Peygamber Efendimiz kendinden çok ümmetini düşünürdü. Ashâbı doymadan kendisi ve âilesi doymazdı. Elinde ne varsa muhtaçlara verir, evinde günlerce ocak yanmaz, ekmek bulunmazdı.
Sahâbeden Ebû Hüreyre bir gün çok acıkmış, yiyecek bir şey bulamadığı için de karnına taş bağlamıştı. Bu vaziyetteyken Hazret-i Ebûbekir’e rastladı ve belki kendisini doyurur ümîdiyle ona bir âyet sordu. Hazret-i Ebû Bekir ise suâli cevapladıktan sonra geçip gitti. Daha sonra Hazret-i Ömer çıkageldi. O da aynı şekilde davrandı. Zira o an ikisinin de imkânı bulunmuyordu.
Derken Efendimiz, Ebû Hüreyre’yi gördü ve kalbinden geçeni sîmâsından anlayıp onu evine davet etti. Efendimiz’in evine bir kap içinde biraz süt getirilmişti. Ebû Hüreyre sütü görünce sevindiyse de Peygamber Efendimiz, Ebû Hüreyre’ye, Suffe ehlini çağırmasını emretti.
ASHÂB-I SUFFE KİMLERDİR?
Suffe ehli, İslâm misâfirleri idi. Onların ne sığınacak âileleri, ne malları, ne de bir kimseleri vardı. Efendimiz, bir sadaka geldiğinde hemen onlara gönderir, kendisi ondan hiçbir şey almazdı. Şâyet gelen bir hediye ise, kendisi bir miktar alır, kalanın hepsini yine onlara ikram ederdi.
Allah Rasûlü’nün Suffe ehlini dâvet etmesi, Ebû Hüreyre’nin pek hoşuna gitmedi. Zira süt, Suffe ehline bile yetmezdi ki artıp kendisine de kalsın. Fakat Allah Rasûlü’nün emrine itaat etmemek olmaz düşüncesiyle hemen gidip Suffe ehlini dâvet etti.
Efendimiz, Ebû Hüreyre’ye sütü teker teker bütün Suffe ehline ikram etmesini emretti. Kabı alan her sahâbî kanıncaya kadar içip kabı geri verdi. Bütün Suffe ehli içtikten sonra Ebû Hüreyre kabı Rasûlullah Efendimiz’e uzattı. Efendimiz eline aldığı kabı Ebû Hüreyre’ye vererek:
“–Otur da iç!” buyurdu. O da oturup kanıncaya kadar içti. Kabı ne zaman Efendimiz’e verecek olsa Efendimiz tekrar tekrar:
“–Otur ve iç!” buyurdu.
Sonunda Ebû Hüreyre:
“–Hayır, Sen’i hak peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki, artık içecek yerim kalmadı.” dedi.
Nihâyet Efendimiz kabı aldı, Allâh’a hamdetti, besmele çekti ve kalan sütü içti.” (Bkz. Buhârî, Rikâk, 17)