Mekke fethedildiğinde Ebû Cehil’in oğlu İkrime kaçmıştı. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- önceden yaptığı bütün kötülükleri bir kenara bırakarak ona eman verdi ve yanına çağırdı.
Hanımı peşinden koşarak Allah Resûlüʼnün dâvetini İkrimeʼye iletti ve onu Mekke’ye gelmeye iknâ etti. Mekke’ye yaklaştıklarında Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hem bir mûcize hem de muhteşem bir incelik sergileyerek ashâbına şöyle buyurdu:
“–Ebû Cehilʼin oğlu İkrime, mü’min ve muhâcir olarak yanınıza geliyor. Artık onun babasına hakaret etmeyiniz! Zira çok kötü bir insan bile olsa, ölüye hakaret etmek sadece hayatta olan yakınlarını üzer, ölüye ulaşmaz.” (Hâkim, III, 269/5055; Vâkıdî, II, 851)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- İkrime’nin geldiğini görünce sevincinden ayağa kalktı ve üç defa:
“–Merhabâ muhâcir süvârî, hoş geldin!” buyurdu. İkrime de:
“–Vallâhi yâ Resûlâllah, İslâmʼa düşmanlık yolunda harcadığım şeylerin en az bir mislini de Allah -Aleyhisselam- Hazretleri’nin yolunda harcayacağım!” dedi. (Hâkim, III, 271/5059; Vâkıdî, II, 851-853; Tirmizî, İsti’zân, 34/2735)
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- daha bunun gibi nicelerini affetti… Zira O, yıkmak için değil yapmak için, helâk etmek için değil ıslah etmek için gelmişti. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmişti.