Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, düşmanına bile merhametle bakabilen bir ruh asâletine sahipti.
Bedir Gazvesi’nde ordular karşı karşıya gelmiş, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, savaş yapmadan anlaşmak için müşriklere elçiler göndererek son îkazlarını yapmaktaydı. Bu esnâda Hakîm bin Hizâm’ın da aralarında bulunduğu bâzı müşrikler, müslümanların havuzundan su içmeye geldiler. Müslümanlar onlara mânî olmak istedikleri zaman Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Bırakınız içsinler!” buyurdu. Gelip içtiler. Daha sonra ise Hakîm hâriç bu müşriklerin hepsi, kılıç çektikleri İslâm ordusu tarafından öldürüldü. Hakîm ise ileride hidâyetle şereflenecekti.
Yemâme’nin lideri Sümâme bin Üsâl -radıyallâhu anh- müslüman olunca, kendisiyle alay eden Mekke müşrikleriyle bütün ticârî münâsebetlerini kesmiş ve:
“–Vallâhi, Peygamber Efendimiz izin verinceye kadar Yemâme’den size bir buğday tanesi dahî gelmeyecek!” demişti.
MEDİNE-İ MÜNEVVERE'DE AÇLIK SEBEBİYLE AĞLAYAN ÇOCUKLAR
Hâlbuki Kureyş, her türlü erzak ve ihtiyaçlarını hep Yemâme’den alıyordu. Açlık ve kıtlığa mâruz kalan Mekkeliler, çâresizlik içinde Peygamber Efendimiz’e mürâcaat ettiler. Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem- Sümâme’ye mektup yazarak ticâretine devam etmesini söyledi.
Hâlbuki o müşrikler, daha önce müslümanlara ambargo uygulayarak üç yıl boyunca onları açlık içinde kıvrandırmışlardı. Açlık sebebiyle ağlayan çocukların sesi kenar mahallelerden duyulurdu. Fakat Rahmet Peygamberi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- eline imkân geçmiş olmasına rağmen, intikam almak yerine büyük bir âlicenaplık sergileyerek onları affetti, onların sıkıntı çekmesine gönlü râzı olmadı.