Rızkın Artması, Bereketlenmesi İçin Yapılabilecek Şeyler Nelerdir, Rızıkla İlgili Okunabilecek Dualar Var mıdır?

Rızkın Artması, Bereketlenmesi İçin Yapılabilecek Şeyler Nelerdir, Rızıkla İlgili Okunabilecek Dualar Var mıdır?
Kainatın her tarafında Allah’ın koyduğu kanunlar, cari olduğu gibi, rızkın taksiminde de yine Allah’ın kanunları geçerlidir. Mesela, rızkı hırs ile isteyenlerin rızkında darlık, sebeplere müracaat ettikten sonra tevekkül ile isteyip beklemek ise, rızıkta bolluk meydana getirir. Bu ilahi kanun ile görüyoruz ki, bir insan çok mal istiyorsa sebeplere müracaat edecek ve tevekkül ile isteyecektir. Bu kanuna müracaat edenlerin rızıklarında genişlik meydana gelecektir.

Bir Müslüman, çalışmadan kazanılamayacağını bilerek, dünya işleri için gerekli bütün tedbirleri aldığı gibi, ibadet etmeden ve Allah’ın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmadan da cennete gidilemeyeceğini bilerek kulluk vazifesini yerine getirir ve sonunda Allah’a tevekkül eder.

Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın verdiği neticeye razı olmaktır. Böyle bir insan huzurlu yaşar, maişet noktasında endişeye kapılarak ruhuna elem çektirmez, Peygamberimizin (asm) şu hadis-i şerifi ona büyük bir ümit kaynağı olur:

“Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.”


Tevekkül hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de buyurmuştur:

“Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur.”(Necm, 53/39)


Bir adam Peygamberimize (a.s.m.) gelerek, “Ben devemi salı vererek mi tevekkül edeyim, yoksa bağlayarak mı?” demiştir. Efendimiz ise, “Deveni bağla sonra tevekkül et.” (Tirmizi, Kıyamet, 60) buyurmuş, böylece tevekkülün ölçüsünü en güzel şekilde ortaya koymuştur.

Rızkın genişlemesi ve bereketlenmesi için bazı tavsiyeler:

1. İnsana verilen maddi ve manevi, bedensel ve ruhsal, içimizde ve dışımızda olan her nimetin kıymetini bilmek. Onun bize Allah’ın bir ikramı, ihsanı ve lütfu olduğunu asla unutmamak. Çünkü nimeti vereni bilmek manevi bir şükürdür.

2. İsraf etmemek. Zaruri olmayan alışverişleri azaltmak ve sadece helal dairesinde harcama yapmak.

3. İman ve İslam esaslarını anlatan eserleri okumak ve aile içinde çoluk çocukla beraber imani, ahlaki ve diğer faydalı konularda sohbetler etmek.

4. Namazı tadili erkan ile kılmak. Hadis- Şerif:

“Bir adamı namazın rüku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz, onun çoluk çocuğuna acıyınız.”(Ruhul Beyan)


Yani tadili erkanı terk eden maişet darlığına düşer, tadili erkana riayet eden ise maişet genişliğine kavuşur.

5. Namazlardan sonra okunması sünnet olan tesbihatı (33 sübhanellah, 33 elhamdülillah, 33 Allahü Ekber) okumayı asla terke etmemek. Çünkü kelime-i tenzih (sübhanellah) günahları söküp atar, kelime-i tahmid (elhamdülillah) her türlü nimete şükürdür, kelime-i tekbir (Allahu Ekber) ise kulun ibadetini ve tövbesini Allah Tealaya layık hale getirir.

6. Zekatını tam, hatta fazla fazla vermek. Malın şükrü mal iledir. Yani zekat, malın şükrüdür. Toprak mahsullerinin zekatı onda birdir ve “öşür” diye isimlendirilmiştir, ticari malların ve paranın zekatı ise kırkta birdir. Şükür ise malın artmasına sebeptir. Ayet-i kerimede,

“…Eğer nimetime şükrederseniz onu elbette ve elbette çoğaltırım…” (İbrahim, 14/7)


buyurmuştur. Yani zekat, malı hem telef olmaktan muhafaza eder, hem de ilahi hazineden artmasını temin eder,

7. Sabah vakti uyanık olmak. Hadis-i Şerif “Sabah uykusu rızka manidir.” (Beyhaki, Şuabu’l-İman, 6/401) Yani bir Müslüman sabah namazını ve manevi ilticalarını ihmal etmemelidir.

8. Vakıa suresini okumaya devam etmek. Hadisi Şerif

“Kim ki vakıa süresini her gece okursa ona ebediyyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyyen fakirlik yaklaşmaz.” (Havassul Kur'an, İmamı Ya’fi)


9. Kuşluk namazına devam etmek.

10. Kazancın da helal olması gerekir.
Az da olsa haram karışmasına engel olmak.

11. Akrabaları ziyaret etmek, onların maddi ve manevi ihtiyaçlarına yardımcı olmak.

12. Misafir kabul etmek, özellikle fakir ve muhtaçlara destek olmak ve onları evine alarak bir yudum su da olsa ikramda bulunmak.

Hırs Etmemek, Tevekkül ve Kanaat Etmek

Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir ve mahrumiyet ve sefaleti getirir. Evet her milletten ziyade hırs ile dünyaya saldıran Yahudi Milletinin zillet ve sefaleti, bu hükme bir şahid-i katı'dır. Evet hırs, zîhayat âleminde en geniş bir daireden tut, tâ en cüz'î bir ferde kadar sû'-i tesirini gösterir.

Tevekkülvari taleb-i rızk ise, bilakis medar-ı rahattır ve her yerde hüsn-ü tesirini gösterir. İşte bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan meyvedar ağaçlar ve nebatlar, tevekkülvari, kanaatkârane yerlerinde durup hırs göstermediklerinden, rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlâd besliyorlar.

Hayvanat ise, hırs ile rızıkları peşinde koştukları için, pek çok zahmet ve noksaniyet ile rızıklarını elde edebiliyorlar. Hem hayvanat dairesi içinde za'f u acz lisan-ı haliyle tevekkül eden yavruların meşru' ve mükemmel ve latif rızıkları hazine-i rahmetten verilmesi; ve hırs ile rızıklarına saldıran canavarların gayr-ı meşru ve pek çok zahmet ile kazandıkları nâhoş rızıkları gösteriyor ki:

Hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.

"Hem daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırs ile dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi Milleti pek çok zahmet ile kazandığı, kendine faidesi az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribaî ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ü sefalet, katl ü ihanet gösteriyor ki: Hırs maden-i zillet ve hasarettir."

"Hem harîs bir insan, her vakit hasarete düştüğüne dair o kadar vakıalar var ki, 'hırs sebeb-i hasarettir ve vesile-i haybettir' darb-ı mesel hükmüne geçmiş, umumun nazarında bir hakikat-ı âmme olarak kabul edilmiştir. Madem öyledir; eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki kanaat ile malı taleb et, tâ çok gelsin."

"Ehl-i kanaat ile ehl-i hırs, iki şahsa benzer ki; büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden der: 'Beni yalnız kabul etsin, dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur.'

"İkinci adam güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecbur imiş gibi mağrurane der ki: 'Bana en yukarı iskemleyi vermeli.' O hırs ile girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilakis hane sahibini tenkid ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal ediyor."

"Birinci adam mütevaziane giriyor; en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. 'Daha yukarı iskemleye buyurun.' der. O da gittikçe teşekküratını ziyadeleştirir, memnuniyeti tezayüd eder."

"İşte dünya bir divanhane-i Rahman'dır. Zemin yüzü, bir sofra-yı rahmettir. Derecat-ı erzak ve meratib-i nimet dahi, iskemleler hükmündedir."

"Hem en cüz'î işlerde de herkes hırsın sû'-i tesirini hissedebilir. Meselâ: İki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırs ile ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek; diğer sâkin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder. Hem meselâ: Gecede uykun kaçmış, sen yatmak istesen, lâkayd kalsan uykun gelebilir. Eğer hırs ile uyku istesen:"

"Aman yatayım, aman yatayım" dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın. Hem meselâ: Mühim bir netice için birisini hırs ile beklersin; 'Aman gelmedi, aman gelmedi.' deyip en nihayet hırs senin sabrını tüketip kalkar gidersin; bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur."

"Şu hâdisatın sırrı şudur ki: Nasılki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüb eder. Öyle de: Tertib-i eşyada bir teenni-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmediği için, o tertibli eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz." (Mektubat, Yirmi İkinci Mektup, s. 272)


GEÇİM DARLIĞI (FAKİRLİK) ÇEKENİN OKUYACAĞI DUALAR


1. "Allâhümme ikfînî bi helâlike an harâmike, ve emnî bi fazlike ammen sivâke." (Hz. Ali'den-Tirmizi, Daavât 121)

ANLAMI: "Allâh'ım, helâlinle beni haramından koru. Lûtfunla beni Senden başkasına muhtaç etme."

2. "Bismillâhi alâ nefsî ve mâlî ve dînî. Allâhümme raddınî bi kazâike, ve bârik lî fi mâ kuddira lî, hattâ lâ uhibbe ta'cîle mâ ahharte, ve te'hîra mâ accelte."

ANLAMI: "Kendim, malım ve dînim hakkında her işe Allah'ın adıyla başlarım. Allah'ım, hükmüne beni razı et. Benim için uygun gördüğün şeyleri hakkımda mübarek eyle. Tâ ki; benim için öne aldıklarını geri bırakmanı, geriye bıraktıklarını da öne almanı istemeyeyim."

3. "Allâhümme innî eûzü bi vechike'l-kerîm, ve is-mike'l-azîm, mine'l-küfri ve'l-fakri." (Hz. Ali'den-Tirmizi, Daavât 121)

ANLAMI: "Allah'ım, küfürden ve fakirlikten Senin keremine ve büyüklüğüne sığınırım."

BORCA BOĞULANIN OKUYACAĞI DUA

Borç yükünden beli bükülmüş bir kişi Hz. Ali'ye (ra) gelerek kendisine yardımcı olmasını istemişti. Hz. Ali (ra) kendisine şöyle demiştir:

Rasûlüllâh'ın bana öğrettiği bir duayı sana öğreteyim de, üzerinde Sebîr dağı kadar borç olsa Allah Teâlâ o borcu ödemen için yardım eder." demiş ve aşağıdaki duâya devam etmesini tavsiye etmiştir:

1. "Allâhümme ikfinî bi helâlike an harâmike ve emnî bi fazlike ammen sivâke." [Hz. Ali'den (ra) Tirmizi, Daavât 121]

ANLAMI: "Allah'ım, helâlinden bana yetecek kadar vererek beni haramından koru. Lûtfunla beni Senden başkasına muhtaç etme."

2. Peygamber Efendimiz (sav) bir gün mescide girdi. Orada ashabdan Ebû Ümâme'yi gördü. Ona;

"Ey Ebû Umâme, namaz vakti olmadığı halde neden burada oturuyorsun?" diye sordu. O da:

"Sıkıntı ve borç içindeyim Yâ Rasûlâllah!" dedi. Bunun üzerine Efendimiz ona aşağıdaki duayı sabah - akşam tekrarlamasını tavsiye buyurdular:

"Allâhümme innî eûzü bike mine'l-hemmi, ve'l-huzni, ve eûzü bike mine'I-aczi ve'l-keseli; ve eûzü bike mine'l-cübni ve'I-buhli, ve eûzü bike miıığalebeti'd-deyni ve kahri'r-ricâli."

ANLAMI: "Allah'ım, dünya ve âhirette gam ve kederden Sana sığınırım: Acizlikten ve tembellikten Sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten Sana sığınırım. Borç altında ezilmekten ve insanların beni aşağılamasından Sana sığınırım."

Nitekim bu duâ'ya devam eden Ebû Umâme (ra) kısa bir zaman sonra borçlarından kurtulduğunu haber vermektedir.

Burada dikkatimizi çeken bir durum vardır. Peygamber Efendimiz (sav) borç'tan önce beş özellikten Allah'a sığınmayı tavsiye etmiştir. Bu beş özellik, fakirliğin ve borçlanmanın sebepleridir. Önce sebeplerden, yani üzüntü, acizlik, tembellik, korkaklık ve cimrilikten Allah'a sığınmayı tavsiye etmiştir.

Sığınmak, bu özellikleri terk etmek demektir. Yani bir insan, onları terk ederse bunların sonunda borçtan kurtulmak çok daha kolay hale gelir. Yani Peygamber Efendimiz (sav), çalışmadan, sebeplerine yapışmadan oturduğu yerde bir borçtan kurtuluş beklemeyi değil borçluluğun sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışmayı tavsiye etmiştir.

DUALAR BİZE HEDEF GÖSTERİR:

Allah Rasulü (s.a.v.) bir gün mescidde Ebu Ümatne el-Bâhilıyi, gayet sarsık şekilde otururken görür. Sebebini sorduğunda "fakirlik" cevabını alır. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) ona şu duayı öğretir: Mealen,

 "Allah'ım tasadan ve hüzünden, tembellikten ve acizlikten, korkaklıktan ve cimrilikten, borç altında ezilmekten ve insanların bana galebesinden sana sığınırım."


Bu cümleleri tek tek ele alarak, fakirlikle ilgisini veya insana hedef göstermesini birlikte inceleyebiliriz:

"Allah'ım tasadan, gamdan, hüzünden sana sığınırım" Şimdi tasa, gam ve hüzünden Allah'a sığınan bir insan, -afedersiniz- gidip yan gelip yatar mı? Tasa ve hüzne sevkedecek şeylere kendini hiç kaptırır mı? Aksine kalkar, bunlardan kurtulmanın yollarını mı araştırır?

"Tembellikten ve acizlikten sana sığınırım"; fakirlik deyip bir kenarda -velev ki bu mescid, hatta Mescid-i Nebevî de bile olsa oturmak ve elâlemin avucuna bakmak tembellik ve acizlik değil midir?

"Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım" ve son olarak "borç altında kalmaktan ve insanların baskısından (galebesinden) Sana sığınırım. "

Görüldüğü gibi bu duanın bütün öğeleri, fakirlikten mescide sığınan bir insana, ondan kurtulma yollan göstermenin yanında aynı zamanda hedef veriyor. Artık bu safhada kula düşen, dua ettiği şeyleri fiiliyata dökmekten ibarettir.

3. Hz. Âişe (ra), Peygamber Efendimiz'in (sav) aşağıdaki duâ'yı kendisine öğrettiğini ve:

"Uhud dağı kadar borcun olsa da bu duâ'ya devam edersen, Allah Teâlâ sana o borcu ödemen konusunda yardım eder." buyurduğunu söylemiştir:

"Allâhümme fârice'l-hemmi, kâşife'l-ğammi, mucibe da'veti'l-muzdarrîn, rahmâne'd-dünyâ ve'l-âhireti ve rahîmehümâ, ente terhamünî, fe'rhamnî. Bi rahme-tike tuğnînî bihâ an rahmeti men sivâke,"

ANLAMI: "Tasayı açan, kederi gideren, darda kalanların duasına icabet eden, dünya ve âhiretin Rahman ve Rahîm'i olan Allah'ım; bana merhamet eden Sensin. Senden başkalarının merhametine ihtiyaç bırakmayacak rahmetinle bana merhamet eyle. Beni borç sıkıntısından kurtar ve beni borçlanacak hallere düşürme."

4. "Allâhümme innî eûzü bike mine'l-hemmi, ve'l-hazeni ve'l-aczi, ve'l-keseli, ve'l-buhli, ve dalai'd-deyni ve ğalebeti'r-ricâl."

ANLAMI: "Allah'ım, sıkıntıdan, üzüntüden, güçsüzlükten, tenbellikten, cimrilikten, borcun yükünden ve kişilerin tahakkümünden Sana sığınırım."

5. "Ey mülk'ün sahibi Allah'ım! Sen malı ve mülkü dilediğine verir, dilediğinden de alırsın. Dilediğin kulunu azız, dilediğin kulunu zelîl edersin. Hayır, Senin elindedir. Şüphesiz Senin her şeye gücün yeter." (Âl-i İmrân, 3/126)

RIZIK DARALDIĞINDA OKUNACAK DUA

"Allâhümme raddmî bi kazâike ve bârik lî fi mâ kuddira lî hattâ lâ uhibbe ta'cîle mâ ahharte ve lâ te'hîra accelte."

ANLAMI: "Allah'ım, beni hükmüne razı kıl ve bana takdir olunanda bereket ihsan eyle ki, ben senin geri bıraktığını öne almanı, Öne aldığını da geri bırakmanı istemeyeyim."

(Bilal Eren, Açıklamalı Dua Hazinesi)
Daha yeni Daha eski