Nuzül
Mürselât sûresinden sonra ve Beled’den önce Mekke’de nâzil olmuştur. Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı, yorulduğu için de yedinci gün dinlendiği şeklindeki yahudi inancını reddeden 38. âyetin Medine’de indiğine dair bir rivayet vardır. Bu rivayet, Mekke döneminde halkın böyle bir bilgiye sahip bulunmadıkları için onu reddeden bir âyetin gelmesinin de uzak ihtimal olduğu düşüncesine dayanmaktadır. İbn Âşûr’un da haklı olarak ifade ettiği gibi, bu gerekçe 38. âyetin Medine’de geldiğini göstermez; çünkü Mekkeliler’in çevreyle kültürel ilişkileri vardı, bu bilgiyi Medine civarındaki yahudilerden öğrenmiş olabilirlerdi; ayrıca Allah Teâlâ her şeyi biliyordu ve gerekli gördüğü için bu inancı reddeden bir âyet gönderebilirdi (XVI, 274).
Konusu
Sûre Kur’an-ı Kerîm’in önemine dikkat çektikten sonra, Mekke döneminde iman konularına ağırlık verildiği için öldükten sonra hesap vermek ve dünyada elde edilen sonuca göre muamele görmek üzere dirilme olayını açıklamakta, buna Allah’ın ilim ve kudretinin yeterli olduğuna dair kanıtlar getirmekte, geçmiş zamanlarda peygamberlerine inanmayan toplulukların acı sonlarına ait bilgiler vermekte, Hz. Peygamber’i ve ashabını sabır ve ibadete teşvik etmekte, baş kısmında olduğu gibi yine Kur’an’ın bilgilendirme ve uyarma işlevine dikkat çekerek son bulmaktadır.
Fazileti
Sahâbe döneminden beri Kur’an’ı düzenli ve devamlı okuyan müslümanlar, günlük okunacak bölümleri, sûrelerin uzunluklarını göz önüne alarak ayırmışlar, bu ayırmaya tahzîb, her bölüme de hizb demişlerdir. İlk bölüm üç sûredir: Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ. İkinci bölüm beş sûredir: Mâide, En‘âm, A‘râf, Enfâl, Tevbe (Berâe). Üçüncü bölüm yedi sûredir: Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra‘d, İbrâhim, Hicr, Nahl. Dördüncü bölüm dokuz sûredir: İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiyâ, Hac, Mü’minûn, Nûr, Furkān. Beşinci bölüm on bir sûredir: Şuarâ, Neml, Kasas, Ankebût, Rûm, Lokmân, Secde, Ahzâb, Sebe’, Fâtır, Yâsîn. Altıncı bölüm 13 sûredir: Sâffât, Sâd, Zümer, Mü’min (Gāfir), Fussılet, Şûrâ, Zuhruf, Duhân, Câsiye, Ahkāf, Muhammed, Fetih, Hucurât. Bundan sonraki bölümlerin genel adı “mufassal”dır; bunların uzun olanları (tıvâl) Kāf sûresiyle, orta uzunlukta (evsât) olanları Abese sûresiyle, kısa (kısâr) olanları ise Duhâ sûresiyle başlamaktadır. Mufassal genel bölümünün başında Hucurât mı yoksa Kāf mı bulunduğu konusunda görüş ayrılığı bulunmakla beraber çoğunluk Kāf sûresini mufassal bölümünün ilk sûresi olarak kabul etmişlerdir (İbn Kesîr, VII, 370-371; İbn Âşûr, XXVI, 214).
Kāf sûresini, Hz. Peygamber’in cuma hutbesinde, kurban ve ramazan bayramlarında, sabah namazının farzında sık sık okuduğuna dair sağlam rivayetler vardır (Müslim, “Salât”, 165-171).
KAF SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
KAF SURESİ OKUNUŞU
1. | Kaf vel kur'anil mecid |
2. | Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza şey'un acib |
3. | E iza mitna ve kunna turaba zalike rac'um beıyd |
4. | Kad alimna ma tenkusul erdu minhum ve ındena kitabun hafıyz |
5. | Bel kezzebu bil hakkı lemma caehum fe hum fi emrim meric |
6. | E fe lem yenzuru iles semai fevkahum keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc |
7. | Vel erda medednaha ve elkayna fiha ravasiye ve embetna fiha min kulli zevcim behic |
8. | Tebsıratev ve zikra li kulli abdim munib |
9. | Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasıyd |
10. | Ven nahle basikatil leha tal'un nedıyd |
11. | Rizkal lil ıbadi ve ahyeyna bihi beldetem meyta kezalikel huruc |
12. | Kezzebet kablehum kavmu nuhıv ve ashabur rassi ve semud |
13. | Ve aduv ve fir'avnu ve ıhvanu lut |
14. | Ve ashahub eyketi ve kavmu tubba kulun kezzeber rusule fe hakka veıyd |
15. | E fe ayına bil halkıl evvel bel hum fi lebsim min halkın cedid |
16. | Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid |
17. | İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemini ve aniş şimali kaıyd |
18. | Ma yelfizu min kavlin illa ledeyhi rakıybun atid |
19. | Ve caet sekratul mevti bil hakk zalike ma kunte minhu tehıyd |
20. | Ve nufiha fis sur zalike yevmul veıyd |
21. | Ve caet kullu nefsim meaha saikuv ve şehid |
22. | Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğıtaeke fe besarukel yevme hadid |
23. | Ve kale karinuhu haza ma ledeyye atid |
24. | Elkıya gı cehenneme kulle keffarin anid |
25. | Mennaıl lil hayri mu'teim murib |
26. | Ellezi ceale meallahi ilahen ahar fe elkiyahu fil azabiş şedid |
27. | Kale karinuhu rabbena ma atğaytuhu ve lakin kane fi dalalim beıyd |
28. | Kale la tahtesımu ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil veıyd |
29. | Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma enen bi zallamil lil abid |
30. | Yevme nekulu li cehenneme helimtele'ti ve tekulu hel mim mezid |
31. | Ve uzlifetil cennetu lil muttekıyne ğayra beıyd |
32. | Haza ma tuadune li kulli evvabin hafıyz |
33. | Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib |
34. | Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud |
35. | Lehum ma yeşaune fiha ve ledeyna mezid |
36. | Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nekkabu fil bilad hel mim mehıys |
37. | İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem'a ve huve şehid |
38. | Ve le kad halaknes semavati vel erda ve ma beynehuma fi sitteti eyyamiv ve ma messena mil luğub |
39. | Fasbr ala ma yekulune ve sebbıh bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kablel ğurub |
40. | Ve minel leyli fe sebbıhhu ve edbaras sucud |
41. | Vestemı'yevme yunadil munadi mim mekanin karib |
42. | Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc |
43. | İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesıyr |
44. | Yevme teşekkalul erdu anhum siraa zalike haşrun aleyna yesir |
45. | Nahnu a'lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe zekkir bil kur'ani mey yehafu veıyd |
1, 2. | Kâf. Şerefli Kur'ân'a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: "Bu tuhaf bir şeydir!" |
3. | "Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkansız) bir dönüştür!" |
4. | Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır. |
5. | Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir haldedirler. |
6. | Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur. |
7. | Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. |
8. | Bütün bunlar, içtenlikle Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir. |
9, 10, 11. | Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. |
12, 13, 14. | Onlardan önce Nûh kavmi, Res halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût'un kardeşleri, Eykeliler, Tübba'ın2 kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. |
15. | İlk yaratmada acizlik mi gösterdik ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler. |
16. | Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. |
17. | Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. |
18. | İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın. |
19. | Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, "İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir" denir. |
20. | (İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr'a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür. |
21. | Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. |
22. | (Ona) "Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir" (denir.) |
23. | Beraberindeki (melek) şöyle der: "İşte bu yanımdaki hazır." |
24, 25. | (Allah şöyle der:) "Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!" |
26. | "Allah ile beraber, başka bir ilah edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!" |
27. | Arkadaşı (olan şeytan) der ki: "Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi." |
28. | Allah şöyle der: "Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım." |
29. | "Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim." |
30. | O gün Cehenneme, "Doldun mu?" deriz. O da, "daha var mı?" der. |
31. | Cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. |
32, 33. | Onlara şöyle denir:) "İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, onun emrini gözeten için, görmediği halde sırf saygıdan dolayı Rahmân'dan korkan ve O'na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir." |
34. | "Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedilik günüdür." |
35. | Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. |
36. | Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helak ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var? |
37. | Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. |
38. | Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı. |
39. | O halde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et. |
40. | Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da onu tespih et. |
41. | (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver. |
42. | O gün insanlar hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür. |
43. | Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir. |
44. | O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır. |
45. | Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O halde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'an ile öğüt ver. |