Saadetin tamamı, Allah Teâlâ’yı bilip, kulluk hakkını eda etmekle olur. Allah Teâlâ’ya kulluk etmenin saadet sebebi olması da şöyledir:
İnsan hayatının ölümle sonuçlanacağı mukadderdir. İnsan ölünce, Allah Teâlâ ile beraber olacaktır. (Dönüş-varış onadır.) Bir kimse, bir kimse ile devamlı kalırsa, onun saadeti, o kimseyi çok sevmesindedir.
Sevgisi arttığı nisbette, saadeti de artar. Çünkü, sevgi arttıkça, sevgiliyi görmenin zevkide artar.
1) Allah Teâlâ’nın dostluğu, ancak onu tanıyıp çok anlamakla kalbe hakim olur. Çünkü herkes gönül bağlayıp, sevdiğini çok anar, çok söyler. Onu ne kadar çok anarsa, o kadar sevgisi artar.
2) Zikir kalbe ancak ibadete devam etmekle hâkim olur.
3) Kendini ibadete vermesi de ancak şehvet bağlarının kalbinden kopmasıyla olur.
4) Şehvet bağlarının kalbinden kopması da, ancak günahtan el çekmekle olur.
5) Günahlardan el çekmek de, kalbin boşalmasına, dikkatli toplu bulunmasına sebep olur. Kulluk ve ibadet etmek ile de, zikir (Allah’ı anma) çok olur. Bunların ikisi de muhabbet sebebidir. Muhabbet de, saadet tohumudur. Allah Teâlâ, bu mânayı şöyle ifade buyurur:
“ŞÜPHESİZ TEMİZLENEN, RABBİNİN ADINI ANIP, NAMAZ KILAN KURTULMUŞ OLACAK.” (A’LÂ SÛRESİ, 14-15 ÂYET MEÂLİ)
Bütün işlere ibadet demek doğru değildir. Belki ancak, bazısına ibadet demek doğru olur. Bütün arzu ve isteklerden el çekmek câiz değildir. Belki mümkün de değildir. Çünkü insan yemek yemezse, ölür. Çiftleşmezse, nesli kesilir. O hâlde bazı arzulardan el çekmek doğru olur, bazısından el çekmek doğru olmaz. O hâlde câiz olanı olmayandan ayırmak için, belli bir sınır lâzımdır. Bunun da izâhı şudur:
İnsan şu iki hâlden ayrılmaz: Ya kendi aklı, arzu ve içtihadına uyarak, bir şeyi kendi fikriyle seçer, yahut başka yolla seçer. Kendi fikir ve içtihadıyla tercih yapmasının doğru olması imkânsızdır. Çünkü, arzu ve isteği ona hâkim olunca, hak ona gizlenmiş olur; arzusuna uygun olan her şey, ona doğru sûretinde görünür. Şu hâlde, tercih dizgini onun elinde olmayıp, başkasının elinde olması gerekir. Herkes, tercih dizginine sahip olamaz. Belki bu işi ancak çok basiretli insanlar yapar. Bunlar da peygamberlerdir.
O hâlde, Şer’i-Şerife uymak, dinin hükümlerine bağlı kalmak saadet yolunun kaçınılmaz vazifesindendir. Kulluk anlamı budur. Kendi tasarrufu ile şeriat sınırını aşan kimse, şüphesiz helâk uçurumuna yuvarlanır. Bunun için Allah Teâlâ buyurdu ki;
“KİM ALLAH TEÂLÂ’NIN ÇİZDİĞİ SINIRI AŞARSA, KENDİNE ZULMETMİŞ OLUR.” (TALÂK SÛRESİ, 1.ÂYET MEÂLİ
Kaynak: İmam-ı Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet 1.Cilt