “Her kim kabristana gider, Yasin okursa, o gün Allah onların azabını hafifletir” (İslam Fıkhı Ans. : 3/90)

Bir gün biri Peygamber (s.a.v.) Efendimize sorar: Annem öldü onun için sadaka versem ona faydası olur mu? Diye sorar. Peygamber (s.a.v.) :“Evet olur” diye cevap verir.
Biride Efendimiz (s.a.v.)'e: Annem babama Hacc farzdı yapamadılar. Ben onların yerine Hacc yapsam olur mu? diye sorar.Efendimiz (s.a.v.)de: Olur, onların borcu olsa ödemeyecek miydin diye cevap verir. (İslam Fıkhı Ans. : 3/98)

Kendimizi unutmadığımız gibi, bizim üzerimizde hakkı olanları da unutmayalım. Vasiyetlerini yerine getirelim, onlara hayır dua edelim. Ölüye de diriye de şifa olan Kur’an okuyalım, günahlarının affı için dua edelim. Peygamber (s.a.v.) ana babası ve Müslümanların affı için dua etmiş bizim de böyle dua etmemizi istemiştir. İbadet borçlarını, fidye vererek veya yaptığımız ibadetlerin sevabını bağışlayarak onlara yardımcı olalım.

Biz onları yaparsak Cenab-ı Allah’ta bizim için bir şeyler yapacak evlatlar, veya kimseler halk edecektir.

Allah ölenlerimize rahmet eylesin, bize de hayırlı bir sonla bu dünyadan ayrılmak, Salih kimselere kavuşmak nasip etsin inşallah.

Allah insana niyetine ve inancına göre muamele edeceğine göre; yapılanların ölene ulaşmayacağına inananlara da yapılanları ulaştırmayacaktır.

Ölen için kefaletler ödenir hatta namaz borcunun ödenmesi yoluna gitmişlerdir.Kur’an da Cenab-ı Allah: “Peygambere salavat getirin” diyor. (Ahzab Suresi, 56) Peygamberimiz de “bana salavat getirin bana ulaşır” diyor.

Biz ölen için cenaze namazı kılıyoruz. Demek ki, ölenin ardından yapılanlar ona ulaşıyor.

Bir gün “ben ahirete inanmıyorum” diyen bir öğretmen, Perşembe günü mahallenin çocuklarına lokum dağıtıyordu.-Hayrola hoca dedim.-Çocuklara lokum dağıtıyorum. Anamın babamın hayırı olsun dedi.-Hani sen ahirete, mükafata, cezaya, cennete, cehenneme inanmıyordun? dedim.Durakladı… “hayır yapıyorum” dedi…

Aslında insanımız inanıyor. “İnanmıyorum” diyende inanıyor. Ama ideolojisi ona inkara zorluyor.Peygamber (s.a.v.) “ölü için yasin okunursa, azabı hafifler” demişti. (Ramuz El Hadis : 79/4)“Sizden biri : vefat edince onu bekletmeyin baş ucunda fatiha, ayak ucunda bakara suresinin son ayetini okuyun” buyurmuştu. (Usve-i Hasene : 473)

İmam-ı Şafi(r.a)Hazretleri: “Mezarın başında ayet ve sure okumak güzeldir. Kur’an hatmi ise daha güzeldir” demiştir. (Usve-i Hasene 474)

Haşr suresinin onuncu ayetinde şöyle buyurmuştur :“Arkadan gelenler şöyle derler rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla.” Demek ki geçmişler için dua edilecek… Peygamberimiz (s.a.v.) Cennet’ül Baki mezarlığına gidip dua etmiştir. (Müslim, Taharet : 39)

Götürülen bir cenaze için lehinde konuşulmuş Peygamberimiz “vacip oldu” demiştir.Bir cenaze için de kötü konuşulmuş Peygamberimiz “vacip oldu” demiştir. Ne vacip oldu denilince: birine cennet, birine cehennem buyurmuştur. (R. Salih’in: 2/562) Demek ki şehadet bile ulaşıyor.

Bir hadis daha nakledelim :“Kabirdeki boğulmak üzere olana benzer, dua bekler. Dua edilirse sevinir, rahatlar. Bu onlar için istiğfar ve sadakadır”. (R. Salih’in ,2/368)

Feridüddin-i Atar Tezkere’sinde bu konuda büyük veli Bişr-i Hafi(k.s)’den şöyle bir olay nakleder.

Mezarlıktan geçip gidiyordum. Birden kabirdekilerin durumu bana göründü. Onları mezarın dışında toplanmış bir şeyler kapışırcasına taksim edercesine gördüm. Yaklaşıp sordum :-Size ne oluyor böyle? Nedir bu taksim ettiğiniz?

Biri cevap verdi :Bir müddetten beri bu yoldan hayırlı ve şuurlu bir mümin geçiyor. Mezarları görünce hemen İhlas’lar okuyor, Fatiha’lar hediye ediyor. Bazen de Yasin’ler okuyarak bizlere bağışlıyor. Onun bu hediyesi bizlere sevaplar şeklinde geliyor onu bölüşüyoruz.

Bundan sonra Bişr-i Hafi(k.s) hiçbir mezarlıktan boş geçmemiş, mutlaka İhlas’lar, Fatiha’lar, Yasin’ler okuyup mevtalara hediye ederek geçmeyi adet edinmiştir.

Bazı nasipsiz kimseler ölenlerin hiçbir şeyin ulaşmayacağını söylüyor.İşin en acı tarafı bunlar için kıyamete kadar mezarda yatıp ta okunanlardan, gönderilenlerden istifade edememektir.

Biraz daha genç iken: “Ya Rabbi hayatın refahını, ömrün mesudunu ve uzununu isterim” derdim. Şimdi uzun değil, hayırlı ömür,imanlı hayırlı son istiyorum. Neden? Uzun ömür sorumluluk getirir de ondan. Çünkü insan hayatının her anının hesabını bir bir verecek, inceden inceye sorulacaktır.Ömrün sorumluluğu var, servetin sorumluluğu var. İnsan, görevlerini yapamazsa, ömrün ve servetin hesabını vermeye gelince ah vah etmek, keşke yaşamasaydım, keşke bunca serveti toplamasaydım” demek kimseyi kurtarmaz. Allah bize hesabını verebileceğimiz ömür ve hakkını verebileceğimiz mal versin.Efendimiz (s.a.v.): “Nasıl Yaşarsınız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öylece haşrolunursunuz.”
Bir hadislerinde de : “Allah’ın kulundan vazgeçmesinin alameti, o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır.” demiştir.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz : “Kişi kıyamet gününde dört şeyden sorguya çekilmedikçe bir yere ayrılmaz:

1- Ömrünü nerede tükettin?
2- Bedenini nerede yıprattın?
3- İlmini nerede kullandın?
4- Malını nereden kazanıp, nereye harcadın?” diyor.

İnsan, dünyada neye sahip olursa olsun, bir gün ölecek, neye sahipse dünyada bırakarak, yataksız, yastıksız mezara girip yatacak. Geride kalan yakınları “ne bıraktı?” diye sorarken, melekler: “ne getirdi?” diyecekler.

Bir insanın hem cennette, hem de cehennemde yeri vardır. Nereye gitmek isterse oraya gider…“Sırat, kıldan ince kılıçtan keskin” denir. Sırat insanın ameline göre değişir. Geçen kişinin ameli iyi ise, sırat geniş yol oluverir.

“Keşke”, “vay başıma gelenlere” deyip pişman olanlardan olmayalım yaşadığımız hayat, sahip olduğumuz servet pişmanlık vesilesi, olmasın. Cenab-ı Allah hepinize her şeyin hayırlısını versin. Hayırlı ömür versin, hayırlı işler nasip etsin. Hayırlı ölüm versin, hayırlı ölüm ötesi versin. İman Kur’an nasip etsin. Sıratı kolay geçen hesabı kolay görülen kullarından etsin. Kabir azabı, cehennem azabı göstermesin, cennette nur cemalini göstersin. Böyle dileyelim.

Dünya hayatı, bir namazlık saltanattır. İnsan teneşir tahtasından kalkıp musalla taşına uzandı mı, artık son görev yapılacaktır; namaz kılınıp dua edilecektir.

KABİR ZİYARETİ

1.Hükmü: Peyamber (s.a.v.) Efendimiz önceleri kabir ziyaretini yasaklamıştı. Bunun sebebi câhiliyye devrinden yeni çıkan müslümanların kabir ziyareti sebebiyle birtakım bâtıl inanç ve âdetleri hatırlamalarını, hataya düşmelerini önlemekti. İslâm gönüllere yerleşince kabir ziyaretine izin verdi ve bunu "âhireti hatırlama" hikmetine bağladı. "Sizi kabirleri ziyaretten menetmiştim; artık şimdi onları ziyaret ediniz, çünkü bu size âhireti hatırlatır.” (Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî...)

Bu emir dışında bizzat Rasulûllâh'ın (s.a.v.) annesinin kabrini ziyaret ettiğine, Hz. Fâtıma(r.anha)'nın ve Hz. Âişe(r.anha)'nin kabir ziyaretlerine dair rivayetler vardır.

Kadınların kabir ziyaretlerinin cevazı -men eden rivayetler sebebiyle- ihtilâf mevzuu olmuştur. Gayr-i meşru davranışlarda bulunmadıkları takdirde onlar için de caiz olduğu cumhurun görüşüdür. Kabir ziyaretinden üç fayda hasıl olabilir:

a) Ziyaret eden ölümü ve ahireti hatırlar.

b) Salih kişilerin kabirlerini ziyaret ruhlara inşirah, yüce duygulara bereket sağlar. Duaların kabulüne vesile olur.

c) Ziyaret zaman zaman bundan haberdar olan ölülere ünsiyet bahşettiği gibi ziyaret vesilesiyle edilen dualar ve okunan ayetlerden istifade etmelerini sağlar.
Bazı müctehidlere göre ziyaretin tek faydası ibret ve hatırlamadan ibarettir.

2. Adâbı: Ziyaretçi, ölünün yüzüne doğru döner, selâm verir, duâ eder. Ziyaret esnasında sükûnet içerisinde ağlamakta bir mahzur yoktur. Hz. Âişe(r.anha)'nin "ne diyeyim?" sorusu üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): "Müslümanlar, ey iman ehli! Esselâmü aleyküm! Allah isterse biz de aranıza katılacağız" de buyurmuştur.

Ziyaret esnasında kabri öpmek, yüzünü gözünü sürmek, etrafını tavaf etmek bid'attır, memnûdur.

Ölü İçin Yapılan İbâdetler, Hayırlar ve Duâlar:

1. Kendi Yaptıkları ve Sebep Oldukları: Kitâb ve sünnet müslümanları hayatta ve sıhhati yerinde iken ibâdet ve hayır yapmaya teşvik etmiş, bunun hastalık halinde veya vasiyet ile yapılan hayırdan daha üstün olduğunu bildirmiştir.

Hadîslere göre amel defteri ölümle kapanır; ancak açılan çığır, sebep olunan iyilik veya kötülük, devam eden hayırlar bu defterin işlemesini temin eder. Bazı hadîsler: "İnsan oğlu vefat edince şu üç şeyden başka ameli sona erer: Devam eden sadaka (hayır), faydalanılan bilgi ve ona duâ eden hayırlı evlât"

"İman ehline, ölümünden sonra da gelip duran amel ve hayırları arasında şunlar da vardır: Öğrettiği ve yaydığı bilgi, geride bıraktığı hayırlı evlât, miras bıraktığı mushaf, yaptığı mescid, yolcular için yaptığı konak, akıttığı su ve kanal, sıhhat ve hayatında malından ayırdığı sadaka vefatından sonra ona ulaşır."

"Kim İslâm'da iyi bir çığır açarsa hem kendi işinin sevâbını, hem de kendinden sonra o çığırda yürüyenlerin sevâbını -bunların ki eksilmeksizin- alır. Ve kim İslâm'da kötü bir çığır açarsa hem kendi günahını, hem de kendinden sonra o yolda yürüyenlerin günahını -bunların ki eksilmeksizin- yüklenmiş olur.

İnsanın ölümden sonra da, bu hadîslerde zikredilen -işlediği veya sebep olduğu- işlerinden fayda veya zarar göreceği ittifakla kabul edilmiştir.
 
2. Başkalarının Onun Namına Yaptıkları: Geride kalanların ölüleri için yaptığı ibadet ve hayırların faydasını iki bakımdan ele almak gerekir:
 
Birincisi: Müteveffanın borçtan kurtulup kurtulmaması:
 
Bir kimse üzerinde namaz, oruç, hacc, zekât, adak, kul borcu gibi borçlar bulunarak âhirete intikâl etmiş ise geride kalanların -ölünün vasiyeti olsun, olmasın- bunları edâ etmeleriyle borçtan kurtulur mu?
 
Fukahâ bu bakımdan ibâdetleri üçe ayırmışlardır:
 
a) Namaz, oruç gibi bedeni ibâdetler: Başkalarının yapmalarıyla bu borçlar düşmez, sorumluluk devam eder.
 
b) Zekât, nezir, mâlî kefâret gibi mâlî ibâdet ve borçlar: Başkalarının ödemesiyle ödenmiş olur, borç kalkar.
 
c) Hacc gibi hem mâlî, hem de bedenî ibâdetler. Birisi ölü namına bunu yaparsa o borçtan kurtulmuş olur. Ancak verese bunu yapmaya mecbur değildir. İmam Şâfiî'ye göre vasiyet etmiş ise mecbur olurlar.

Ahmed b. Hanbel, Evzâî, Ebû Sevr, Nevevî gibi müctehidler ile muhaddislerin çoğuna göre ölünün yakınlarının onun borçlu olduğu, oruç, hacc gibi ibâdetleri de kazâ etmesi caiz ve sahihtir. Bu içtihadın delilleri biraz aşağıda nakledeceğimiz hadîslerdir.
 
İkincisi: Başkasının yaptığı ibâdetin sevâbının ölüye ulaşıp ulaşmaması: İslâm ulemâsının cumhûru, sevâbını ölüye bağışlamak niyetiyle yapılan ibâdetlerin sahih olduğuna ve başka âlemdekilerin bundan istifade edeceklerine kani olmuş, bu hükmü benimsemişlerdir. Çeşitli ibâdetler hakkında vârid olan nassları şöylece sıralayabiliriz:

a) Duâ ve İstiğfar: "Onlardan sonra gelenler şöyle derler: Rabbimiz bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi yarlığa..." gibi âyetler, diri ve ölü mü'minlere duâ edildiğini, edilmesi gerektiğini ifade eden nasslar ve cenaze namazı, duâ ve istiğfârın ölülere fayda vereceğini isbat etmektedir.

b) Sadaka: Bazı sahâbîler, ölmüş yakınları adına tasaddukta bulunmalarının, onlara fayda verip vermeyeceğini Hz. Peygamber'den (sav) sormuşlar ve müsbet cevap almışlardır. Sâ'd b. Ubâde(r.a) anası namına yapacağı hangi sadakanın daha hayırlı olduğunu sormuş, Rasulûllâh (s.a.v.) da "su getirmek" buyurmuştur. (Ahmed, Nesâî).
 
Nakdi sadakanın, cenazenin defni ve techizi sırasında ve kabirde verilmesi mekrûh sayılmıştır.

c) Oruç: Buhârî ve Müslim'in İbn Abbâs(r.a)'tan rivâyetlerine göre birisi Rasulûllâh'ın (s.a.v.) huzuruna gelerek sormuş: -Anam öldü, üzerinde bir aylık oruç borcu var, onun namına kazâ edeyim mi?-Ananın borcu olsaydı onu ödeyecek değil miydin? -Evet ödeyecektim. -Allah'a olan borç ödenmeye daha müstehaktır.
 
d) Hacc: Buhârî gene İbn Abbâs(r.a)'tan, hacc mevzûunda yukarıdakine benzer bir hadîs rivâyet etmiştir.
 
e) Namaz: Dârekutnî'nin naklettiği bir hadîste ana-baba için namaz kılmanın onlara itâat ve vefâ olacağı ifade buyurulmuştur.
 
f) Kur'ân-ı Kerîm Okumak: Cumhûra göre sevâbını ölüye bağışlamak için ibâdet niyetiyle okunan Kur'ân-ı Kerîm'den hâsıl olan sevâp, bağışlanan ölünün ruhuna vâsıl olur. Diğer ibâdetlerde olduğu gibi bunun da şartı, karşılığında para alınmamasıdır.
 
Bid'atlar ve Yasaklar:

İslâm dini, mensuplarına, vefat eden din kardeşleri için neler yapacaklarını en küçük teferruatına kadar açıklamış, hiçbir hususu karanlıkta bırakmamıştır. Ayrıca Peygamber (s.a.v.) Efendimizin ve örnek nesillerin (sahâbe, tâbiûn ve tebeu't-tâbiîn) tatbikatı da yolumuza ışık tutmaktadır.
 
Bütün bunlara rağmen bilgisizlik, menfaat temini ve bâtıl âdetlere uyma alışkanlığı gibi sebepler, müslümanları yanlış yola itmiş, bid'atları işlemelerine, yasakları çiğnemelerine âmil olmuştur.

Bilindiği üzere "bid'at," kitâb, sünnet, icmâ, kıyas gibi İslâm'ın kaynaklarında yeri bulunmadığı halde sonradan çıkarılan, İslâmî telâkki edilerek inanılan ve yapılan şeylerdir. Rasûlullâh (s.a.v.) müslümanları bid'atlara karşı ikaz etmiş; kitâb, sünnet ve hulefâ-i râşidin yolundan ayrılmamalarını ehemmiyetle emir ve tavsiye buyurmuştur:
 
"...Benim yolumdan ve ergin, doğru yolu bulmuş halifelerimin yolundan ayrılmayın; buna sımsıkı sarılın ve hiç bırakmayın. Sonradan çıkarılan bid'âtlardan sakının; çünkü her uydurma bid'attır, her bid'at da sapıklıktır." (Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî)
Daha yeni Daha eski