Ecdâdımız, Efendimiz’i kalplerinde öyle müstesnâ bir yere koymuşlardır ki, günlük hayatlarından, yazdıkları na’tlere kadar her sahada O’nun adını zikretmeyi ve şefâatini dilemeyi bir düstûr hâline getirmişlerdir.
Ecdâdımızın Hazret-i Peygamber Efendimiz’e olan hürmet ve tâzîminin sayısız misâllerinden biri şudur:
II. Abdülhamid Hân, Peygamber âşığı müʼminlerin, O Âlemler Sultânıʼnın nurlu eşiğine yüz sürerek muhabbetlerini arz edebilmelerini kolaylaştırmak için İstanbul’dan Medîne-i Münevvere’ye uzanan bir tren yolu yaptırmıştır. Öyle ki, tren yolunun istasyonlarını da Sünnet-i Seniyye’ye uygun olması için Peygamber Efendimiz’in seferlerinde konakladığı yerlere inşâ ettirmiştir.
MEDİNE DEMİRYOLU RAYLARINA NEDEN KEÇE DÖŞENDİ?
Ayrıca Medîne Tren İstasyonuʼnu Nebiyy-i Muhterem Efendimiz’in rûhâniyetini rahatsız etmemek düşüncesiyle Kubbe-i Hadrâ’dan yaklaşık 2 km. uzağa yaptırmış ve Medîne içerisinde bulunan bütün raylar, -üzerinden vagonlar geçtikçe gürültü çıkarmasınlar diye- keçe ile kaplatmıştır. Keçe ile döşenen bu raylar da, Allah Rasûlü’ne duyulan hürmet ve muhabbet dolayısıyla günün belli saatlerinde gülsuyu ile yıkanmıştır.
Osmanlı’nın bu mukaddes beldelere yaptığı her hizmet, Şâir Nâbî’nin;
Sakın terk-i edebden kûy-i Mahbûb-i Hüdâ’dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu!..
“Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun Sevgili Resûlü Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın makâmı ve beldesi olan bu yerde edebe riâyetsizlikten sakın!..” îkâzıyla başlayan na’tinde dâvet ettiği edep, hürmet, muhabbet ve hassâsiyetin âdeta müşahhas birer ifâdesi mâhiyetinde gerçekleşmiştir.
Velhâsıl ecdâdımız, Efendimiz’i kalplerinde öyle müstesnâ bir yere koymuşlardır ki, günlük hayatlarından, yazdıkları na’tlere kadar her sahada O’nun adını zikretmeyi ve şefâatini dilemeyi bir düstûr hâline getirmişlerdir.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN PEYGAMBERİMİZE MUHABBETİ
Bizler de Kânûnî Sultan Süleyman’ın Peygamber muhabbetiyle dolu gönlüne tercümân olan şu duygulu mısrâlarıyla sözlerimize son verelim:
Nûr-i âlemsin bugün hem dahî mahbûb-i Hüdâ,
Eyleme âşıkların bir lahza kapından cüdâ!
Gitmesin nâm-ı şerîfin bu dilimden dembedem,
Dertli gönlüme devâdır can bulur ondan safâ.
Umarım her bir adın başka şefâat eyleye,
Ahmed ü Mahmûd Ebu’l-Kâsım Muhammed Mustafâ!