Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Mühr-ü Şerif’i

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Mühr-ü Şerif’i

Farsça’dan Türk diline intikal etmiş olan “MÜHÜR” kelimesinin lügat manası şudur: Bir şahıs veya müessesenin adı, sıfatı ve alameti, hakkedilen yazı veya evrak altına basılan damga. Ayrıca kıymetli taşlar gibi sert cisimler üzerine, kazınmış imza yerine geçen yazı, arma, simge veya bir varlığın şahsiyetini ifade eden “iz” manasına da gelmektedir.

Arapça’sı “Hâtem” yani mühür, yüzük: Genelde yazıların altına basılıp sözü bitirdiğini ve son sözün söylendiği mektupları, belgeleri sahih ve geçerli olduğunu beyan eden ve bahis konusu meselenin sonuçlandığını bildiren “ALAMET” demektir.[1]

Konumuz ile ilgili Hadis-i şeriflerde bahsedilen “ YÜZÜK” Lafzı: “Bir şeyi sona erdirmek, mühür, damga” anlamına gelen “HATEM” kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu kelimeye yüzük anlamının verilmesi ise Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ve Hulefa-i Râşidîn efendilerimizin mektup ve yazılarını mühürlemek üzere kullandıkları yüzüğün kaşındaki mühre nispetledir. Zamanla bu kelime şöhret kazanmış ve mühürlü ya da mühürsüz bütün yüzüklere “hâtem” denilmiştir. “YÜZÜK” kelimesinin Arapça karşılığı “halka/halaka” veya “fetha/fetaha” dır.[2]

Asr-ı Saadet döneminde Hicaz ehli yüzük kullanmaktaydı, fakat yüzüğün kaşına mühür nakşedilmesi mutat bir uygulama değildi. Hicretin altıncı veya yedinci senesinde Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) “Dine ve yeni kurulan İslam Devletini tanımaya davet mektuplarını yazmışlar ve Kisra, Kayser ve Necaşi gibi acem krallarına göndermeyi murad etmişlerdir. Bu esnada ashâbdan bazıları: Hazreti Peygamber’e (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) “Acem devlet reislerinin kendilerine gönderilen mühürsüz mektupları ve yazıları kabul etmeyeceklerini ve resmi muameleye tabi tutmayacaklarını” hatırlatmışlardır. Bu durum üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) halka şeklinde yuvarlak ve kaşlı, gümüşten bir mühür (yüzük) yaptırmışlardır. Böylelikle Kureyş ve Hicaz ehli arasında ilk mektup mühürleyen kişi olarak da tarihe geçmişlerdir.[3]

Mühr-ü Şerîf’e Nakşedilen İbare

Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) mühür vazifesini görmesi için gümüşten ve kaşlı bir yüzük yaptırmışlar ve bu yüzüğün kaşına, hem imza anlamına gelen hem de İslâm devletinin sembolü olacak “Muhammed Rasulullah” ibaresini nakşettirmişlerdir. Bu Mühr-ü şerîf’te nakşedilmiş ibare üç satır halinde olup, alt kısmında “Muhammed” adı, ortasında “Rasül” ve üst tarafında “Lafza-i Celal” (Allah) lafzı bulunacak şekilde istiflenmiştir. “Allah’ın Elçisi Muhammed” manasını ifade etmektedir.[4]

Mühr-ü Şerîfin Kaşı

Mutemed Hadis kaynaklarımızda Mühr-ü Şerîf hakkında nakledilen rivayetler, farklılık arz etmektedir. Bize ulaşan bazı rivayetlerde Mühr-ü Şerîfin kaşının Habeşistan’dan gelen siyah Akik taşından yapılmış olduğunu söylemektedir. Diğer rivayetlerin ekserisinde ise Mühr-ü Şerîfin kaşı, kendisi gibi bizzat gümüşten imal edildiği ifade edilmektedir. Hadis şarihlerinden bazıları bu rivayetlerde çelişki olmadığını Hazreti Peygamber’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) iki tane mühr-ü şerîf yaptırdıklarını ve birisinin kaşının akik taşından, diğerinin ise gümüşten olduğunu söylemişlerse de asıl olan ve tercih edilen; Mühr-ü Şerîfin hem kendisinin hem de kaşının gümüşten olduğudur.[5]

Mühr-ü Şerîf Halifeye Mahsustu ve Resmi İşlerde Kullanılırdı

Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ismi zikredilen mühr-ü şerîf yüzüklerini yaptırıp mübarek parmaklarına takınca, ashab’tan bazıları da aynı ibareyi taşıyan bir yüzük yaptırmak istemişledir. Bu durumdan haberdar olan Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) hemen müdahale ederek: “Hiç kimse, benim mührümün ibaresini taşıyan yüzük yaptırmasın!..” buyurmuşlardır.[6] Zira sözü edilen mühr-ü şerîf, İslâm Devletinin sembolü ve müslümanların devletlerarası siyasi ilişkilerinde kullanılan bir araç idi. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bu yasaklamalarıyla, hem devlet olma hassasiyetini sağlamış hem de resmi ve özel eşyayı birbirinden ayırmış bulunuyorlardı.

Mühr-ü Şerîf’in Hulefa-i Râşîdin’e İntikali

Peygamber Efendimizin (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) vefatından sonra mühr-ü şerîf, Hazreti Ebu Bekir’e, (Radıyallâhu Anh) ondan Hazreti Ömer’e (Radıyallâhu Anh) ondan da Hazreti Osman’a (Radıyallâhu Anh) intikal etmiştir. Fakat Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh), halifeliğinin altıncı yıllarında, Mescid-i Kuba yakınlarında bulunan Eris adlı kuyunun etrafında toplanıp bir devlet işini müzakere ediyorlar idi. Bu sırada bir evrakın mühürlenmesi gerekmişti. Hazreti Osmanın (Radıyallâhu Anh) Muaykıb isminde bir hazinedarı var idi. Evraklar Muaykıb’da, mühür ise Hazreti Osman’da idi. İşte bu esnada mühür elden ele intikal eder iken, Eris Kuyusu’na düşürülerek kaybolmuştur. Üç gün ısrarla aranmasına rağmen bulunamamıştır. Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh) aynı ibareyi taşıyan yeni bir mühür yaptırmıştır. Bu sebepledir ki bazı rivayetlerde Hazreti Osman’ın bazılarında ise Muaykıbın elinden düştüğü nakledilmektedir.

Hulefa-i Raşidin Efendilerimiz, Hazreti Peygamber’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) mührünü kullanmakla beraber kendileri de şahsi mühür yaptırmışlardır. Hazreti Ebu Bekir’in mühründe “Ni’me’l-kadiru Allah” (Allah ne güzel kudret sahibidir.) Hazreti Ömer’in mühründe “kefa bi’l-mevti vaizen,” (Nasihatçı olarak ölüm yeter) Hazreti Osman’ın mühründe “Amentü billahi’l-azim,” (Azîm olan Allah’a iman ettim,) “Amentü billahi muhlisan,”(Allah’a halisane şekilde iman ettim) ve Hazreti Ali’nin mühründe ise “el-Mülkü lillahi” (Mülk Allah Teâlâ’ya mahsustur,) ibarelerinin yazılı olduğunu bildirilmektedir.[7]

Peygamber Efendimiz Yüzüğünü Hangi Eline Takarlar İdi

Muteber hadis kaynaklarımızdan bize ulaşan sahih rivayetlerde, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yüzüğünü hem sağ hem de sol ellerine taktıklarını ifade etmektedir. Her iki ele de yüzük takılabileceğini ifâde eden başka sahîh rivâyetler de vardır. Ulemâ, rivâyetlerden hareketle yüzüğün her iki ele de takılabileceğine hükmetmişlerdir. Fakat hangi elin tercih edilmesi ve daha faziletli olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ancak sağ elle ilgili rivâyetler, daha fazladır. Hadis şarihlerinden İbni Hacer bu konuyu şöyle izah etmektedir: “Tezeyyün bir (süs) eşyası olarak kullanan sağ, Mühür olarak kullanan ise sol eline takmalıdır” dedikten sonra sağ ele takmanın tercih edilmesinin sebebini şöyle beyan eder: “Çünkü sol el istincada kullanıldığı için, necaset’e değmekten korunmuş olur.” (Yani mühür sol elde olunca, sağ el yardımı ile kolayca çıkarılmış olur ve bu sebeple de necasetten korunmuş olur.[8]

Hanefi Mezhebinde Yüzükle İlgili Hükümler

Altın yüzük

Altından imal edilen yüzükler, Müslüman erkeklere yasaklanmıştır, bu sebeple takamazlar. Eğer takarlar ise haram işlemiş olurlar. Kadınlar için zinet (süs) eşyası kılınmıştır, bu sebeple onlara takabilirler. Zira Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bir hadis- şerifinde; “İpek ve altın, ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına ise helal edilmiştir” buyurmuşlardır.[9]

Gümüş yüzük

Kadın ve erkeklerin gümüş yüzük takmaları caizdir. Kadı, sultan ve benzeri kimselerin, yüzük kullanmaya ihtiyacı var ise sünnettir. (Zira yüzüğü mühür olarak kullanıyorlardı.) İhtiyacı olmayanların takmaması daha faziletlidir. Sünnet olan, yüzüğün ağırlığının bir miskal veya daha az olmasıdır ve erkeklerin kaşını avuç içlerine çevirmeleridir. Kadınların ise avuç içlerine çevirmelerine gerek yoktur. Zira yüzük onlar için ziynettir; erkekler içinse süs değildir. Yüzüğün kaşını akik ve yakut gibi kıymetli taşlardan yapmak ve üzerine kendi adını veya Allah’ın ismini nakşetmek caizdir. Ancak Allah’ın ismi yazıldığı olduğunda, helaya girerken yüzüğün ya çıkarılması veya sağ ele takılması gerekir.[10]

Altın ve Gümüş dışındaki Yüzükler

Demir, bakır, kurşun ve tunç gibi madenlerden yapılan yüzükler, hem erkeklere hem de kadınlara mekruhtur. Akik ve yeşim gibi kıymetli taşlardan yapılanlar ise kadın-erkek herkes için caizdir.[11]

Yüzüğün kaşına bir ibare ya da herhangi bir isim yazdırmak

Yüzüğün kaşına Allah’ın, Peygamber’in ya da kişinin kendi adının nakşedilmesinde bir sakınca yoktur. Fakat insan ve hayvan gibi bir canlının resminin konulması günahtır. Kaşında Allah’ın ismi veya Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in adının yazılı olduğu bir yüzükle helaya giren kişi, yüzüğünü gizlemelidir. Eğer yüzük sol elinde ise taharetleneceğinde parmağından çıkarmalıdır.[12]

Yüzük, her iki elin herhangi bir parmağına takılabilir. Ancak, küçük parmağa takılması sünnettir.[13]

Muhaddis Tirmizi Şemail-i Muhammediyye adlı eserinde konumuzla ilgili on yedi hadis-i şerif nakletmişlerdir.

Enes ibni Malik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Rasûlullâh’ın (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Mühr-ü Şerîfleri gümüşten yapılmış idi. Kaşı ise Habeşi taşından idi.”[14]

Abdullah ibni Ömer anlatıyor: “Muhakkak Nebi (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) gümüşten bir mühr-ü şerif edindiler. Bunun ile (yazdırdığı mektupları) mühürler idi. O’nu (süs amaçlı olarak) takınmazlardı.”[15]

Enes ibni Malik naklediyor: “Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), hem halkası hem de kaşı gümüşten yapılmış bir mühr-ü şerîfleri var idi.”[16]

Enes ibni Malik anlatıyor: Hazreti Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) acem kralları (yabancı devlet başkanları)’na “İslam’a davet için” mektup yazmayı murad edince, kendilerine: “Hiç şüphesiz acem hükümdarları mühürsüz mektupları kabul etmezler” denildi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) mühür-yüzük yapmalarını talep etti.[17]

Enes ibni Malik sözüne şöyle devam eder: “Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) parmağındaki yüzüğün parıltısını görür gibiyim.”[18]

Enes ibni Malik anlatıyor: “Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) mühr-ü şerîflerinin kaşında, ilk satırda “Muhammed” ikinci satırda “Rasûl” üçüncü satırda ise “Allah” kelimeleri nakşedilmiş idi.”[19]

Enes ibni Malik anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) (İran hükümdarı) Kisra’ya, (Bizans hükümdarı) Kayser’e ve (Habeş hükümdarı) Necaşi’ye “İslam’a davet etmek için” mektuplar yazmıştı. Bunun akabinde Peygamber Efendimiz’e (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) denildi ki: “Şüphesiz O hükümdarlar, mühürsüz mektupları kabul etmezler.” Bu durum üzerine Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) halkası gümüşten bir mühür-yüzük yaptırdı. Kaşına ise “Muhammed Rasûlullâh” yazdırdı.[20]

Enes ibni Malik naklediyor: “Muhakkak Nebî (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), helâya girecekleri vakit, mühr-ü şerîflerini (kaşında “Muhammed Rasulullah” yazan yüzüğünü) mübarek parmaklarından çıkarırlar idi.”[21]

Abdullah ibni Ömer naklediyor: Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) gümüşten yüzük edindi, onu rûh-u şerîfleri kabzedilinceye kadar mübarek parmaklarına taktılar. Bu yüzük, Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) vefatından sonra Hazreti Ebu Bekr’e, ondan sonra Hazreti Ömer’e, ondan da Hazreti Osman’a intikal etti. Nihayet bu yüzük Hazreti Osman’ın (Radıyallâhu Anh) elinden Eris Kuyusuna (Eris adı verilen su kuyusu) düşüp kayboldu. Bu yüzüğün kaşında “Muhammed Rasulullah” cümlesi var idi.[22]

Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Yüzük Takış Şekli

Hazreti Ali ibni Ebi Talib naklediyor: “Muhakak Nebî (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yüzüklerini sağ ellerine takarlar idi.”[23]

Hammad ibni Seleme anlatıyor: Ebu Rafi’nin (Radıyallâhu Anh) oğlu Ubeydullah’ın yüzüğü sağ eline taktığını gördüm ve kendilerine: “neden sağ elinize taktınız” diye sordum. Şöyle cevap verdiler: “Abdullah ibni Cafer’in yüzüğü sağ eline taktığını gördüm ve bunu hikmetini kendilerine sorduğumda O, Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), yüzüklerini sağ ellerine taktıklarını gördüğünü ifade ettiler.”[24]

Abdulla ibni Cafer rivayet ediyor: “Şüphesiz ki Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), yüzüklerini sağ ellerine takarlar idi.”[25]

Cabir ibni Abdullah anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), yüzüklerini sağ ellerine takarlar idi.”[26]

Salt ibni Abdullah rivayet ediyor: İbni Abbas (Radıyallâhu Anhumâ) yüzüğünü sağ eline takar idi. Onun sağ eline takışının sebebi -öyle zannediyorum ki- Hazreti Peygamber’e ittiba içindi. Zira o: “Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yüzüklerini sağ ellerine takarlar idi” buyurmuşlardı.”[27]

Abdullah ibni Ömer naklediyor: Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) gümüşten yüzük edinmişler ve Onun kaşını avuç içlerine gelecek şekilde yaptırmışlar, “Muhammed Rasulullah” ibaresini nakşettirmişler idi. Başkalarının şahsi yüzüklerine bu ibareyi yazdırmalarını yasakladı. Bu mühür, Muaykıb’ın Eris Kuyusu’na düşürdüğü Mühr-ü Şerîftir.[28]

Muhammed el-Bakır rivayet ediyor: Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin, yüzüklerini sol ellerine takarlar idi.[29]

Enes ibni Malik anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), yüzüklerini sağ ellerine takarlar idi.”[30]

Abdullah ibni Ömer rivayet ediyor: Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) altın yüzük edinmiş ve sağ ellerine takmışlar idi. Ashab da, Hazreti Peygamber’e (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ittiba etmek için altın yüzük edindiler. Bu manzarayı gören Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), onu parmağından çıkarıp attılar ve söyle buyurdular: “Ebediyyen onu takmayacağım.” Ashab’ı Kiram Efendilerimiz de Peygamber Efendimiz’e (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ittiba ederek yüzüklerini çıkarıp attılar.[31]

Dipnotlar

[1] Büyük Türkçe sözlük, D.İ.A MÜHÜR. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab. HTM
[2] İbnu’l-Esîr, en-Nihâye fî garîbi’l-hadîs, İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab. HTM
[3] Mevahibu-l leduniyye fi şerhi-l şemaili muhammediyye. S. 193, Buhari libas no.5661.-suyuti el-Vesa’il fi Müsamereti’l-eva’il, s. 114
[4] Buhârî, Libâs, No:5661
[5] Mevahibu-l leduniyye fi şerhi-l şemaili muhammediyye. S. 192/193
[6] Buhari Libas no:5666, , İbni hacer Fethu’l-Bari cilt.13 s. 369
[7] Buhari Libas no:5662,İbni hacer Fethu’l-Bari cilt.13 s.359, Mevahibu-l leduniyye fi şerhi-l şemaili muhammediyye. S. 196, Mes’ûdî, et-Tenbih, s. 286, 289, 293, 297, 320
[8] İbni hacer Fethu’l-Bari cilt. 13 s.372
[9] el-İhtiyar fi Ta’lili’l-Muhtar, 4 cilt, s.224: Merginani, el-Hidaye, 4cilt, s.82; İbn Abidin, Reddü’lMuhtar, , 5cilt, s.216. Tirmizi libas no:1760
[10] el-İhtiyar,4cilt,s.159; Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, 9cilt, s.457
[11] el-İhtiyar fi Ta’lili’l-Muhtar cilt 4, s.224, Abidin, Reddü’l muhtar cilt5 s.315
[12] İbn Abidin Reddü’l muhtar cilt5, s.317
[13] İbn Abidin Reddü’l muhtar cilt5, s.317
[14] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:82
[15] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:83
[16] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:84
[17] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:85
[18] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:86
[19] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:87
[20] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:87
[21] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:88
[22] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:89
[23] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:90
[24] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:91
[25] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:92
[26] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:93
[27] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:94
[28] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:95
[29] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:96
[30] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:97
[31] Tirmizî, Şemâil, 11.bab no:98
Daha yeni Daha eski