Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’sinde, Arap efsanesine dayanan aşk hikâyesi Leylâ ile Mecnûn’dan bir hikâye nakleder.
Halk, Mecnûn’un hâline acıyıp:
“–Leylâ’dan vazgeç artık; ondan daha güzeller var!” dediler. Mecnûn cevâben şöyle dedi:
“–Dış görünüş ve maddî sûretler âdeta bir testi gibidir. Güzellik de testinin içindeki ilâhî muhabbet şerbetidir. Bilin ki Hak Teâlâ, bana bu şerbeti Leylâ’nın testisinden ikrâm etmektedir. Siz testinin zâhirine bakıyorsunuz, fakat içindekinden haberiniz yok!..”
İLÂHÎ AŞKA NASIL ULAŞILIR?
Mutlak güzellik, Allâh’ın güzelliğidir. Kâinatta gördüğümüz bütün güzellikler, ancak Hakk’ın güzelliğinden akseden pırıltılardır. O hâlde damlaya takılıp deryâyı unutmak, insanın kıymet ve haysiyetine yazık etmesi demektir.
Eğer Mecnûn’un gönlü, Leylâ’ya takılıp kalsaydı, o, kendisine put olacaktı. Lâkin Leylâ, Mecnûn için geçici bir rol oynadı. Mecnûn’un kalbini ilâhî aşka muhâtab olabilecek bir seviyeye yükselttikten sonra Leylâ gözden düştü. Mecnûn, Leylâ’dan yola çıkarak kalbini Mevlâ’ya yöneltme mahâretini gösterdi.
Buna göre fânî muhabbetler de, meşrû ölçüler içinde olmak şartıyla ilâhî muhabbet yolunda kalbin seviye kazanması için lüzumludur. Yeter ki bu muhabbetler, kalb için son durak olmasın. Eğer Mecnûn, Leylâ’yı aşamasaydı, bir değer ifâde etmezdi. Diğer sayısız meçhul mecnûnlar gibi fânî ve izâfî sevdâlarda kaybolup giderdi. Fakat Leylâ, muhabbetlerin zirvesi olan muhabbetullâh’a erme yolunda bir merhale oldu.