KURAN’I KERİM TEFSİRİ
ÖMER NASUHİ BİLMEN
Karia Suresi Tefsiri, Türkçe Meali ve Açıklaması
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu mübârek sûre, Kureyş sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme’de nâzil olmuştur. On bir âyet-i kerîmeyi içerir. Karia denilen büyük bir belâdan, yâni:
Kıyametten haber verdiği için kendisine bu isim verilmiştir. Bundan evvelki, “Âdiyât” sûresi, insanların ruhsal durumlarına ve kıyametteki vaziyetlerine işaret etmekte idi.
Bu sûre de kıyametin vasfım, onun şiddetli durumunu bildirdiği için bu iki sûre arasında fazlaca bir irtibat vardır.
1. O çarpacak olan felâket..
1. Bu mübârek sûre, meydana gelecek olan kıyamet gününün pek müthiş vasıflarını bildiriyor. O günde kimlerin selâmet ve saadete ereceklerini, kimlerin de felâketlere uğrayarak cehenneme atılacaklarını haber vermektedir.
Şöyle ki: (O çarpacak olan felâket..) O pek büyük hâdise, yâni Kalpleri parçalayacak derecede şiddetli olan kıyamet günü, onun belirtileri ne kadar müthiştir.
“Karia”: Kâri demektir ki: Şiddetli çapmak mânâsınadır. Ondan şiddetli bir ses meydana gelir, bu, kıyametten ibarettir.
Çünkü, kıyametin başlangıcı bir ilk sûra üfürme ile vuku bulacaktır. Bunun tesiriyle bütün mahlûkat, hayattan mahrûm kalırlar, bütün gök ve yer cisimleri parçalanır, darmadağın olur, işte bu âyet-i kerîme: O müthiş güne işaret ederek insanlığı harekete ve uyanmaya dâvet ediyor.
2. O çarpacak olan felâket, nedir?
2. (O çarpacak olan felâket nedir?.) O hâdise, ne kadar şiddetlidir. Onun yüceliği, büyük tesirleri ne kadar enteresandır, ne kadar korkunçtur!.
Bu ilâhî beyan, bir beyan üslûbudur ki: Bildirilen şeyin ne kadar mühim, ne kadar hayret feza olduğuna dikkatleri çeker.
3. O çarpacak olan felâketin ne olduğunu sana ne bildirdi?
3. Evet.. (O çarpacak olan felâketin) büyük mûsibetin (ne olduğunu sana ne bildirdi?.) elbette ki: Bildirilen şeyin ne kadar mühim, ne kadar hayret feza olduğuna dikkatleri çeker.
4. Bir günde ki: İnsanlar çırpınıp dağılacak pervaneler gibi olacaktır.
4. O hâdise, o kıyamet felâketi (bir günde) meydana gelecektir, (ki) o gün, bütün (insanlar çırpınıp dağılacak, pervaneler gibi) geceleri ateş etrafında uçuşarak kendilerini alevlerin içine atan kelebekler gibi bir hâle gelmiş (olacaktır.) öyle çokça dağılmış, ıstıraba uğramış bir vaziyette bulunacaktır.
“Fıraş” geceleri kendilerini kandillerin ışığına atan pervane gibi haşarat demektir ki: Bunlar sonra kanatlarını yayıp döşedikleri için kendilerine böyle “Fıraş” denilmiştir. “Mebsûs” da yayılmış, ayrılığa uğramış demektir.
Böyle “Fıraşi mebsûs” ibaresi, âkıbetlerini bilemeyenler hakkında darb-ı mesel olarak zikredilir.
5. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.
5. O kıyamet gününde (Dağlar atılmış renkli yünler gibi olacaktır.) o kadar büyük ve kuvvetli varlıkların bile bütün parçaları, darmadağın bir hâle gelecektir. Artık insanlar, kendi hâllerini bir düşünmelidirler.
“İhn” rengârenk olan yün demektir. “Menfûş” da tüyleri birbirinden ayrılmış, pek hafîf bir rüzgâr ile uçar bir hâle gelmiş şey demektir.
6. Artık kimin tartıları ağır gelirse..
6. (Artık) O günde, o muhasebe âleminde (kimin tartıları ağır gelirse..) yâni: Dünyadaki güzel amelleri çok bulunursa…
7. İşte o, hoşnut olacağı bir yaşayıştadır.
7. (işte o.) Öyle güzel amelleri ağırca bulunan mümîn (Hoşnut) râzı olacağı (bir yaşayıştadır.) artık o, pek mutlu ve mes’ut bir hâlde yaşayıp duracaktır. Cennete nâil bulunacaktır.
8. Fakat kimin tartıları hafif olursa..
8. (Fakat) O kıyamet gününde (kimin tartıları hafif otursa..) yâni: Sevabı bulunmazsa veya günahları, sevaplarına galip bulunursa, dünyada bâtıl şeyler ile meşgul olmuş, amel defterini onlar ile doldurmuş ise..
9. Artık onun anası sığınacağı yer hâviyedir.
9. (Artık onun anası) gideceği yer, sığınacağı yer de (haviyedir.)
Cehennemin ateşidir. Bir çocuk, anasının kucağına sığındığı gibi öyle pek günahkâr bir şahıs için için de ateşten başka sığınacak bir şey yoktur.
“Hâviye” Cehennem ateşinin isimlerinin biridir. Gâyet derin bulunduğu için kendisine bu ad verilmiştir.
10. Hâviyenin ne olduğunu sana ne şey bildirdi?
10. (Haviyenin ne olduğunu) Onun ne müthiş bir azap mahalli bulunduğunu (sana ne şey bildirdi?.) o ne kadar düşüncelerin üstünde bir azap yurdudur.
11. O çok kızgın bir ateştir.
11. O hâviye denilen şey (Çok kızgın bir ateştir.) onun yanında diğer ateşler pek hafif kalmaktadır.
“Hâmiye” harareti pek şiddetli olup parlayan, duran ateş demektir, işte küfür ve tuğyânın neticesi, böyle pek şiddetli bir azaptır.
Deniliyor ki: İlâhî adâletin bütün yaratıklara karşı tecellîsi için yarın âhirette kulların amelleri birer şekil kazanarak veya amel defterlerinde yazılı bulunarak tartıya vurulacaktır. Kimlerin güzel, amelleri galip ise sâhipleri için mükâfat vesîlesi olacaktır.
Bil’akis kimlerin çirkin amelleri galip ise onlar da bu yüzden azaba uğrayacaklardır. Bütün bunlar, birer hikmet ve fayda gereğidir, ve Allah’ın kudretine göre aslâ imkânsız görülemez. Cenab-ı Hak cümlemize güzel sonlar nasîb buyursun âmin..
Karia Suresi Tefsiri, Türkçe Meali ve Açıklaması
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu mübârek sûre, Kureyş sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme’de nâzil olmuştur. On bir âyet-i kerîmeyi içerir. Karia denilen büyük bir belâdan, yâni:
Kıyametten haber verdiği için kendisine bu isim verilmiştir. Bundan evvelki, “Âdiyât” sûresi, insanların ruhsal durumlarına ve kıyametteki vaziyetlerine işaret etmekte idi.
Bu sûre de kıyametin vasfım, onun şiddetli durumunu bildirdiği için bu iki sûre arasında fazlaca bir irtibat vardır.
1. O çarpacak olan felâket..
1. Bu mübârek sûre, meydana gelecek olan kıyamet gününün pek müthiş vasıflarını bildiriyor. O günde kimlerin selâmet ve saadete ereceklerini, kimlerin de felâketlere uğrayarak cehenneme atılacaklarını haber vermektedir.
Şöyle ki: (O çarpacak olan felâket..) O pek büyük hâdise, yâni Kalpleri parçalayacak derecede şiddetli olan kıyamet günü, onun belirtileri ne kadar müthiştir.
“Karia”: Kâri demektir ki: Şiddetli çapmak mânâsınadır. Ondan şiddetli bir ses meydana gelir, bu, kıyametten ibarettir.
Çünkü, kıyametin başlangıcı bir ilk sûra üfürme ile vuku bulacaktır. Bunun tesiriyle bütün mahlûkat, hayattan mahrûm kalırlar, bütün gök ve yer cisimleri parçalanır, darmadağın olur, işte bu âyet-i kerîme: O müthiş güne işaret ederek insanlığı harekete ve uyanmaya dâvet ediyor.
2. O çarpacak olan felâket, nedir?
2. (O çarpacak olan felâket nedir?.) O hâdise, ne kadar şiddetlidir. Onun yüceliği, büyük tesirleri ne kadar enteresandır, ne kadar korkunçtur!.
Bu ilâhî beyan, bir beyan üslûbudur ki: Bildirilen şeyin ne kadar mühim, ne kadar hayret feza olduğuna dikkatleri çeker.
3. O çarpacak olan felâketin ne olduğunu sana ne bildirdi?
3. Evet.. (O çarpacak olan felâketin) büyük mûsibetin (ne olduğunu sana ne bildirdi?.) elbette ki: Bildirilen şeyin ne kadar mühim, ne kadar hayret feza olduğuna dikkatleri çeker.
4. Bir günde ki: İnsanlar çırpınıp dağılacak pervaneler gibi olacaktır.
4. O hâdise, o kıyamet felâketi (bir günde) meydana gelecektir, (ki) o gün, bütün (insanlar çırpınıp dağılacak, pervaneler gibi) geceleri ateş etrafında uçuşarak kendilerini alevlerin içine atan kelebekler gibi bir hâle gelmiş (olacaktır.) öyle çokça dağılmış, ıstıraba uğramış bir vaziyette bulunacaktır.
“Fıraş” geceleri kendilerini kandillerin ışığına atan pervane gibi haşarat demektir ki: Bunlar sonra kanatlarını yayıp döşedikleri için kendilerine böyle “Fıraş” denilmiştir. “Mebsûs” da yayılmış, ayrılığa uğramış demektir.
Böyle “Fıraşi mebsûs” ibaresi, âkıbetlerini bilemeyenler hakkında darb-ı mesel olarak zikredilir.
5. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.
5. O kıyamet gününde (Dağlar atılmış renkli yünler gibi olacaktır.) o kadar büyük ve kuvvetli varlıkların bile bütün parçaları, darmadağın bir hâle gelecektir. Artık insanlar, kendi hâllerini bir düşünmelidirler.
“İhn” rengârenk olan yün demektir. “Menfûş” da tüyleri birbirinden ayrılmış, pek hafîf bir rüzgâr ile uçar bir hâle gelmiş şey demektir.
6. Artık kimin tartıları ağır gelirse..
6. (Artık) O günde, o muhasebe âleminde (kimin tartıları ağır gelirse..) yâni: Dünyadaki güzel amelleri çok bulunursa…
7. İşte o, hoşnut olacağı bir yaşayıştadır.
7. (işte o.) Öyle güzel amelleri ağırca bulunan mümîn (Hoşnut) râzı olacağı (bir yaşayıştadır.) artık o, pek mutlu ve mes’ut bir hâlde yaşayıp duracaktır. Cennete nâil bulunacaktır.
8. Fakat kimin tartıları hafif olursa..
8. (Fakat) O kıyamet gününde (kimin tartıları hafif otursa..) yâni: Sevabı bulunmazsa veya günahları, sevaplarına galip bulunursa, dünyada bâtıl şeyler ile meşgul olmuş, amel defterini onlar ile doldurmuş ise..
9. Artık onun anası sığınacağı yer hâviyedir.
9. (Artık onun anası) gideceği yer, sığınacağı yer de (haviyedir.)
Cehennemin ateşidir. Bir çocuk, anasının kucağına sığındığı gibi öyle pek günahkâr bir şahıs için için de ateşten başka sığınacak bir şey yoktur.
“Hâviye” Cehennem ateşinin isimlerinin biridir. Gâyet derin bulunduğu için kendisine bu ad verilmiştir.
10. Hâviyenin ne olduğunu sana ne şey bildirdi?
10. (Haviyenin ne olduğunu) Onun ne müthiş bir azap mahalli bulunduğunu (sana ne şey bildirdi?.) o ne kadar düşüncelerin üstünde bir azap yurdudur.
11. O çok kızgın bir ateştir.
11. O hâviye denilen şey (Çok kızgın bir ateştir.) onun yanında diğer ateşler pek hafif kalmaktadır.
“Hâmiye” harareti pek şiddetli olup parlayan, duran ateş demektir, işte küfür ve tuğyânın neticesi, böyle pek şiddetli bir azaptır.
Deniliyor ki: İlâhî adâletin bütün yaratıklara karşı tecellîsi için yarın âhirette kulların amelleri birer şekil kazanarak veya amel defterlerinde yazılı bulunarak tartıya vurulacaktır. Kimlerin güzel, amelleri galip ise sâhipleri için mükâfat vesîlesi olacaktır.
Bil’akis kimlerin çirkin amelleri galip ise onlar da bu yüzden azaba uğrayacaklardır. Bütün bunlar, birer hikmet ve fayda gereğidir, ve Allah’ın kudretine göre aslâ imkânsız görülemez. Cenab-ı Hak cümlemize güzel sonlar nasîb buyursun âmin..