Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde; hırka, palto demektir.

İmam-ı Busayri sevinerek sabah namazına giderken, zâhid bir zata rastladı. İmam-ı Busayri’ye, (Kasideni dinlemek isterim) dedi. (Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir) dedi. (Kimsenin bilmediği, bu gece Resulullah’a okuduğunu istiyorum) deyince, (Bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?) dedi. O zat da, rüyasını olduğu gibi haber verdi.

61 kıt’a'dan meydana gelen Kasîde-i Bürde on bölüm üzere dizelenmiştir:

1 – 12 Hz. Peygamber’e duyulan aşk ve özlem.
13 – 28 Nefsin kötülüğü ve terbiye edilmesinin gereği.
29 – 58 Hz. Peygamber’e övgü.
59 – 71 Hz. Peygamber’in doğumu.
72 – 87 Hz. Peygamber’in mucizeleri.
88 – 104 Kur’ân-ı Kerîm’in yücelik ve erdemleri.
105 – 117 Hz. Peygamber’in Mi’racı.
118 –139 Hz. Peygamber’in Cihadları.
140 –151 Hz. Peygamber’den şefâat dileme.
152 –161 Allah’a yakarış ve dua

Bu kaside, hastalara okununca, hastaların iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin olduğu görüldü. Faydalanmak için, inanmak ve halis niyetle okumak gerekir.

KASİDE-İ BÜRDE ARAPÇA OKUNUŞU

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kaside-i Bürde Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

HANGİ BEYİT / BEYİTLER NE MAKSATLA OKUNUR?
  • 1, 2, 3, numaralı beyitler kekemeliğin gitmesine vesiledir.
  • 4, 5, 6. beyit stres ve bunalıma şifa için vesiledir. Hâcet için okunur.
  • 9, 10, 11, zalim birine hakkı söylemek (ve tesirli olması) içindir.
  • 13, 14, 15. beyitler tevbe etmeye yardımcıdır.
  • 15, 16 ve 17. beyitlerin kötülüğü yok etmeye faydası vardır.
  • 24 ve 25. beyitler nefis ve şeytana galip gelmek için okunur.
  • 34’den 46. beyite kadar olan beyitleri savaşa giden kişi üzerinde taşırsa çok faydasını görür.
  • 69, 70 ve 71. beyitler düşmandan korunmak içindir.
  • 82 ve 83. beyitler zihin açıklığı içindir.
  • 84 ve 85. beyitler cinleri kovmak içindir.
  • 86, 87 ve 88. beyitler tarla ve bahçelerin bereketi için okunur.
  • 89 ve 90. beyitler güzel konuşmak içindir.
  • 108. beyit bağlı erkeği çözmek içindir.
  • 105. beyitten 115. beyite kadar olanlar zalimlere karşı okunur.
  • 116. beyitten 126. beyite kadar olan beyitler yolcuğun rahat geçmesi içindir.
  • 127. beyitten 134. beyite kadar olan beyitler hırsızdan korunmak içindir.
  • 140’tan 147’ye kadar olan beyitler, hastalıklardan şifa bulmak içindir.
  • 149, 150 ve 151. beyitler akrep ve yılan gibi zehirli hayvanlara karşı tesirlidir.
  • 152’den 163’e kadar olan beyitlerin ölü üzerinde çok faydaları vardır.
  • Bu beyitler hangi maksatla okunursa okunsun salavât-ı şerife ile birlikte ve en az 10 veya 20 kere okunmalıdır.
HASTA ÜZERİNE OKUMA USULÜ

1- Abdestli olmak

2- Kıble’ye dönmek

3- Doğru okumak [Bunun için Arapça aslından okumalıdır.]

4- Hastalara okumak için ehlinden icâzet almış olmak(*). Her beyitten sonra şu salavâtı tekrar okumak:

“Mevlâ’ye salli ve sellim dâimen ebedâ

Alâ Habîbike hayri’l-halkı küllihimi…”


Hastalıklardan Şifa için (en az) yedi kere okunmalıdır. Her tertip okumanın sonunda, “Yâ Şâfî Huu” diye hastaya nefes etmeli / üflemeli… Gerekirse daha fazla okunabilir.


KASİDE-İ BÜRDE OKUNUŞU

E min tezekküri cirânin bi zî selemin,
Mezecte dem’an cerâ min mukletin bi demin.

Em hebbeti’r-rîhu min tilkâi kâzimetin
Ve evmeda’l-berku fi’z-zalmâi min idamin

Femâ liayneyke in kulte ekfüfâ hemetâ
Ve mâ likalbike in kulte estefik yehimi

E yahsebu’s-sabbu ennel-hubbe münketimun
Mâ beyne münsecimin minhü ve muztarimin

Levlâ’l- hevâ lem turık dem’an alâ talelin
Ve lâ erikte zikri’l-bâni ve’l-alemi

Fe keyfe tunkiru hubben bâ’de mâ şehidet
Bihî aleyke, udûli’d-dem’ı ve’s-sekami

Ve esbete’l-vecdü hattay abretin ve danâ.
Misle’l-behârı alâ haddeyke ve’l-anemi.

Neam serâ tayfü men ehvâ fe-errekani
ÜVe’l-hubbu ya’terizu’l-lezzâti bi’l-elemi

Yâ lâimî fî’l-hevâ’l-uzriyyi mâ’zireten
Minnî ileyke ve lev ensafte lem telümi

Adetke hâliye lâ sırrî bi müstetirin.
Ani’l- vüşâti ve lâ dâî bi münhasimin.

Mehadteni’n – nusha lâkin lestü esmeuhû.
lnne’l-muhibbe ani’l uzzâli fî samemin.

İnnî e tehemtü nâsîha’ş-şeybi fî azelî,
Ve’ş – şeybü eb’adü fî nushin ani’t – tûhemi.

Fe inne emmâreti bi’s-sûi me’t-te’azet
Min cehlihâ bi nezîri’ş – şeybi ve’l- heremi.

Ve lâ eaddet mine’l – fî’li’l -cemili kırâ
Dayfin eleme bi re’sî gayre muhteşemi

Lev küntü a’lemü ennî mâ uvakkıruhû.
Ketemtü sırren bedâ lî minhü bi’l-ketemi

Men lî bi reddi cimâhin min gavayetihâ
Kemâ yüreddü cimühu’l-hayli bi’l-lücümi

Felâ terüm bi’l-meâsi kesre şehvetihâ
lnne’t-teâme yukavvî şehvete’n-nehimi

Ve’n-nefsü ke’t-tıflı in tühmilhü şebbe alâ
Hubbi’r-redâi ve in teftımhü yenfetimi

Fasrıf hevâhâ ve hâzir en tüvelliyehû
İnne’l-hevâ mâ tevellâ yusım ev yesımi

Ve râihâ vehye fî’l-a’mâli sâimetün
Ve in hiye’s-tahleti’l-mer’â felâ tesümi

Kem hassenet lezzeten li’l-mer’i kâtileten
Min haysü lem yedri enne’s-semme fî’d-desemi

Vahşe’d-desâise min cûin ‘le min şebiin
Fe rubbe mahmasatin şerrun mine’t-tuhâmi

Ve’stefrigi’d-dem’a min aynin kadi’mteleet
Mine’l-mehârimi ve’l-zem himyete’n-nedemi

Ve hâlifî’n-nefse ve’ ş-şeytâne va’sıhimâ
Ve in hümâ mehadâke’n-nusha fet-tehimi

Velâ tutı’ minhümâ hasmen velâ hakemen
Fe ente ta’rifü keyfe’l-hasmi ve’l-hakemi

Estagfîrullâhe min kavlîn bilâ amelin
Le kad nesebtü bihî neslen lizî ukumi

Emertüke’l-hayre lâkin mâ’temertü bihî
Ve me’stekamtü femâkavlî leke’s-tekami

Velâ tezevvedtü kable’l-mevti nâfîleten
Velem usalli sivâ farzın velem esumi

Zalemtü sünnete men ahya’z-zalâme ilâ
Eni’şteket kademâhü’d-durre min veremi

Ve şedde min segabin ahşâehû ve tavâ
Tahte’l-hicâreti keşhan mütrefe’l-edemi

Ve râvedethü’l-cibâlü’ş-şümmü min zehebin
An nefsihi fe erâhâ eyyemâ şememi

Ve ekkedet zühdehü fîhâ zarûretühû
İnne’z-zarûrete lâ ta’dû alâ’l-lsami

ve keyfe ted’û ile’d-dünyâ zarûretü men
Levlâhü lem tahruci’d-dünyâ mine’l-ademi

Muhammmedün seyyidü’l-kevneyni ve’s-sekaleyn
Ve’l-ferikayni min urubin ve min acemi

Nebiyyünâ’l-âmirü’n-nahi felâ ehadün
Eberre fî kavlî lâ minhü velâ neami

Hüve’l-habîbü’l-lezî türcâ şefâatühü
Li külli hevlin mine’l-ehvâli muktehımi

Deâ ilallühi fe’l-müstemsikûne bihî
Müstemsikûne bi hablin gayrı munfasımı

Faka’n-nebiyyine fî hâlkın ve fî hulukın
Velem yüdanûhü fj ilmin ve lâ keremi

Ve küllühüm min Resûlillahi mültemisün
Gürfen mine’l-bâhri ev reşfen mine’d-diyemi

Ve vâkıfûne ledeyhi inde haddihimi
Min nuktati’l-ilmi ev min şekleti’l-hikemi

Fehve’l-lezî teme mâ’nâhu ve sûretühü
Sümme’s-tafâhü hibîben bâriü’n-nesemi

Münezzehün an şerikin fî mehâsinihi
Fe cevheru’l-husni fîhi gayrı munkasımi

Da’me’d-deathü’n-nâsârâ fî nebiyyihimi
Vâ’hküm bimâ şı’te medhan fîhi va’htekimi

Fensüb ilâ zâtihî mâ şi’te min şerafîn
Vensüb ilâ kadrihî mâ şi’te min izâmi

Fe inne fadle Resûlillâhi leyse lehû
Haddün fe yu’ribe anhü nâtıkun bi femi

Lev nâsebet kadrehû âyâtühû ızamen
Ahyâ’smühû hîne yüd’â dârıse’r-rimemi

Lem yemtehınna bimâ ta’ye’l-ukûlü bihî
Hırsan aleynâ felem nerteb velem nehimi

A’ye’l-verâ fehmü mâ’nâhü fe leyse yürâ
Lil-kurbi ve’l-bu’di minhü gayru munfehımi

Ke’ş-şemsi tezharu li’l-ayneyni min buudin
Sagîreten ve tükillû’t-tarfe min ememi

Ve keyfe yüdrikü fî’d-dünyâ hakîkatehû
Kavmün niyâmün tesellev anhü bi’l-hulumi

Fe meblegu’l-ilmi fîhi ennehû beşerun
Ve ennehû hayru hâlkı’llâhi küllihimi

Ve küllü âyin ete’r-rüslü’l-kirâmü bihâ
Fe innemâ’t-tesalet min nûrihi bihimi

Fe innehû şemsü fadlin hum kevâkibühâ
Yüzhirne envârehâ li’n-nâsi fî’z-zulemi

Ekrim bi hâlkı nebiyyin zânehû hulukun
Bi’l-husni müştemilin bi’l-bişri müttesimi

Ke’z-zehri fî terefîn ve’l-bedri fî şerefîn
Ve’l-bâhri fî keremin ve’d-dehri ti himemin

Keennehû vahve ferdün fî celâletihi
Fi askerin hîne telkahu ve fî haşemin

Keenneme’l-lü’lüü’l-meknûnü fî-sadefîn
Min mâ’diney mantıkın minhü ve mübtesemi

Lâ tıybe ya’dilü türben zamme a’zumehû
Tûbâ lî munteşıkın minhü ve mültesimin

Ebâne mevlidühü an tîbı unsurihi
Yâ tıybe mübtedein minhü ve muhtetemi

Yevmün teferrese fîhi’l-fürsü ennehümü
Kad ünzirû bi hulûli’l-bü’si ve’n-nikamı

Ve bâte eyvânü Kısrâ Vehve münsadi’un
Ka şemli ashabı Kisrâ gayre mülteimi

Ve’n-nâru hâmidetü’l-enfâsi min esefin
Aleyhi ve’n-nehru sâhi’l-ayni min sedemi

Ve sâe sâvete en gâdat buhayretühâ
Ve rüdde vâridühâ bi’l-gayzl hîne zamî

Keenne bi’n-nâri mâ bi’l-mâi min belelin
Huznen ve bi’l-mâ; mâ bi’n-nâri min daremin

Ve’l-cinnü’ tehtifü ve’l-envâru sâtıatün
Ve’l-hakku yazharu min mâ’nen ve min kelimi

Amû ve sammû fe i’lânü’l-beşâiri lem
Tüsmâ’ve bârikatü’l-inzâri lem tüsemi

Min bâ’di mâ ahbâra’l-akvâme kâhinühüm
Bienne dînehamü’l-mu’vecce lem yekumi

Ve bâ’de mâ âyenû fi’l-ufkı min şuhubin
Munkaddaten vefka mâ fî’l-arzl min sanemi

Hattâ gadâ an tarikl’l-vahyi münhezimün
Mine’ş-şeyâtîni yakfû isre münhezimi

Keennehüm hereben abtâlü Ebrehetin
Ev askerun bi’l-hasâ mln râhateyhi ramî

Nebzen bihî bâ’de tesbîhin bi bâtnihimâ
Nebze’l-müsebbihi min ahşâi mültakımı

Câet li da’vetihil eşcâru sâcideten
Temşî ileyhi alâ sâkın bi lâ kademi

Ke ennemâ setarat setran limâ ketebet
Fürûuhâ min bedîil hattı fil lekami

Mislül ğamâmeti ennâ sâra sâiraten
Tekıyhi harra vatıysin lil hecîri hamî

Aksemtü bil kameril münşakkı inne lehû
Min kalbihî nisbeten mebrûratel kasemi

Ve mâ havel ğâru min hayrin ve min keramin
Ve küllü tarfin minel küffâri anhü amî

Fes sıdkı fil ğari ves sıddîku lem yerimâ
Ve hüm yekûlûne mâ bil ğâri min erimi

Zannül hamâme ve zannül ankebûte alâ
Hayril beriyyeti lem tensüc ve lem tehumi

Vikâyetullâhi ağnet an müdâafetin
Mined dürûı ve an âlin minel ütumi

Mâ sâmaniyed dehru daymen vestecartü bihî
İllâ ve niltü civâran minhü lem yüdami

Ve leltemestü ğıned dârayni min yedihî
İllestelemtün nedâ min hayri müstelemi

Lâ tünkirul vahye min rü’yahü inne
lehû kalben izâ nâmetil aynâni lem yenemi

Fe zâke hıyne bülûğun min nübüvvetihî
Fe leyse yünkeru fîhi hâlü muhtelemi

Tebârekallâhü mâ vahyün bi müktesebin
Ve lâ nebiyyün alâ ğaybin bi müttehimi

Kem ebraet vasaben bil lemsi râhatühû
Ve atlakat eriben min ribkatil limemi

Ve Ahyetis seneteş şehbae da’vetühû
Hattâ haket ğurraten fil a’surid dühümi

Bi ârıdın câde evhıltel bitâha bihâ
Seyben minel yemmi ev seylen minet arimi

Da’nî ve vasfî âyâtin lehû zaherât
Zuhûra nâril gırâ leylen alâ alemi

Feddürrü yezdâdü husnen ve hüve müntezamün
Ve leyse yenkusu kadran ğayra müntezami

Fe mâ tetâvele âmâlül medîhi ilâ
Mâ fîhi min keramil ahlâkı veş şiyemi

Ayâtü hakkın miner Rahmâni muhdesetün
Kadîmetün sıfatül mavsûfi bil kıdemi

Lemm takterin bi zemânin ve hiye tuhbiruna
Anil meâdi ve an âdin ve an iremi

Dâmet ledeynâ fe fâkat külle mu’cizetin
Minen nebiyyîne iz câet ve lem tedümi

Muhâkkemetün fe mâ yübkıyne min şühebin
Li zî şikâkın ve lâ yebğıyne min hâkemi

Mâ hûribet katta illâ âde min harabin
A’del eâdî ileyhâ mülkıyes selemi

Raddet belâğatühâ da’vâ muârıdıhâ
Raddel ğayûri yedel cânî anil hurami

Le hâ meânin ke mevcil bahri fî mededin
Ve fevka cevherihî fil husni vel kıyemi

Fe lâ tüaddü ve lâ tuhsâ acâibühâ
Ve lâ tüsâmü alel iksâri bis seemi

Karrat, bihâ, aynü, kârîhâ, fe, kultü, lehû
Le kad zaferte bi hablillâhi fa’tesımi

İn tetlühâ hıyfeten min harri nâri lezâ
Etfâ’te harrâ lezâ min virdiheş şiyemi

Ke ennehel havzu tebyazzul vücûhü bihî
Minel usâtı ve kad câühû kel humemi

Ve kes sırâtı ve kel mîzâni ma’dileten
Fel kıstu min ğayrihâ Gin nâsilen yekumi

Lâ’ta’ceben li hasûdin râha yünkiruha
Tecâhülen ve hüve aynül hâzikıl fehimi

Kad tünkirul aynü dav’eş şemsinin ramedin
Ve yünkirul femü ta’mel mâi min sekami

Yâ hayra men yemmemel,âfûne ,sahâtehû
Sa’yen ve fevka mütûnil eynükir rusümi

Ve men hüvel âyetül kübrâli mu’tebirin
Ve men hüven nı’metül uzmâli muğtenimi

Serayte min Haraminleyken ilâ Harâmin
Kemâ seral bedrü fî dâcin minez zulemi

Ve bette terkâ ilâ en nilte menzileten
Min kâbe kavseyni lem tüdrek ve lem terumi

Ve kaddemetke cemîul enbiyâi bihâ
Ver rusülü takdîme mahdûmin alâ hademi

Ve ente tahterikus seb’at tıbâka bihim
Fî mevkibin künte fîhi sâhıbel alemi

Hattâ izâ lem teda’şe’ven li müstebikin
Mined dünüvvi velâ li müstenimi

Hafadte külle makâmin bil izâfeti iz
Nûdite bir ref’i mislel müfredil alemi

Keymâ tefûzü bir vaslin eyyi müstetirin
Anil uyûni ve sirrin eyye müktetemi

Fehurte külle fihârin ğayra müşterakin
Ve cüzte külle mekâmin ğayra mzüdehami

Ve celle mikdârumâ vullite min rutebin
Ve azze idrâkü mâûlite min niami

Büşrâlenâ ma’şeral İslâmi inne lenâ
Minel ınâyeti ruknen ğayra münhedimi

Lemmâ deallahü dâıynâ li tâatihi
Bi ekramir rusüli künnâ ekramel ümemi

Râat Kulûbel ıdâ enbâü bi’setihî
Ke neb’etin eclefet ğuflen minel ğanemi

Mâ zâle yelkâhüm fî külli mu’terakin
Hattâ hakev bil kanâ lahmen alâ vedami

Veddül firâra fe kâdû yağbitûıne bihî
Eşlâe şâlet meal ıkbâni ver ruhami

Temdıl leyâlî ve lâ yedrûne ıddetehâ
Mâlem tekün min leyâlil eşhuril hurumi

Ke ennemed dînü dayfün halle sâhate hüm
Bi külli karmin ilâ rahmil îdâ karimi

Yecürru bahra hamîsin fevka sâhibatin
Termî bi mevcin minel ebtâli mültetımi

Min külli müntedi bin lillâhi muhtesibin
Yestû bi müste’silin lil küfri mustalimi

Hattâ ğadet milletül İslâmi ve hiye bihim
Min ba’di gurbetihâ mevsûleter rahimi

Mekfûleten ebeden minhüm bi hayri ebin
Ve ba’lin fe lem teytem ve lem teimi

Hümül cibâlü fe sel anhüm müsâdimehüm
Mâzâ raev minhüm fî külli müstademi

Ve sel Huneynen ve sel Bedran ve sel Uhuden
Fusûle hatfin lehüm edhâ minel vehami

El musdıril biydı humran ba’de mâ veradet
Minel ıdâ külle müsveddin minel lememi

Vel kâtibîne bi sümril hattı mâ terâket
Aklâmühüm harfe cismin ğayra mün’acimi

Şâkis silâhı lehüm sîmâ tümeyyizühüm
Vel verdü yemtâzü bis sîmâ mines selemi

Tühdî ileyke riyâhun nasri neşrahüm
Fe tahsebüz zehra , fil ekmâmi külle kemî

Keennehüm fî zuhûril hayli nebtü ruben
Min şiddetil hazmi lâ min şiddetil huzumi

Târet kulûbül ıda min be’sihim ferkan
Femâ teferrake beynel behmi vel bühümi

Ve men tekün bi rasûlillâhi nûsratühû
İn telkahül üsdü fî âcâmihâ tecimi

Ve len terâ min veliyyin ğayra müntesırin
Bihî velâ min adüvvin ğayra münfesimin

Ehalle ümmetehû fî hırzi milletini
Kellysi halle meal eşbâli fî ecemi

Kem ceddelet kelimâtüllahi min cedelin
Fîhi ve kem hassamel burhânu min hasımi

Kefâke bil ılmi fil ümmiyyi mu’cizeten
Fil câhiliyyeti vet te’dîbi fil yütümi

Hademtühû bi medîhin estekıylü bihî
Zünûbe umrin medâ fiş şı’ri vel hıdemi

İz kalledâniye mâ tuhşâ avâkıbühû
Ke ennenî bihimâ hedyün minen neami

Ata’tü ğayyes sıbâ fil hâletyni ve mâ
Hassaltü illâ alel âsâmi ven nedemi

Fe yâ hasârate nefsin fî ticaretihâ
Lem teşterid dîne bid dünyâ velem tesümi

Ve men yebı’âcilen minhü bi âcilihî
Yebin lehül gabnü fî bey’ın ve fî selemi

İn âti zenben fe mâ ahdî bi müntekazın
Minen nebiyyi ve lâ hablî bi mün sarimi

Fe inne lî zimmeten minhü bi tesmiyeti
Muhammeden ve hüve evfel halkı biz zimeni

İn lem yekün fî meâdi âhızen bi yedî
Fadlen ve illâ fe kul yâ zelletel kademi

Hâşâhü en yuhrimer râcî me mekârimehû
Ev yercial câru minhü gayra muhterâmi

Ve münzü el zemtü efkâri medâyıhahû
Vecedtühü lî halâsî hayra mültezimi

Ve len yefûtel gınâ minhü yeden teribet
İnnel hayâ yünbitül ezhâre fil ekemi

Ve lem ürid zehrated dünyelletik telafet
Yedâ züheyrin bi mâ esnâ alâ herimi

Yâ ekramel halkı mâ li men elûzü bihî
Sıvâke ınde hulûlil hâdisil amemi

Velen yedika Rasülellâhi cahüke bi
İzil Kerîmü tecellâ bismi müntekımi

Fe in min cûdiked dünya ve Darratehâ
Ve min ulûmike ılmül levhı vel kalemi

Yâ nefsü lâ teknati min zelletin azumet
İnnle kebâire fi ğufrani kel lememi

Lealle rahmete Rabbi hıyne yaksimühâ
Te’ti alâ hasebil ısyâni fil kısemi

Yâ Rabbi vec’al recâi ğayra mün’akisin
Ledeyke vec’al hısâbî ğayra münhazimi

Veltuf bi abdike fid dâreyni inne lehû
Sabran metâ ted’uhü ehvâlü yenhezimi

Ve’zenli subhi salâtin minke dâimetin
Alen Nebiyyi bi münhel in ve münsecimi

Vel âli sahbi sümmet tâbiîne lehüm
Ehlet tükâ ven nükâ vel hılmi vel kerami

Mâ rannehat azâbâtil bâni rıyhu sabâ
Ve etrabel îse hâdil bin neğami

Yâ Rabbi salli ve sellim dâimen Ebedâ
Alâ habîbike hayril halkı küllihimi

KASİDE-İ BÜRDE ANLAMI


Selem ağaçlarını mı, ordaki dostları mı andın ki birden
Gözbebeğin kanlandı, gözyaşın aktı kırmızı kırmızı..

Yoksa bir yel mi esti Kâzime yönünden;
Yoksa Eden Dağı’nın üstünde, kapkaranlık gecede

Şimşek mi çaktı?..
Gözlerine ne oldu ki, “dur ağlama” desen çoşar ırmak olur;

Ya kalbine ne dersin, “yetiş huzur” dedikçe artar acısı gamı..
Aşk gizli kalır mı kimseden, niçin aldatır kendini insan?

Gönül yanıp dururken, gözden akarken çeşme gibi gözyaşı..
Aşk olmasaydı döker miydin gözyaşını böyle taze toprağa?..

Gözün uykudan kaçar mıydı, andığında Ban Ağacını, Alem Dağını..
Âşık inkar etse ne çıkar, gerçek şahitler var:

Yaşa batık gözler, sararmış yüz, zayıf ten ve göz çukurları…
Aşktan değil de neden bu peki, bir yanağında kırmızı gül;

Bir yanağında sarı gül döküntüsü, izi;
Kızılırmak, Yeşilırmak yatağı..

Evet, yârin hayali gelip beni birden uyandırdı;
Sevgi, zaten gelir gamlarla, mahveder vücut hazlarını..

Aşkım sebebiyle bana dil uzatan, utanır mıydın ki bilseydin,
Yanık aşklarıyla meşhur Özr oymağı gençlerinden daha mazurum, beterim hakçası…

Gizlenir gibi değil ki bu sır, işte sen de öğrendin;
Şimdi, de diyeceğini, kat by derde bir dert de sen..

Zaten yok sonu yok başı..
Öğüdünü esirgemedin sağol benden ama;

Tutamadım onları, çünkü tutuktur zaten sevenin kulakları..
Yaşlı adama, ağarmış saça, utanmadan; “yalan söylüyorsun” dedim..

Nasıl inkâr, itham edilebilir oysa, ağaran saçın beyazlığı?..
Günaha batık nefs, öğüt mü dinler!

Kendi karanlığına gömülmüş ak saç, nasıl ışıtsın bu karanlığı?..
Güzel fiillerle bir şölen hazırlayamadı nefsim;

Misafirse sessiz, ihtişamsız apak çıkageldi, karşılayan bile olmadı..
Bilseydim ki, yok bende bir karşılama gücü bile,

Siyaha boyadığım bir panonun ardına saklardım kendimi ve bu sırrı..
Kim çeker benim nefsimi bu hoyratlık alanından?..

Çılgın atları zaptedip dört döndüren süvariler gibi tıpkı..
Günah işleye işleye günahı bitireyim dersin belki içinden..

Boş hayal! Yemek vücudu arttırır, günah da günahı…
Nefs memedeki çocuktur, vaktinde kesmezsen sütten,

Koca adam olur da, hâlâ emzik ister, arar sütü mamayı..
Nefsine sen hâkim ol! O olmasın sana hâkim;

Çünkü nefs neye hâkim olursa, onu ya öldürür, ya soldurur hâsılı..
Nefs sürüsü bırakırsan yayılır her yöne; görmeli gözetmeli;

Otu çok tatlı gelen yaylalara yaymazlar koyunları..
Nefsin tattırdığı hazzın çoğu semm-i katildir;

Ağuyu altun tasta bal içre sunarlar, bunlar onun suç ortağı..
Açlığın ve tokluğun hilelerinden koru kendini,,

Evet açlığın da.. Çok açlık, tokluktan da zararlı..
Gözünden yaşlar boşalt ki, ne haramlar doldurmuştun vaktiyle..

Ve sığın tövbe gölgelerine, odur en serin hurma altı..
Şeytana ve nefsine uyma! Baş kaldır, isyan et!..

En akla yakınmış gibi gelen sözlerini bile dinleme, deş ve bul püf noktalarını..
Bazan hasım kılığındadır, bazan hısım, bazan hakem,

Düpedüz hilekârdırlar, ne hakemi, ne hasımı, ne hısımı!
Allah’ım sen affet bizi!.. Bizzat söyleyip te tutamadığımız sözlerden..

Ki andırır kısırların nesliyle öğünmesini tıpkı…
Sana “yap!” dedim ama ben yapmadım onu;

Sana “yol işte bu yoldur” dedim ama nefs, beni o yola bırakmadı..
Üstüme borç olan namazı kıldım, orucu tuttum; ama o kadar..

Ölüm, evet ölüm göz önündeyken bir parçacık arttırmadım onları..
Kendime zulmettim, ihmal ettim geceleri ihya sünnetini..

Can verdi gecelere namazla O, öyle ki, şişerdi ayakları..
Boş midesinin üstüne taş kor, derisini büzüp düğümler,

Çekilen karnına kuşak bağlardı; yine azalmazdı açlığa sabrı…
Altundan ulu dağlar nefsine sundular da kendilerini,

Reddetti O, gösterdi onlara gerçek ululuğu ve gerçek altını…
Zühd ve takvasını arttırdı, eksiltmedi o dağlarca zarûret..

Ne denli olsa da yok edemez ihtiyaç, insandaki temizliği, pırıltıyı…
Dünya ne oluyor ki, O ona muhtaç olsun..

Dünya O’na muhtaç ki, onun için değil midir varoluşu, yokluktan çıkışı?..
Bu dünyanın ve öte dünyanın, göze görünür- görünmez yaratıkların,

Acemin, Arabın, bölük bölük bütün insanlığın Hz. Muhammed’dir başı..
Bir eşi yoktur O’nun emir ve nehiy peygamberliğinde;

“Evet” i tam evetti, “hayır” ı tam hayırdı…
Her yönden hücum eden korkunun türlüsünden

Ancak O Sevgili kurtarabilir bizi, O’nun merhameti, O’nun şefaati…
Kim döndüyse sesine, koşup yapıştıysa O’nun eteğine,

Yapışmış oldu kopmaz bir ipe, hiç kopmaz ve tam kurtarıcı…
İçiyle ve dışıyla, ahlak ve yaradılışta üstündür,

öbür peygamberlerden bile;
Hiçbirinin ilmi, keremi O’nu geçemedi, O’nunkine ulaşamadı..

Ve hepsi umar ve bekler, Allah’ın Resûlundan;
Denizinden bir avuç su;

Yağmurundan bir damla su yollamasını..
Dururlar huzurunda hepsi yerli yerinde..

Kimi ilminden bir nokta,
Hikmetinden bir hareke bir kısmı..

Peygamber ruhu alıp peygamber vücudunu,
mükemmel peygamber olunca,

O’nu Sevgili edindi seve seve insan yaratan, insan ören Rabbi..
Üstünlüğünde eşit ve ortak yoktu O’na kimse;

Güzelliğiyse parçalanmaz bölünmez bir bütündü, ne çıkacak,
ne eklenecek bir şey vardı…

Hristiyanların kendilerine gelen Resûl için dediklerini dememek şartıyla,
Öğ öğebildiğin kadar.. Yücelt yüceltebildiğince O Hakk Kahramanını..

Korkmadan istediğin ölçüde şerefi bağla O’na;
İstediğin ölçüde O’nun değerlilik hakkını tanı..

Erginliğine yok son ki, orada durup,
Dil, cesaretini bulsun, O’nu anlatmayı..

Mucizeleri bile gerçeğinin yanında sönük kalır;
Yoksa ismi anılınca çürüyen kemikler bile canlanıp ayağa kalkmalıydı..

Aklın yetişmeyeceği tekliflerle etmedi bizi imtihan;
Bizi sevdiğinden elbet.. Biz de hemen inandık O’na..

En ufak şüphe bize yaklaşmadı..
O’nun gerçeğine ermekte cümle âlem âciz kaldı;

Uzak âciz kaldı, yakın âciz kaldı, acz çepçevre sardı dört yanı..
Güneş küçük sanılır uzaktan bakılınca;

Göz dayanmaz amma, çıplak gözle bakıldı mı..
İnsan nasıl bu yerde anlar O’nun gerçeğini,

Ki rüyada görsen O’nu, sana yeter ömür boyu
Bu mutluluk ve O’nun nurdan bakışları..

İnsanlığın bilip bileceği şu, bilgilerinin sonu şudur ancak;
O insandır ve yaratılmışların en iyisi, en güzeli, en hayırlısı..

Ve Peygamberlerin halka gösterdiği mucizeler,
O’ndandı, O’nun nurundandı, O’nun habercisi, O’nun öncü ışıklarıydı..

Çünkü O erdemlik güneşi, öbür peygamberlerse yıldızlardır,
O yıldızlar ki; Güneşten aldıklarıyla aydınlatırlar karanlıkları..

Gel gör ki, Rabbim O’na neler verdi, nasıl süsledi O’nu..
Ahlâkını güzellikle sardı, müjdeyle, güler yüzlülükle benek benek noktaladı..

Latifliği bir çiçek, dolunay şeref ve değeri..
Cömertliği bir deniz, yardımı zamandır tıpkı..

Tek başına bir yerde, O’nu görsen, heybetinden
Sanırsın arkasında asker, asker,asker.. bir ordu gizli, bir ordu saklı..

O’nun tebessümünden ve konuşmasındandır sanki;
Sedefte saklı inci, İnciler hep sedefte saklı..

O’nun toprağının kokusundan daha güzel var mı koku?
Ne mutlu o kişiye ki koklamış, öpmüş ola o toprağı!

Doğuşu açıklar bize her yönden her açıdan O’nu..
Başlangıcı da iyi O’nun, sonu da..

Hoştur doğuşu ve batışı..
O doğum günü ki, iyi farkına vardı İran, indiğinin

Kendisi için korku, kendisi için ceza, kendisine cehennem âzabı..
Göçtü, darmadağın oldu Kisra’nın saray duvarları o gece..

Devleti de, bu duvardan başlayarak yarıldı, çatladı ve dağıldı..
Son nefesini verdi, korkudan mecûsi meş’alesi..

Ve Yahudi nehri, bilinmeyen bir yere alıp gitti,
Dert yuvası başını..

Ve sapık Save halkı, her günkü gibi
Su aldıkları göle gittiklerinde;

Bu da nesi?.. Kurumuş kül olmuş!
Döndüler elleri boş,

Kızgın kudurmuş ve çatlamış dudakları..
Sanki doğmuştu ateşte su,suda ateş duygusu!..

Tabiat, o gün yoldan çıkmışları, tabiatından çıkararak karşıladı..
Sanki, çarpıkların ateşi sıkıldı terledi de sulanıp söndü üzüntüden;

Sularıysa hüzünlerinden ateş gibi kızdı, buharlaştı..
Cinler çığlık atarlar, Nurlar, saçarlarken havaî fişeklerini

Hak böyle tantanayla çıkıyordu ortaya, Hakk’ın sesi ve ihtişâmı..
Kör oldular, sağır oldular, felç oldular, muştuları duymadılar,

Haberleri almadılar; görmediler korkutuş yıldırımlarını..
“Bundan sonra o eğri dinimiz belini doğrultup ayağa kalkamaz”

Dediler, haberini verdiler kâhinleri, ozanları..
Gökte yıldızların aktığı görülürdü

Ve aynı anda yerde putların devrildiği, yıkıldığı..
Ve vahy yolundan çekilip gitti bozgun

Şeytanların şahı; bozgun askeri yerinde kala kaldı..
Nasıl ki, Ebrehe’nin ordusu dağılmıştı;

İki avuçtan atılanla bir ordu kör olmuş, yere saplanmıştı..
Allah dedikten sonra o taşların atılışı

Rabbine yalvarır yalvarmaz balığın karnından atılanın çıkışını andırmıştı..
Yemin ederim ikiye bölünen aya,

O’nun kalbiyle ilgili aya..And içerim aya karşı!..
Ve o hayrı, keremi içine alan mağaraya..

And içerim ki, Kafirlerin gözleri içerdeki Işıktan kör oldu bakamadı..
And içerim ki, Muhbir-i Sadık mağaradaydı ve Sıddık mağaradaydı..

Görmediler ve sandılar ki, orda, kimsecikler yoktu ve olamazdı..
Ne bilsinler ki, örümcek O’nun için örmüş ağını..

Güvercin, O’nun için yuva yapmış, yumurta bırakmış uçup durmaktaydı..
Allah isterse bir güvercin, bir örümcek ağıyla da korur,

Kat kat zırhı ve yüksek kaleleri aratmaz,
onlardan müstağni kılar insanı..

Ve bir örnek daha:
Çağırınca Peygamber, Ağaçlar geldi, eğildi huzurunda;

Dallarıyla, kökleriyle yürüdüler; Çünkü yok ayakları..
Çizgiler çekerek yol ortasına, yazılar yazarak

Güzel yazılar yazarak; dalları budakları…
O bulut gibi ki, O nereye giderse üstünde o da oraya gider,

O’na, gün ortasında yakan güneşe karşı gölge yapardı..
Dünyanın sıkıntısı binince boğazıma

Hemen sarılır, sığınırım O’na..
O hemen kurtarır bu zavallıyı..

İki dünyaya ait hiçbir şey yok ki, o hayır saçan elden
İstemiş olayım da almamış olayım, olmadı..

Aklın ermeyince hemen inkâra kalkma rüya vahiylerini;
Belki gözleri uyurdu O’nun ama, kalbi uyumazdı..

Nübüvvetiyle O gerçeğin doruğuna çıkmıştı
Nasıl inkâr olunabilir erginlerin rüya durumları..

Allah’ın alanı bu. Ne vahiy çalışmakla olur
Ve ne de bir suçtur Peygamberin gâibi çizip anlatışı..

Bir dokunmakla nice hastayı iyi etti eli
Nice çılgınlık zincirini kırıp mahkûmlarını kurtardı..

Kara kıtlık yılları oldu, O’nun duasıyla canlı ve ak
Sanki gecenin oratasında ansızın bir dolunay çıktı..

Bulut akıttı durdu suyu öylesine ki, o kurak vâdilerde;
Oldu her sel bir arim seli, her ırmak bir deniz ırmağı..

Bırak konuşayım, anlatayım o mûcizeleri:
Geceleri dağlarda yakılan şölen ateşleri gibidir âşikârlıkları..

İnciyi işlersen değerlenir şüphesiz;
Ama işlemesen de inci incidir; incilikte farksızdır işlenmişi, hamı..

Ama nasıl uzanabilir hayali övüşün o yüceliklere
Ki orda hüküm sürer o davranış ve ahlâkın hârikalar mantığı..

Biri Kur’an Âyetleri: Haktır, Allah’tan gelmedir,
Ezelî ve ebedîdir, sonradandır, fakat yoktur öncesi başı..

Zamanla kayıtlı değil getirdiği kutsal haber
Son saatten, Addan, İremden haber…

Odur mutlak haberlerin saltanatı..
Devam edip gidiyor O’nun hükmü. Üstündür

Öbür peygamber mûcizelerine ki, tesirleri ve hükümleri ebedî olmadı..
Öyle muhkemdir ki, hamlede yıkar inkârı ve şüpheyi

Tartışma kabul etmez; hâkime hakeme yok ihtiyacı..
Kimse karşı çıkamadı O’na. Yeltenmediler değil ama.

Düşmanı, en düşmanı bile O’na sığınmakta buldu var olmayı..
Belâgatı, düşmanının davasını uzaklara fırlatır:

Kötü niyetlinin elini hareminden ırakta tutmaktır zaten yiğide yaraşanı..
Kemmiyette anlamlar deniz dalgalarından büyük;

Keyfiyetse, güzellikte ve değerde cevahirden üstün ve san’atlı..
Madem okuyunca gözün, gönlün nur doldu, aydınlandı;

Zafer buldun her vakit. Öyleyse bu sağlam ipe iyi yapış, sarıl sıkı..
Okuyuşun, korkusundansa alev alev yanan cehennem ateşinin

İtfaiyesi budur yalnız ateşin: Yanık yürekle çağırmaktır tek şartı..
Sanki O şöyle bir pınar: Yüzü simsiyah olan

Gelip bir yıkanmakla bembeyaz olur; budur nur pınarı..
Ve O, adalette sırat gibi kıldan ince; hak ve eşitlikte de,

Hassas ve ayarlı mizan gibi, insanlar ve kâinatlar arası..
Bakma bilmezlikten gelişlerine, inkarlarına yüreği karaların

Onlar öyle bilir, öyle anlarlar ki… Ama ya kıskançlıkları?..
Eh! Öyleyse kalksın ağrıyan göz inkâr etsin, göremiyor ya,

Güneşi, gün ışığını; yaralı ağız da, alamadığından suyu, suyun lezzetini, tadını..
Çölde hızlı hızlı giden yoksullar; develeri

İz bırakarak giden dilek sahipleri görürsün. Yön tektir; O Hayr kaynağının evi alanı..
Sen ey, anlayanlar için, bizzat varoluşunla ne büyük işaret ve mûcize,

Nimetin kadrini bilenler için ne büyük nimetsin, ne büyük Hakk armağanı..
Ne hesabı mümkün, ne kitabı harikalarının

Ve yine de usanmaz insan bir bir anmaktan onları..
Kalktın bir gece, kutsal bir yerden kutsal bir yere gittin,

Kapkaranlık gecelerde dolunay nasıl ilerlerse
Alımlı alımlı..

Çıktın, boyuna çıktın.. Yükseldin Kâbe Kavseyne kadar,
Ki, daha önce ne kimse çıkmıştı oralara,

Ne de hayal ve ümit etmişti; bırak çıkmayı..
Seni öne geçirdi her yerde peygamberler, resuller,

Seni öne geçirip arkada durdular kendileri, hizmet geleneği icabı..
Delip yedi kat göğü geçip gittin Sen o üstün insanlarla alay alay;

Başlarında Sendin, başlarında sallanan sancak Senin sancağındı..
Öyle çıktın, yükseldin ki, yarışanlar kaldı yarı yolda;

Yakınlıkta ilerisi, daha ötesi kalmadı..
Bütün makamlar geride kaldı Makamından

Çağrıldığın o an, Tektin artık nasıl tekse; gök ve kale sancakları…
Devşirmek için yemişlerini gözlerden saklı

Bir buluşmanın ve gizliden gizli sırrı..
Topladın öğülesi gök çiçekleri, üstünlükleri tek başına;

Aştın bütün menzilleri yalnız, ıssız kalabalıksız, hızlı hızlı..
Tayin edildiğin iş nice ulu;

İdrakse ne kutlu sana mahsus nimetler alanını..
Günler geçer, geceler geçerdi; gün ne, gece ne bilmezlerdi

Ancak haram ayı geceleri yaparlardı uyku bayramı..
Yüzen atlar denizinin üstünden akar asker denizi,

Atlar dalga dalga deniz ileri, çoşkun kahramanları..
Onlar ki, koşar Allah’a doğru, yaşar Allah için;

Mahveder, kökünden söküp atar küfrü, şimşekten kılıçları..
Ne mutlu sana bana Ulu İslam Milleti, şuurların örgüsü;

Bize Yaratan verdi o sağlam, o yıkılmaz yapıyı..
Allah, bizi kendisine çağıranı, çağırınca kendisine,

O Peygamberlerin oldu, bizse ümmetlerin başı..
Bir arslanın nasıl ürkerse koyunlar sesinden, heybetinden,

Öyle perişan etti. O’nun çıkış haberi, inkar yobazlarını..
Peygamber terketmedi savaş alanını; düşman,

Çevrilinceye dek göğdelere, kasap çengellerine asılı..
Düşmanların gözü hep kaçışta olurdu savaşlarda;

Kol ve bacakları kıskanırlardı, kargaların kapıp kaçtığı..
Onlarla kurtuldu yalnızlıktan İslam Milleti, Dini;

Sanki yadellerden döndü, yurdunu buldu, sıla yaptı..
Allah, ordusuyla koruyacak, varlık var oldukça O’nu;

O, dul ve yetim, babasız ve sahipsiz olmadı..
Her biri bir dağdır savaşta, onlara çarpan, onlarla çarpışanlara

“Savaş meydanında ne gördün?” diye sor, düşmanlarına sor onları..
Bedire sor, Huneyne sor, Uhuda sor.. Sor bütün savaş alanlarına;

Kesin sonuç alışta, zaferde onlar mı üstündü,
yoksa kendi işinde veba mı?..

Kıpkırmızı çıkaranlardır kapkara vücutlara sokup
Yıldırımdan da çabuk, bunlar ak çelik kılıçları..

Onlar sanki kâtip, süngüler de kalemleriydi
Ve vücutlarda bir tek harfi bile noktasız bırakmazlardı..

Silahla donanmışlardır ve yüzlerinden tanınırlar
Seçilirken ilk bakışta nasıl hemen seçilirse ağaçlar içinde gül ağacı..

Her biri silahları içinde saksı içindeki gonca gibi;
Zafer rüzgarları sana armağan eder kokularını…

Dağlarda fışkıran çamlar gibi birden zuhur ederler atlar üstünde;
Kolanların ilmeklerin sıkılığı değil dimdik tutan onları, yüreklerin, bileklerin sağlamlığı..

Kalpleri, dudakları uçukladı korkudan düşmanların
Ayıramaz oldular kahramanı koyundan, kardan karanlığı,
kargadan kartalı..

Onlara bir ormanda rastlayan aslan bile uslanırdı,
Çünkü beraberlerindeydi Peygamberin zaferi ve duası..

Yok dostundan tek kişi yardımını görmesin,
Düşmanından tek kişi yemesin tokadını..

Dinin kanatlarını gerdi ümmet üstüne;
Gözlerden saklar orman aslan yuvalarını..

Ne felsefe, ne mantık durup dayanabildi,
Kur’an’ın karşısında. Fikir gecelerini ışıttı aydınlığı..

Yeter sana peygamber mucizesi, okumamışken bilgisi;
O “cahiliyet” çağında, öksüzlük de üste, terbiye ve ahlâkı..

O’nu öğer öğerim, yorulmam ve usanmam. Affa sebep umarım;
Şairlikle, devlet memurluğuyla geçen ömrün bütün suçlarını..

Boyna bir boyunduruk bunlar: Korkulu son hazırlar.
Sürüklediler beni; sanki ben kurbanlık bir deve, onlar ipi halkası..

Ah! Çocukluk etmişim; harcamışım kendimi bir ömür boyu:
Bir ömür boyu, toplamış, devşirmişim suç ve pişmanlıkları..

Bir de düşün nefsimin ticaret zararını,
Bir an duraklamadan din satıp alan dünyayı..

Ismarlama yerine hazır eşya düşkünü;
Parayı peşin alıp yiyen, malı boyuna borçlanan imalatçı..

Gerçi günah işliyorum ama dönmüş değilim O’na verdiğim sözden,
Kopar cinsinden değil gönlümün bağı..

Söz vermiştir kurtaracaktır, adıyla çağrılanı..
Ve beni O’nun adıyla çağırırlar..

Ve insanlık içinde kim olabilir, O’ndan çok sözünde duranı..
Yarın hesap gününde tutmazsa O elimden:

Sen benim için de: Vay sana!
Hey sonsuz kayan adam, uçurumlar kurbanı..

Haşa! O, mahrum etmez yardımından isteyeni;
Koğmaz konu komşuyu, soğuk karşılamaz kendine sığınanı..

Düşüncemi, şiirimi O’nu öğme yoluna koyduğum günden beri,
O oldu benim için koruyucular koruyucusu, kurtarıcılar kurtarıcısı..

Lütfunu esirgemez en dar elden bile O.
Çünkü: Yağmur ihmal etmez çiçeklerle süslemekte

su tutmaz yalçın dağ uçlarını..
Gözüm yok, bu dünyanın parasında pulunda, zerresinde.Bu türlü zehirleri..

İki avucunu açıp toplar ancak, Herem’in öğücüsü şair Züheyr takımı.
Ey insanların en iyisi!. En üstünü! Yalnız sana sığınılır,

Herkes için geçerli, kimsenin kurtulamadığı vakit kapıyı çaldı mı..
Allah’ın Resûlü, beni de bürümeye, örtmeğe yeter kurtaran örtün..

Göründüğü o gün, öç alan adıyla Yaratıcı..
Bu dünya ve öte dünya, senin bağış bolluğundan örnekler;

Levh ve kalem bilgisinin bilgindedir kaynağı..
Nefsim! Düşme umutsuzluğa büyük günah işlemişlik yüzünden..

Mutlak bağışlayan yanında, değil büyüğü küçüğünden farklı..
Nefsim! Düşme umutsuzluğa büyük günah işlemişlik yüzünden..

Mutlak bağışlayan yanında, değil büyüğü küçüğünden farklı..
Günahların büyüklüğüne göre gelir, o ne kadar büyükse o daha da büyük olur,

Umulur ki, dağıtılırken kullara Yaratanın acıyışı..
Rabbim! Yalvarışlarımı döndürüp çevirme bana geri;

Rahmetinden elverir bir rakam eklemeden, kapama hesabımı.
Rabbim! Bu kuluna yardım et, bu dünya ve öte dünyada.

Korkulu olaylar ve durumlarda yok bir parçacık olsun dayanıklığı..
Rabbim! İzin ver çözülsün ebedî salavat bulutları bir kez daha..

Boşansın Resûl üstüne sel sel, sicim sicim “Selam! Selam” yağmurları..
Ailesi üstüne, arkadaşları ve bağlıları üstüne bir kez daha.

Yaşasın bir kez daha, o sana en yakın, eli açık, gönlü ipekten yumuşak, içleri pırıl pırıl yolunun uluları..

Ban ağacının yaprağını, göğdesini titrettikçe tiril tiril Bad-ı Sâba,
Kızgın çöllerde ürpettiği sürece develeri devecinin şarkıları..
Daha yeni Daha eski