Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, başarılı olmak, dahi olmak değildir!
“ASLINDA HERKES DÂHİDİR. AMA SİZ KALKIP BİR BALIĞI, AĞACA TIRMANMA YETENEĞİNE GÖRE YARGILARSANIZ, TÜM HAYATINI APTAL OLDUĞUNA İNANARAK GEÇİRİR.”ALBERT EİNSTEİNEinstein’ın da belirttiği gibi her insan dâhidir ama farkında, ama değil… Hele bir kere düşünün. Aynı beden, aynı baş, aynı beyin, aynı kapasite… Peki, fark ne? Aradaki fark; O nimetleri nerede, nasıl ve ne zaman kullanacağını iyi bilmekten geçiyor. Evvela kendinizi ve sınırlarınızı iyi tanıyın! Kendi içinizde bir koalisyon kurun, vicdanınızı sağınıza, aklınızı solunuza, hayal ve hedeflerinizi karşınıza alıp istişare yapın ve başarmak için ilk adımı atın.
BAŞARI İÇİN İLK ADIM: DÜŞÜNMEK
“GENÇ ADAM DÜŞÜN! EVVELÂ İNSANOĞLUNUN DÜŞÜNMEKTEN BÜYÜK HAYSİYETİ OLMADIĞINI DÜŞÜN! SEN, DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEKTEN BAŞLAYARAK DÜŞÜN, YETER!” NECİP FAZIL KISAKÜREK“Ben kimim?”, “Ne için varım?”, “Ne yapmaktayım ve ne yapacağım?”, “İdeallerim nedir?”, “İdeallerim beni hayra mı götürecek yoksa şerre mi?” Bu sualler, başarıya giden yoldaki yol arkadaşlarınız, navigasyonlarınızdır. Eğer gerçek anlamda oturup düşünmeye başlamışsanız başarının ayak seslerini duymuşsunuz demektir.
İKİNCİ ADIM: İSTEMEK VE DUA ETMEK
Allah-u Teâlâ Zü-l’Celal Hazretleri Furkan Suresi 77.Ayet-i Kerîme’sinde;
”قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ… “
“(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?…”
”قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ… “
“(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?…”
Mü’min Suresi 60.Ayet-i Kerîme’sinde ise;
” اُدْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ… “
“…Bana dua edin, kabul edeyim…”
buyuruyor. Rasulullah (s.a.v.) Hadis-i Şerif’lerinde:
” لَيْسَ شَيْءٌ أَكْرَمَ عَلَى اللَّهِ تَعَالَى مِنْ الدُّعَا“
“Allah katında, duadan daha kıymetli bir şey yoktur.”
[Tirmizi, Deavât, 1/3370]
” سَلُوا اللَّهَ مَا بَدَا لَكُمْ مِنْ حَوَائِجِكُمْ، حَتَّى شِسْعَ النَّعْلِ ، فَإِنَّهُ إِنْ لَمْ يُيَسِّرْهُ لَمْ يَتَيَسَّرْ“
“Bütün ihtiyaçlarınızı Allah’tan isteyin, hatta ayakkabı bağınızı bile! Çünkü Allah kolaylaştırmazsa, ayakkabı bağını elde etmeniz bile kolay olmaz!” [Beyhakî, Şuabul İman; 2/1118] buyurur. Ademoğluna bu denli emir varken size sadece istemek düşer. Dualarda yalvarmanın ve gönülden istemenin kanıtı Murâd-ı Hüdavendigâr’dır.
Kosova savaşından önceki gece Murâd-ı Hüdavendigâr, asker istirahate çekildikten sonra abdest alıp iki rekât namaz kıldı. Yüzünü toprağa koyup gözyaşları içinde Allah ve Peygamber sevgisiyle samimi inancının bir delili olarak şöyle dua etti;
“Ab-ı ruy-i Habib-i Ekrem için (Peygamberin yüzü suyu için (hürmetine))
Kerbela’da revan olan dem için (Kerbela’da akan kanı için)
…
Mülk-i İslam’ı payimal etme (İslam topraklarını ayaklar altında çiğnetme)
Menzil-i fırka-i dalâl etme (Utanç içindeki insanların yaşadığı bir yer haline getirme)
Keremin çoktur ehl-i İslâm’a (İslam ehline lütufların çoktur)
Dilerim ki erişe itmâma. ((Lutfunun) Tamama erişmesini dilerim)”
Ertesi gün zafer Osmanlı ordusunun oldu. Padişah ise İslâm askerinin zaferini gördükten sonra, savaş meydanında yaralı askerler ile ilgilenirken şehit edildi.
Büyüklerin duada yakarışları hayatlarına bu denli yansımışsa, ya yeni nesil olan bizlerin ne yapması gerekir? Cevabı belli; Elleri dua için açıp ve semaya doğru uzatarak “Ya Rabbi! Alemleri sen yarattın! Tek kudret sahibi sensin! Bende bunu senden istiyorum! Bana bunu nasip eyle!” diye yalvarmaktır. Hayallerinizi dualarla sulayıp yeşertin ve asla dua etmekten vazgeçmeyin!
ÜÇÜNCÜ ADIM: İNANMAK
Bir iş, bir niyet sadece bir kabuk, içini dolduran yegâne şeyde inançtır. İnancınız ne kadar kuvvetliyse, hedefinize olan arzunuz ne kadarsa ve Allah-u Teâlâ’dan talebinize gelecek olan yanıta ne kadar bağlıysanız işte başarı oranınız o kadar büyüktür, bunu asla unutmayın. Bir kıssadan hisse ile teorimizi güçlendirelim.
Japonya’da 10 yaşlarında bir çocuk, trafik kazası sonucu sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir Judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, hayalleri de yıkılan çocuğun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya’nın ünlü Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş. Hoca:
–“Getir çocuğu, bir bakalım” demiş. Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına. Hoca çocuğu süzmüş:
–“Tamam, yarın eşyalarını getir çalışmalara başlıyoruz.” demiş. Yarın olup çocuk hocanın yanına geldiğinde hoca bir hareket göstermiş:
–“Bu hareketi çalış” demiş. Çocuk bir hafta boyunca aynı hareketi çalışmış. Sonra hocasının yanına gitmiş:
–“Bu hareketi öğrendim. Başka hareket göstermeyecek misiniz?” diye sormuş. Hoca:
–“Çalışmaya devam et!” olmuş. 2 ay, 3 ay, 6 ay derken çocuk bir yılını doldurmuş. Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş:
–“Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum bana başka hareket göstermeyecek misiniz?”
–“Sen aynı hareketi çalış oğlum! Zamanı gelince yeni harekete geçeriz.” demiş. 2 yıl, 3 yıl, 5 yıl derken çocuk Judo’daki 10.yılını doldurmuş. Bir gün hocası yanına gelip:
–“Hazir ol! Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!” demiş. Delikanlı şok olmuş. Hem sol kolu yok hem de Judo da bildiği tek hareket var. Ünlü Judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş ama hocasına saygısından ses çıkartmamış.
Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken ikinci, üçüncü maç, çeyrek final, yarı final ve final… Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Tam bir üstad! Delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş:
–“Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele… Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var. Bu kadarı bana yeter, bari çıkıp da rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim.” demiş. Hocası:
–“Olmaz! Kendine güven! Çık, dövüş! Yenilirsen de namusunla yenil!” demiş. Çaresiz çıkmış müsabakaya, maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak! Yenmiş rakibini ve şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:
–“Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?”
–“Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyorsun. O kadar çok çalıştın ki, artık o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok! Bu bir… İkincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibin senin sol kolundan tutması gerekir!” demiş.
Görüldüğü üzere mesele; Önümüze çıkan her engelde takılıp hayal kırıklı yaşamak yerine, her engelin üzerine çıkıp, aynı kanıyla (İnançla) onları kendimize basamak edinmekten başka bir şey değildir.
Japonya’da 10 yaşlarında bir çocuk, trafik kazası sonucu sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir Judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, hayalleri de yıkılan çocuğun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya’nın ünlü Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş. Hoca:
–“Getir çocuğu, bir bakalım” demiş. Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına. Hoca çocuğu süzmüş:
–“Tamam, yarın eşyalarını getir çalışmalara başlıyoruz.” demiş. Yarın olup çocuk hocanın yanına geldiğinde hoca bir hareket göstermiş:
–“Bu hareketi çalış” demiş. Çocuk bir hafta boyunca aynı hareketi çalışmış. Sonra hocasının yanına gitmiş:
–“Bu hareketi öğrendim. Başka hareket göstermeyecek misiniz?” diye sormuş. Hoca:
–“Çalışmaya devam et!” olmuş. 2 ay, 3 ay, 6 ay derken çocuk bir yılını doldurmuş. Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş:
–“Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum bana başka hareket göstermeyecek misiniz?”
–“Sen aynı hareketi çalış oğlum! Zamanı gelince yeni harekete geçeriz.” demiş. 2 yıl, 3 yıl, 5 yıl derken çocuk Judo’daki 10.yılını doldurmuş. Bir gün hocası yanına gelip:
–“Hazir ol! Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!” demiş. Delikanlı şok olmuş. Hem sol kolu yok hem de Judo da bildiği tek hareket var. Ünlü Judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş ama hocasına saygısından ses çıkartmamış.
Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken ikinci, üçüncü maç, çeyrek final, yarı final ve final… Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Tam bir üstad! Delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş:
–“Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele… Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var. Bu kadarı bana yeter, bari çıkıp da rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim.” demiş. Hocası:
–“Olmaz! Kendine güven! Çık, dövüş! Yenilirsen de namusunla yenil!” demiş. Çaresiz çıkmış müsabakaya, maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak! Yenmiş rakibini ve şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:
–“Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?”
–“Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyorsun. O kadar çok çalıştın ki, artık o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok! Bu bir… İkincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibin senin sol kolundan tutması gerekir!” demiş.
Görüldüğü üzere mesele; Önümüze çıkan her engelde takılıp hayal kırıklı yaşamak yerine, her engelin üzerine çıkıp, aynı kanıyla (İnançla) onları kendimize basamak edinmekten başka bir şey değildir.
DÖRDÜNCÜ ADIM: ÇALIŞMAK, DOST VE ÖNDER EDİNMEK
Buraya kadar olan bütün adımlar sadece manevi basamaklardı. Artık hayallerimiz için fiziksel bir çaba içine girip, geceler boyunca ettiğimiz dualara layık olarak çalışmaya sıra geldi. Başarmak, çevremizdeki birçok insanın da sandığı gibi emeklemeden koşulan bir durum değildir. Başarılı insanların hayatlarında, emellerine koşarken ödedikleri bir bedel, tosladıkları illaki bir başarısızlık vardır. Önemli olan o başarısızlıklardan ders çıkartıp azimle devam etmektir.
Sadece kişisel çaba yetmez. Başarılı insanların mutlaka arkalarında destekçileri vardır. Ya ana-babası, ya en iyi arkadaşı, ya sevgilisi, ya akıl hocası ya da başına gelen kötü bir olay ama illaki bir dayanağı vardır. Bundan mütevellit (Sebeple) iyi dostlar, faydalı arkadaşlıklar biriktirin.
Rüyalarınızı gerçekleştirirken yolunuza ışık olacak bir lider, bir örnek seçin kendinize! Mesela Nevrin Yanıt’ın yaptığı gibi… Atletizmde rekorlara imza atan atletlerin fotoğraflarını kesip odasına asmış ve yanına da kendi fotoğraflarını yapıştırmış. Peki, kim bu Nevrin Yanıt?
Nevrin Yanıt; 2010 Avrupa Engelli 100m Atletizm Şampiyonluğu’nu kazanan Mersinli bir kardeşimizdir. Bu başarısını kişisel gelişim uzmanı Sıtkı Aslanhan’a verdiği bir röportajda şöyle anlatır.
“4 yıldır bu amaç için yaşıyordum. Hocamla birlikte kendim için “12.63” temalı bir algı oluşturduk. Defterimde, kitabımda, ayakkabımda odamın duvarında ve tavanında, yemek masamın örtüsünde, eşofmanımda, antrenman yaptığım yerde, hatta hocamın telefon numarasının son 4 rakamında bile, kısaca her baktığım yerde 12.63 yazıyordu. Yorgunum yatacağım 12.63’ü görüyorum antrenmana devam ediyorum. Hocam pestilimi çıkarmış “Durun!” diyorum “Görmüyor musun 12.63 yazıyor!” diyor, çıldırıyorum hemen antrenmana devam ediyorum. Her gece rüyamda şampiyon oluyorum, bir bakıyorum skorboarda 12.63 yazıyor. Tam 4 yıl böyle geçti. Yarış başladı ve bitti, bir baktım 12.63 yazıyor. Çıldırdım, ne yapacağımı bilemedim. İlk gözümün aradığı ve sarılarak ağladığım şey Türk bayrağı oldu.”
Sadece kişisel çaba yetmez. Başarılı insanların mutlaka arkalarında destekçileri vardır. Ya ana-babası, ya en iyi arkadaşı, ya sevgilisi, ya akıl hocası ya da başına gelen kötü bir olay ama illaki bir dayanağı vardır. Bundan mütevellit (Sebeple) iyi dostlar, faydalı arkadaşlıklar biriktirin.
Rüyalarınızı gerçekleştirirken yolunuza ışık olacak bir lider, bir örnek seçin kendinize! Mesela Nevrin Yanıt’ın yaptığı gibi… Atletizmde rekorlara imza atan atletlerin fotoğraflarını kesip odasına asmış ve yanına da kendi fotoğraflarını yapıştırmış. Peki, kim bu Nevrin Yanıt?
Nevrin Yanıt; 2010 Avrupa Engelli 100m Atletizm Şampiyonluğu’nu kazanan Mersinli bir kardeşimizdir. Bu başarısını kişisel gelişim uzmanı Sıtkı Aslanhan’a verdiği bir röportajda şöyle anlatır.
“4 yıldır bu amaç için yaşıyordum. Hocamla birlikte kendim için “12.63” temalı bir algı oluşturduk. Defterimde, kitabımda, ayakkabımda odamın duvarında ve tavanında, yemek masamın örtüsünde, eşofmanımda, antrenman yaptığım yerde, hatta hocamın telefon numarasının son 4 rakamında bile, kısaca her baktığım yerde 12.63 yazıyordu. Yorgunum yatacağım 12.63’ü görüyorum antrenmana devam ediyorum. Hocam pestilimi çıkarmış “Durun!” diyorum “Görmüyor musun 12.63 yazıyor!” diyor, çıldırıyorum hemen antrenmana devam ediyorum. Her gece rüyamda şampiyon oluyorum, bir bakıyorum skorboarda 12.63 yazıyor. Tam 4 yıl böyle geçti. Yarış başladı ve bitti, bir baktım 12.63 yazıyor. Çıldırdım, ne yapacağımı bilemedim. İlk gözümün aradığı ve sarılarak ağladığım şey Türk bayrağı oldu.”
Biz Türk milletinin aslen bir başarı sırrı vardır. Yine bu sır bizlere Osmanlıdan kalma bir emanettir.
İşte Türk usulü başarı formülü:Niyet ederken “İNŞAALLAH!”
Kendimize olan inancımızı sağlamlaştırırken “EVELALLAH!”
İşe başlarken “BİSMİLLAH!”
Azimle çalışırken “YA ALLAH!”
Sıkıntılarla karşılaşırken “FESUBHANALLAH!”
Başarıya ulaşınca “ELHAMDULİLLAH!”
Oldu da başaramazsak “HAY ALLAH!”
demektir. Yeni başarılara bir yenisini de eklemek için çok çalışın, gayret edin, zikir edin ve asla pes etmeyin!
SON ADIM: BAŞARMAK VE HAMD ETMEK
Son adım… Esas başarı buradadır işte! Düşünün, yalvarın, inanın, çabalayın ve istediğiniz size nasip olsun! Sonra? Sonrası malum… Bu nimeti veren Allah (cc)’ya şükredin! Ama asla başarının havasına kapılıp da kibirlenmeyin! Siz mütevazi olun! Mütevazi olun ki; Allah (cc) sizi daha büyük başarılara nail eylesin!
Günün Sözü:
Osmanlı Medreselerinin duvarlarında şu yazı asılıdır:
Günün Sözü:
Osmanlı Medreselerinin duvarlarında şu yazı asılıdır:
“BURADA HİÇBİR BALIK UÇMAYA, HİÇBİR KUŞ YÜZMEYE ZORLANMAZ”