Kurban kesilmeyip parası öğrencilere burs olarak verilemez. Bu şekilde yapıldığında vacip olan kurban kesme ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Bu kurbanın parası bir fakire veya öğrenciye verilse, o zaman vacip borcu devam eder, sünnet olan sadaka sevabı kazanılır.
Kurban kesmek, hicretin ikinci yılında meşru' kılınmıştır. Meşrûiyeti, Kitab, sünnet ve icma' ile sâbittir. Kurban kesmenin Kitaptan, yani, Kur'an'dan delîli, Kevser suresidir. Bu sûrede Cenâb-ı Hak, Resûlüllah Efendimize hitaben: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." buyurmaktadır. Hanefî fakîhler, bu âyetten, kurban kesmenin vâcib olduğu ve emir Peygamber Efendimize (asm) ise de umum mü'minlere de şâmil bulunduğu hükmünü çıkarmışlardır. Kurban kesmeyi şiddetle emreden bâzı hadîs-i şerîfler vardır.
Ebû Hüreyre'nin şu rivayeti bu hususta ibretli ve düşündürücüdür:
"Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen kimse bizim mescidimize yaklaşmasın..."(İbn Mâce, Edâhî, 2; Müsned, II/321)
Görüldüğü gibi, hadîste, maddî durumu müsait olanın kurban kesmesi şiddetle emredilmektedir. Bu durumdaki kimselerin, kurban kesmezlerse, her türlü namazları ve ibâdetleri Allah tarafından kabûl olunmayacağı, "mescidimize yaklaşmasınlar" ifadesinden anlaşılmaktadır. Hazret-i Enes de, Resûlüllah Efendimizin (asm) bizzat kendi elleriyle iki koç kurban ettiğini beyan etmektedir.
Kurban kesmenin uhrevî mükâfat ve faydasına ise, bir hadîs-i şerîf'te şu şekilde işaret buyurulmaktadır:
"Kurbanlarınızı büyük büyük kesin. Muhakkak ki onlar, Sırat'ta sizin binek hayvanlarınızdır."(bk. Bedaiu’s-Sanai, X/316)
Bu hadîs-i şerîfte, deve, inek gibi büyük baş hayvanları kurban etmeğe teşvik vardır.
Bu nedenlerle kurban yerine başka bir hayır yapmak olmaz. Hayır yapmanın yeri ayrıdır, kurban kesmenin hükmü ayrıdır. Bir canlı hayvan kesilmeli ki, kurban gerçekleşmiş olsun. Siz hayır yapmakla kurban borcunuzu yerine getirmiş olmazsınız.
Ancak kurbanı kendiniz kesmeniz gerekmez. Etrafınızda veya başka şehir ve devletlerde bulunan kimselere parasını verip onları vekil yaparak da kestirebilirsiniz.
Kurban Kesmenin Hikmetleri:
1. Kurban kelimesi, lügatta, kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey mânasına gelir. Bu isimden de anlaşıldığı gibi kurban; Allah'a yaklaşma ve O'nun rızasını kazanma vesilesidir. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır:
"Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşrû' kıldık (emrettik). Allah'ın rızık olarak verdiği dört ayaklı davarlar üzerinde (yalnız) Allah'ın ismini ansınlar (o davarların) gerçek sâhibinin Allah olduğunu bilsinler) diye... O halde hepiniz O'na teslim olun. (Habîbim)! Sen itâatli ve mütevâzî olanları (ebedî saâdet ve selâmetle) müjdele..." (Hac, 22/34)
Bu âyette kurban kesmenin, Allah'ın hatırlanması, yeryüzünde mevcut bütün hayvanların Allah'ın mülkü olup, sırf rahmet eseri olarak insanların istifadesine verilmiş olduğunun bilinmesi için emir olunduğu belirtilmektedir. İnsan zamanla gaflete düşüp, sâhip olduğu malın, mülkün, servetin Allah'ın kendisine bir lütfu olduğunu unutabilir. Karun gibi her şeye kendi çalışmasıyla, bilgi ve mehâretiyle sâhip olduğunu vehmederek, kendisinde bir kudret ve kuvvet görmeye, İlâhî nimetleri şahsına maletmeye başlar. Gururlanıp, haddini aşar. İşte kurban emri, ona, sâhip olduğu mal ve mülkün, bağ ve bostanın, hayvanların, servet ve paranın Allah'ın bir ihsanı ve lütfu olduğunu ve asıl mal sâhibinin Allah bulunduğunu hatırlatır. O'nun izni ve müsâadesi olmadan hiçbir şeye sahip olunamayacağını bildirir. O da gururu bırakıp mahviyet ve tevazua girer. Hakikî kulluk tavrını takınır, şükür vazifesini ifaya çalışır. Bu hal ise, onun Allah'a yaklaşmasına ve rızasını kazanmasına bir vesile teşkil eder.
2. İnsanın yaptığı bütün ibâdetler gibi kurban kesmesine de Allah'ın ihtiyacı yoktur. Ancak Allah, kurban kesme emriyle kullarını imtihan etmekte, onların takvâlarını, ilâhî emre itâattaki titizliklerini, Allah'a yakınlık derecelerini ölçmektedir. Hac sûresi, 37. âyette bu husus şöyle belirtilir:
"Onların ne (sadaka edilen) etleri, ne de kanları hiçbir zaman Allah'a (yükselip) erişmez. Fakat sizden O'na (yalnız) takvâ (Allah'ın emirlerine itâat ve yasaklarından ictinab titizliği) ulaşır..."
Bu âyette de görülüyor ki, kesilen kurbanlarda gaye; ihlas, takvâ ve Allah'a yaklaşmadır. Maksad, Allah'ı verdiği nimetleriyle hatırlama ve O'nun rızâsını kazanmaktır. Bu maksad ve gaye olmadıktan sonra kesilip dağıtılan etlerin, akıtılan kanların, ne kadar çok olursa olsun, Allah katında hiçbir değer ve kıymeti yoktur.
3. Kurban aynı zamanda Hz. İsmail (as)'in Allah için kurban edilmekten bir lütuf eseri olarak kurtuluşunun hatırlatılmasına da vesiledir. Cenâb-ı Hak, İbrahim'i (as) büyük bir imtihana tâbi tutmuş, sevdiği biricik evlâdını Allah için kurban etmesini istemiştir. Hz. İbrahim ile oğlu İsmail, her ikisi de bu isteğe, tam bir teslimiyet ve sadakat içinde uymuşlardır. Hazret-i İbrahim oğlunu kesmek üzere yatırmış ve bıçağı boynuna çalmıştır. Fakat bıçak İsmail'i kesmemiştir. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın muradı, Hz. İsmail'in kesilmesi değil, baba-oğul iki şanlı nebînin erişilmez teslimiyet ve sadakatlarının, ferâgat ve fedakârlıklarının, melekler ve kıyâmete kadar gelecek bütün insanlar tarafından bilinmesi, daima hatırlanması idi. Bu hikmet tahakkuk ettiği için, bıçağa İsmail'i kesmemesini emr etmiş; Hz. İsmail'in yerine onlara cennetten bir koç göndererek onu kurban etmelerini istemiştir. İşte kurban kesmek; bu büyük ve ibretli hâdisenin yıldönümünü kutlamak mahiyetindedir.
4. Her yıl Müslümanlar tarafından binlerce kurban kesilmektedir. Bu, bir bakıma, bir Müslümanın Allah'a ibadet ve onun emrine uymak için her şeyini fedâ edebileceğinin, Allah yolunda bütün varlığından vazgeçebileceğinin sembolik bir ifadesi olmaktadır.
5. İslâm'ın koyduğu kurban kesme hükmü, aynı zamanda insanlar için büyük bir nimet ve rahmettir. Bir yıl boyunca pek çok sıkıntılar çekmiş, belki de ağzına bir lokma et koyamamış fakirler, kurban bayramı münasebetiyle bol bol et yeme fırsatına kavuşurlar. Fazla gelen etleri kavurma yapıp uzun zaman o etten faydalanma imkânını elde ederler. İslâm'ın sosyal adâleti temin edici bir hususiyeti de böylece ortaya çıkmış olur.