Kâr-zarar sistemi üzerine çalışan müesseseleri, dinimiz ticari müessese saydığı için helaldir. Para yatırılır ve kâr payı olarak verilen kısım da helaldir. Buralardan alınan krediler de caizdir.
Devletin bu kuruluşları hukuki olarak koruma altına alması ise daha güzel olmuştur. İnşallah suistimalleri ve mağduriyetleri önlemeye vesile olur.
Faizsiz Finans Kurumları (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)
Faizsiz Finans Kurumları, Türkiye'nin özel şartları yüzünden daha ziyade murâbaha adı verilen işlemi yapıyor. Murâbaha teriminin mânâsı "malı peşin fiatla (peşin de olmayabilir) alıp vâde farkı koyarak veresi satmak"tır. Kurum vâde farkı koyarken bazı kriterlerden hareket ediyor; bu kriterler arasında enflasyon var, piyasada dolaşan paranın başka enstrümanlara yatırıldığında muhtemel geliri var ve daha başka hususlar var...
Kurum, kendisine para yatıran ortakların (kâra ve zarara katılım hesabı sahiplerinin) beklentilerini karşılamak mecbûriyetindedir. Kâr beklentisi ile para yatıran bir ortak (hesap sahibi) parasının enflasyon farkını; yani enfilasyonun sebep olduğu değer kaybını bile telâfi edemezse, buradan parasını çeker ve kurum işleyemez hâle gelir. Değer kaybını karşılamak da yetmez, bunun üzerine bir miktar da reel kâr vermek gerekir.
İşte vâde farkı bu gereklere göre ayarlandığı için bir yandan banka faizlerine yakın olmakta, diğer yandan -bazı durumlarda- banka faizi nisbetini de aşmaktadır. Ama yalnızca bu duruma (yani kâr ile faizin miktar olarak birbirine yakın veya farklı olmasına) bakarak işlemin meşrû olmadığını söylemek mümkün değildir. Genel olarak meşrû ticarette ve sanayi kesiminde kâr böyledir; kimi zaman faize eşit olur, kimi zaman da farklı olabilir...
Ticaret, malı bedel karşılığında alıp satmak sûretiyle yapılır. Finans kurumları da -murabaha işleminde- bunu yapıyorlar. Alıp satma iki şekilde oluyor:
a) Kurum kendi adamını gönderiyor, malı teslim aldırıp müşteriye teslim ettiriyor, faturalar da buna uygun olarak (biri ilk bâyî tarafından satış, diğeri kurum tarafından satış olmak üzere iki fatura olarak) kesiliyor.
b) Kurum kendisinden mal almak isteyen müşteriye (bazı sorulara göre fon kullanmak isteyene) vekâlet veriyor, müşteri kurumun vekili olarak malı -kurum adına- satın alıyor, kuruma fatura kestiriyor, kurum adına malı teslim alıyor, kurumun istediği yere -bu yer kendisinin deposu veya dükkanı da olabilir- naklettiriyor, sonra müşteri sıfatı ile kurumdan o malı satın alıyor, bu sefer de kurum ona fatura kesiyor.
Bu iki işlem şekil yönünden fıkha (İslâm'a) uygundur. Buna hîle diyebilmek için tarafların maksadına bakmak gerekir; maksat araya bir işlem sokarak faizli kredi vermek/almak ise bu hîle olur, maksat gerçekten bir malı alıp vâde farkı koyarak satmak ise (mal gerçekten alınıyor ve satılıyorsa) buna hîle denemez.
Özel finans kurumlarının faizsiz sisteme -ekonomik ve sosyal etkisi bakımından- daha yakın, daha uygun bulunan iki işlemi daha vardır: Mudârabe ve müşâreke.
Mudârabede sermaye kurumdan, proje ve işletme (amel, teşebbüs) karşı taraftan olmak üzere bir ortaklık kurulur. Kâr anlaşmaya göre paylaşılır. Kurumun hissesine düşen kâr da kurum ile ona para yatıran katılım hesabı sahipleri arasında paylaşılır.Teşebbüs zarar ederse, zararı kurum ve hesap sahipleri yüklenir.
Müşârekede sermaye ortaklığı vardır, sermayesi olan, fakat daha fazlasına da ihtiyacı bulunan müteşebbis kurumdan sermaye katarak ortak olmasını ister, anlaşma yapılır, kâr anlaşmaya göre, zarar da sermaye nisbetine uygun olarak paylaşılır.
Faizsiz bankacılığın finansal kiralama, faizsiz ödünç verme, havale, tahsil gibi birçok işlemi ve hizmeti daha vardır.
Mudârabe ve müşâreke, özel finans kurumu uygulamalarında, murâbahaya göre daha küçük oranlarda gerçekleşmektedir. Bunun sebepleri arasında hesap sahiplerinin sabırsızlığı, riske düşmeden kâr beklentisi, müteşebbis firmaların hesaplarının kısmen kayıt dışı olması, iş dünyasında emanet, ahde vefâ, sadâkat, haram-helâl şuur ve duygularının zayıflamış olması sebebiyle hâsıl olan güven bunalımı... vardır.
Biz kemiyet ve keyfiyet yönünden ne kadar iyi Müslümanlar olursak, kurumlarımız da o kadar iyi (Müslümanca) olacaktır.
Not: Konuyla ilgili şu değerlendirmeleri de okumanızı tavsiye ederiz.
* * *
Özel Finans Kurumları ve Faiz Yasağı (Sami Uslu)
Özel Finans Kurumları (ÖFK); banka sayılmayan, İslamî esaslara göre fon kabûl edip, kaynak kullandırabilen, tasarrufları değerlendirme ve kredi verme yöntemleri olarak faiz yerine kâr-zarar ortaklığı esasın dayalı olarak çalışan kurumlardır. Dünyada “İslamî banka” olarak adlandırılan kuruluşlara ülkemizde "Özel Finans Kurumu" denmiştir.
Faizi haram sayan Müslüman nüfusun giderek artması ve Batı dünyasında da geniş kitleler oluşturması, İslamî finans kuruluşlarının sayısını artırdığı gibi, diğer bankaların da kurdukları hizmet birimleriyle bu kesime hizmet vermesine neden olmaktadır.
“İslamî bankacılık,” dünyanın en hızlı büyüyen finans sektörüdür. Hâlen dünyada faaliyet halindeki 200’den fazla İslamî finans kuruluşu, aktif yatırım büyüklüğü olarak 200.000.000.000 dolarlık bir fon yönetiyor.
Ayrıca, bünyelerinde faizsiz bankacılık birimi kuran bankalardan bazıları da şunlardır:
Citibank-ABD, Goldman Sachs-ABD, HSBC- İngiltere, Deutshce Bank-Almanya, Union Bank of Switzerland-İsviçre, Amro Bank-Hollanda, Kleinwort Benson, ANZ Grindlays Avusturalya, United Bank of Kuwait ve Arab Banking Corporation.
Dünyanın en büyük bankaları olan bu kuruluşların hepsi, teşkilatlarında ‘faizsiz’ bankacılığa yer vermiş bulunuyorlar. İslamî bankacılığa başlayan bu tür bankaların listesi her geçen gün uzamaktadır.
Türkiye’de yaygın bir inanç olarak faizsiz finans kurumlarının Arap ülkelerinden geldiği düşünülür. Oysa ki, bu kurumlara ilişkin yasal alt yapı İngiltere’de faaliyet gösteren İslamî bir kurumun ana sözleşmesi model alınarak oluşturulmuştur.
Ülkemizde 1984 yılından sonra altı ÖFK kurulmuş, bunlardan İhlas Finans Kurumu faaliyetlerine son vermiştir. Halen beş ÖFK faaliyet hâlindedir. Kuruluş tarihi sırasına göre:
Al Baraka Türk, Faisal Finans Kurumu, Kuveyt Türk Evkaf Finans, Anadolu Finans Kurumu.
ÖFK’ların Anahtar Özellikleri:
1. Faizsizdir (interest-free):
Bu bankaların en ayırt edici özelliği, çalışmalarında faize yer vermemeleridir. Yani, sağladıkları kaynaklara faiz ödemezler; kullandırdıkları kaynak için müşterilerinden faiz tahsil etmezler.
Zaten kuruluşlarının gerekçesi de, faizli muameleye dini görüşü gereği yer vermeyen insanlara ve bu tür insanların şirketlerine hizmet etmektir. İslamiyet sermayenin üretim faktörlerinden birini teşkil ettiğini ve bir maliyeti olduğunu kabûl eder. Ancak bu faktörün önceden belirlenmiş bir karşılık, yani faiz talep etmesini reddeder. Bir diğer ifadeyle, paraya para kazanmak yasaktır.
2. Ticaretle Bağlantılıdır (Trade-related):
İslam’da faizin haram, ticaretin ve kârın helâl olması bu kuruluşları müşterileriyle ticarî nitelikli iş yapmaya yöneltir. Para ticareti İslâm’da yasak olduğuna göre, kâr etmek için mal ticareti gerekli olur.
3. Sermaye Bağlantılıdır (Equity Related):
Saf İslamî bankacılığın kâr-zarar ortaklığı (mudaraba) veya sermaye iştiraki (muşaraka) içerdiği genellikle kabûl gören bir gerçektir.
İslamiyet’te sermaye sahibi, girişimcinin uzmanlığı ve çalışması sayesinde meydana getirdiği kârı onunla paylaşabilir. Sermayenin getirisi olan kâr unsurunun oranı, yani hangi nispetlerde bölüşüleceği önceden bellidir, ancak tutarı belirsizdir.
4. Yatırımlar Ahlâka Uygun Konularda Yapılmalıdır (Ethical investments):
Yatırımlar; sadece İslam dininin yasaklamadığı konular çerçevesinde gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda İslamî yatırım: Çevre dostu, sadaka verici, toplum iştirakini sağlayıcı, insanî değerlere saygılı, porno, silahlanma, alkol ve kumarı dışlayan yatırımlar olmalıdır.
ÖFK’nın Başlıca Ürün ve Hizmetleri
1. Mudaraba ve Muşaraka:
Fon kullandırma bakımından İslamî bankacılığın özünü oluşturan yöntemlerdir. Ancak getiri sağlamada uzun vadeli olduğundan, bu muamelelere yeterli oranda yer verilemektedir. Mudaraba ve Muşarakanın şeriata uygunluğu tartışılmaz bir hususdur.
2. Leasing İşlemleri:
Finansal kiralama kanununa uygun olarak yapılan leasing işlemleri, makine ve teçhizatın kurumca satın alınarak müşteriye kiralanması ve bedelinin taksitler hâlinde geri alınması işlemidir. Bizce faiz yasağı kapsamı dışındadır.
3. Murabaha:
Bu yöntemde müşterinin ihtiyaç duyduğu hammadde, makine v.s. onun namına satın alınır ve üzerine bir kâr koyarak müşteriye devredilir. Mal bedeli müşteri tarafından ÖFK’ya taksitler hâlinde geri ödenir.
Murabahanın örtülü faizi içerdiği, normal ticarette bulunması gereken risk faktörünü içermediği, getirinin önceden belli olması nedeniyle ticarî kârdan ziyade faize benzediği ileri sürülmektedir. Bu tenkitleri haklı görmenin mümkün olmadığını düşünmekteyiz. Şöyle ki;
• Murabaha şekil olarak sipariş üzerine yapılan bir ticarettir ve bu şekilde ticaret her piyasada yaygın bir uygulamadır.
• Fiyatlamada kullanılan maliyet artı (cost plus) yöntemi normal ticarette sık kullanılan bir metottur. Ticarette satıcının maliyetin üzerine belirli bir yüzde kâr payı koyması son derece olağandır. Yani kâr marjı önceden bellidir.
• Murabahanın normal ticaretteki riski içermediği iddiası da doğru değildir. Çünkü aynen normal ticarette olduğu gibi, alıcının (müşterinin) ödememe riski vardır. Buna literatürde piyasa riski veya karşı taraf riski denir.
• Murabahadaki vade farkının diğer bankalardaki faiz oranı civarında seyretmesi nedeniyle aslında örtülü faiz olduğu çok tenkit edilen hususlardan biridir.
Bizce bu eleştiri de yersizdir. Çünkü piyasadaki her tüccar, peşin fiyatın üzerine vade farkını koyarken, enflasyon oranını hesap etmek zorundadır. Bu oranın altındaki vade farkı satıcıyı zarar ettirir. Aynı şekilde ÖFK’lar da murabaha işleminde, maliyet bedelinin üzerinde en az enflasyon oranı kadar vade farkı koymak durumundadır. Enflasyon oranı ise faiz oranını belirleyen başlıca unsurdur ve faizle az çok paralel seyreder. Dolayısıyla vade farkı ile faiz oranının birbirine yakın olması doğal, hatta ekonomik bir zarurettir.
Bu nedenle, vade farkının faiz oranına yakın olması, murabaha işlemine faizli işlem niteliğini kesinlikle kazandırmaz. Yukarıda belirttiğimiz gibi; özel finans kurumları faize dayalı bir ekonomide faaliyet göstermektedirler; fon kullandırmadaki fiyatlamaların mevcut faiz oranından etkilenmemesi mümkün değildir.
Bu açıklamalarımız aynen leasing işlemleri için de geçerlidir.
4. Mal Karşılığı Vesaikin Alım-Satımı
Özel Finans Kurumlarına ait fon kullandırma şekilleri arasında “gri alan” oluşturan bir yöntemdir. Vadeli olarak gerçekleştirilmiş bir ihracat partisine ait belgeler, ihracatçıdan peşin para karşılığı satın alınır; sonra aynı ihracatçıya vade farkı eklenerek geri satılır, bedeli taksitlerle geri alınır. Örneğin, 50.000 dolarlık vesaiki, kurum müşteriden 45.000 dolara satın alır ve bu tutarı kendisine peşin olarak öder; aynı anda belgeleri ona vadeli olarak 50.000 dolara geri satar. 5.000 dolar kurumun kârı, müşterinin maliyetidir.
Ne kadar iyi niyetle bakılırsa bakılsın, bu işlemin bir iskonto muamelesi olduğunu göz ardı etmek çok güçtür. Gerçi, söz konusu belgelerin malı temsil ettiği ve alınıp satılanın murabahada olduğu gibi, ticarî bir mal olduğu, kısaca yapılan işin ticaret olduğu iddia edilebilir. Ancak, böyle bir savunmasının geçerliliği çok tartışmalıdır. Çünkü bu muameleye konu olan ihracat, bitmiş bir ihracattır. Mal, Türkiye gümrüklerinden çıkmış, muhtemelen alıcının bulunduğu ülkeye vararak, gümrükten geçmiştir veya en azından Türkiye sınırları dışında bir yerde yoldadır. Her hâl ve kârda, söz konusu belgelerdeki malın mülkiyeti artık ihracatçıda değildir.
Ancak, ihracatçı alacaklı durumdadır ve bu belgeler arasında bulunması gereken, lehine düzenlenmiş bir poliçe veya senet alacağının kanıtıdır. Kurumun satın aldığı ve geri sattığı belge, malın kendisi olmadığına göre, malla ilgili alacağın kanıtıdır. İhracatçının vadeli alacağı bugünden kendisine ödenmiş ve karşılığında bir bedel tahsil edilmiştir. Başka ifadeyle, müşteriye zaman satılmıştır. Bunun finanstaki ismi paranın zaman değeridir ve karşılığında alınan, verilen faizdir, ribadır.
Yabancı ithalatçının ve bazen de ayrıca kefil olan bankanın imzasını taşıyan poliçe veya senet bir finans enstrümanıdır. Bu belge ithalatçı tarafından nakit ödemeye bir alternatif olarak düzenlenir. Yani, dışalımcı malın mülkiyetinin kendisine aktarılması karşılığında, böyle bir borç belgesi düzenlemiştir. Bu senet iki amaca hizmet eder:
a. Söz konusu dış ticaret işleminden doğan borç-alacak ilişkisini kanıtlar.
b. İhracatçının, vadeyi beklemeden ihracat bedelini bir banka veya mali kurumda iskonto etmek suretiyle nakde kavuşmasını sağlar.
Buradan çıkacak bir sonuç; ÖFK’nın bitmiş (sevk sonrası) ihracatı değil, hazırlık aşamasındaki (sevk öncesi) ihracatı desteklemeye uygun yapıda olduğudur. İhraç edilecek malın bünyesine girecek ham madde ve ara mallar ihracatçıya murabaha yoluyla kazandırılabilir. Veya hazır bir mamûl malın ihracatı söz konusu olduğu hallerde, bu mal yine murabaha yöntemiyle ihracatçıya satılabilir.
Hizmet ve Ürünlerin Fiyatlaması
ÖFK’lar tarafından sunulan hizmet ve ürün fiyatlarının pahalı olduğu, ticarî bankalardan daha yüksek fiyatların müşteriyi zaman zaman hoşnutsuzluğa hatta hayâl kırıklığına uğrattığına şahit oluyoruz. Bazı kimseler yüksek fiyatlamanın bu kuruluşların İslamî özelliğini zedelediğini ve dini bakımdan faizli bankalar mesabesine getirdiğini ileri sürer.
Önce, şunu belirtelim ki; yüksek fiyatlama İslamî bakımdan sağlıklı bir muameleyi faizli muameleye dönüştürmez. Örneğin; ÖFK tarafından verilen bir teminat mektubu şer’an hiçbir mahsur taşımaz. Bu hizmet karşılığı alınan komisyon da doğal olarak helâldir. Komisyon oranının yüksek oluşu teminat mektubu işlemini haram bir muameleye hâline getirmez.
Ancak, yüksek komisyon veya ücretle ilgili olarak müşterinin istismar edildiği, güvenin kötüye kullanıldığı ve yapılan hizmete göre alınan karşılığın aşırı olduğu gibi tenkitler yöneltilebilir.
Diğer taraftan, fiyatlamada aşırılık bir ÖFK’nın yüksek maliyetle çalıştığının veya yanlış bir pazarlama politikası yürüttüğünün, kısaca bir yönetim zaafı içinde olduğunun göstergesi sayılabilir.
Komisyon ve ücretlerin hangi düzeyde makûl sayılacağını belirleyecek olan piyasa koşulları ve rekabettir. Teorik olarak, rakiplerine göre fazlaca pahalı kalan ÖFK rekabette geri kalır, pazar payı azalır. Bu o kuruluşa piyasanın vereceği cezadır. Teori böyle olmakla beraber, ÖFK ile ticarî bankalar arasında müşteri nezdinde gerçek bir rekabet olduğunu söylemek zordur. Çünkü ÖFK müşterisinin tercihinde rol oynayan motivasyon dinidir. Bu kurumların müşterisi ÖFK’na aslında daha ucuz hizmet almak için gelmez, ihtiyacı olan bankacılık hizmetini alırken İslamiyet’e uymanın huzuru da tercihinde büyük rol oynar.
Dolayısıyla, rekabet ancak ÖFK’nın kendi aralarında olabilir. Bu gerçek karşısında, ÖFK müşterilerine fiyat ve ücret tarifesi uygularken işin bu yönünü nazara alarak kendilerine normal kâr sağlayacak şekilde fiyatlama politikaları yürütmeleri gerekir.