Zeyneb bint Cahş. Yumuşak huylu ve yürekten dua eden birisi olduğundan dolayı kendisine “Evvâhe” denilirdi. Bu ismi bizzat Efendimiz (sas) kendisi vermiştir. Birgün Zeyneb validemizin namaz kıldığını ve Allah’a yalvararak dua ettiğini görünce: “Zeyneb Allah’a çokça yönelip yalvaran bir kadındır” buyurdu. Miladi,588 yılında, Mekke’de dünyaya gelmiştir.
Zeyneb validemiz, Efendimiz’in (sas) diğer hanımlarına karşı şu latife ile konuşurdu: “Sizi Peygamber’le aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin üstünden Allah Teala evlendirdi.” Zeyneb validemizin kast etmiş olduğu Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “…Biz onu (Zeyneb’i) sana nikahladık…” (Ahzab, 33/37) ayetiydi.
Zeyneb validemiz, Zeyd b. Harise (ra) ile evliydi. Hatta ikisini Efendimiz (sas) evlendirmişti. Fakat Zeyd, bu evliliği daha fazla sürdüremedi ve hanımı Zeyneb validemizden ayrıldı.
Yüce Allah, bu evlilik ile Cahiliye adetinde yanlış uygulanan evlat edinme müessesini düzenlemiş oluyordu. Bu düzenlemeyi de elçisi olan Efendimiz (sas) üzerinden yapıyordu. Çünkü Zeyd b. Harise (ra), Efendimiz’in (sas)evlatlığı idi ve Zeyneb validemiz ile evliydi. Cahiliye Araplarında bir kişi evlatlığının hanımı ile evlenemez; fakat babasının hanımı ile yani üvey annesi ile evlenirdi. Allah Teala bu çirkin cahiliye geleneğini, mübarek ayeti ile ortadan kaldırıyordu.
Âişe validemiz anlatır: “Bir gün Efendimiz (sas) bizlere (hanımlarına) şöyle buyurdu: “Bana en erken kavuşacak olanınız kolu en uzun olandır.” Biz Peygamber hanımları hangimizinkolu daha uzun diye birbirimizin kollarını ölçerdik. Zeyneb bint
Cahş vefat edene kadar bunu yaptık. Zeyneb kısa boylu bir kadındı, eli uzunumuz değildi. O zaman anladık ki, Resulullah (sas) eli uzun ile “en çok sadaka vereni” kastetmiş.(39)
Zeyneb validemiz vefat edince, Âişe validemiz onun hakkında şöyle demiştir: “Geride bu kadar çok yetim ve kalbi kırık dullar bırakarak giden başka bir kadın yoktur.”(40)
Miladi, 641 yılında 53 yaşında Medine de vefat etmiştir.
39. Müslim, 2453; Buhari, III/226
40. Miras, Kâmil, Tecrîd-i Sarîh, c. IV, s. 122