HZ.MUSA ALEYHİSSELAM KİMDİR? HAYATI, MUCİZELERİ, TUR DAĞ, İLGİLİ AYETLER
Hazreti Musa, Beni İsrail’den (İsrail oğullarından) İmran adındaki bir şahsın oğludur.
Bunlara Beni İsrail esbatı (İsrail oğullarının torunları) denirdi.
Bunların böyle çoğalmaları, Mısır’ın eski halkı olan Kıpti’lerin hoşuna gitmiyordu. Onun için bunlara eziyet ediyorlar ve dedelerinin ili olan Kenan yurduna çıkıp gitmelerini engelliyorlardı.
Bir gün Mısır kahinlerinden biri, Firavun’a (Kabus İbni Mus’ab adlı hükümdara) şöyle bir haber vermişti: “İsrail oğullarından gelecek bir çocuk, Mısır devletinin batmasına sebep olacak.”
Firavun da İsrail oğullarının yeni doğan çocuklarını öldürmeye başlamıştı. İşte bu sırada Hazreti Musa doğdu.
Annesi onu, Firavun tarafından öldürülmesin diye bir sandık içine koyarak Nil nehrine atmayı uygun buldu. Nil nehrinin kenara attığı bu sandığı Firavun’un zevcesi Asiye ele geçirip açtı. İçinden çıkan pek sevimli ve nurlu çocuğu sevdi ve onu kendisine evlat edindi. Hazreti Musa’nın annesi de bir yolunu bularak, kendisini bu seçkin çocuğa süt anne tayin ettirdi.
Hazreti Musa, kendisine düşman olacak Firavun’un sarayında besleniyordu. Bu, Yüce Allah’ın ibret alınacak pek büyük bir hikmeti idi.
Hazreti Musa büyüdü. Bir gün İsrail oğullarından biri ile sokakta kavga eden bir Kıpti’ye bir tokat attı. Kıpti yere düşüp can verdi.
Hazreti Musa yaptığına pişman oldu. Firavun’dan korkarak Medyen şehrine çıkıp gitti. Orada Şuayb aleyhisselâmm kızı “Safura” ile evlendi.
Bir süre sonra Mısır’a dönüp gitmek üzere zevcesi ile beraber yola çıktı. Giderken Tur dağına uğradı. Orada Yüce Allah’ın hitabına kavuştu, kendisine peygamberlik verildi. Büyük kardeşi Harun’la, Firavun’u dine çağırmaya Allah tarafından görevli kılındılar.
Hazreti Musa’nın eli ay gibi parladı. Elindeki asa da, dilediği vakit büyük bir ejderha oluverirdi. Bunlar birer mucize idi. O zaman Mısır çevresinde büyücülük çok ilerlemişti. Firavun bu mucizeleri birer sihir (büyü) sanmıştı. Büyücüleri topladı. Bunlar Hazreti Musa’ya meydan okudular. Fakat Hazreti Musa’nın asa mucizesini görünce, büyücülerin hepsi iman ettiler. Bunun bir büyü olmadığını hemen anladılar. Çünkü bu asa bir ejder kesilerek büyücülerin ortaya atmış olduğu hünerlerin hepsini yutmuştu. Eğer Hazreti Musa’nın gösterdiği şey, bir gözbağcılık olsaydı, böyle yok etme üstünlüğü meydana gelemezdi.
Çekinmeden Rab olma davasında bulunan Firavun ile Mısır’ın eski halkı Kıpti’ler, Hazreti Musa’nın bu mucizesini gördükleri halde, ne yazık ki iman etmediler. Daha sonra bir gece, Musa aleyhisselâm İsrail oğullarını alıp Mısır’dan çıktı. Süveyş denizi bir mucize olarak yarıldı. On iki yola ayrıldı.
İsrail oğullarının on iki kabilesi bu yollardan karşıya geçtiler. Bunları izleyen Firavun ile onun ordusu, suların tekrar kapanması üzerine boğulup gittiler. Yalnız Firavun’un cesedi, suların çarpması ile sahile atılmıştı. Kendi ölümlü varlığına güvenerek Yaradan’ını unutmuş, Tanrılık davasında bulunmuştu. İşte böyle bir gaflet içine düşen bir şahsın akibeti bir ibret levhası olmuştu.
Musa aleyhisselâm, artık Firavun’dan kurtulmuş, İsrail oğulları ile beraber selâmetle denizi geçerek Tıyh sahrasına gelmişlerdi. Onları burada bırakarak, Tur-i Sina denilen Tur dağına gitti. Orada kırk gün kadar Yüce Allah’a ibâdette ve yalvarışta bulundu.
Mekândan ve zamandan münezzeh olan Yüce Allah’ın hitabına kavuştu. Kendisine Tevrat kitabı verildi.
Hazreti Musa, Tur-i Sina’dan Tiyh sahrasına dönünce, kavminin bir kısmını Samiri adında birinin altından yapmış olduğu bir buzağıya tapar halde buldu. Buna çok üzülmüştü. Bunlar Harun peygamberin öğütlerini dinlemeyerek böyle bir sapıklık içine düşmüşlerdi. Sonra tevbe edip yaptıklarına pişman oldular.
Musa aleyhisselâm, Ken’an topraklarını, Arz Mukaddes’i almak için Amalika ile savaşmak istiyordu. İsrail oğulları ise savaştan kaçındılar. Böylece 0 mübarek peygamberin bedduasına uğrayarak kırk sene Tiyh sahrasında kaldılar. Aradan bir hayli zaman geçti. İsrail oğulları arasında çölde büyümüş yiğitler yetişti. Hazreti Musa bunları alıp Lut denizinin güney taraflarına götürdü. Daha ileriye giderek Amalika’dan Avc İbn Unk adındaki hükümdara savaş açtı. Şeria nehrinin doğu taraflarındaki beldeleri elde etti.
Hazreti Musa bir aralık gidip İbrahim aleyhisselâmın zamanından beri yaşayan ve Hazreti İbrahim ile hicret eden kimselerin soyundan olan Hızır aleyhisselâm ile görüşmüş, ona verilen “Ledün ilmi-, ne” (Allah’ın verdiği özel ilme) şahid olmuştu.
Hızır aleyhisselâmm bir peygamber olduğunu ve kıyamete kadar yaşayacağını söyleyenler vardır. Zülkarneyn ile yolculukta bulunmuş, hayat kaynağına varıp ab-ı hayattan (ölmezlik suyundan) içmekle böyle uzun bir ömre kavuşmuş olduğu söylenmektedir. Bir kısım alimlere göre de, ölmüş bulunmaktadır.
Zaten bu gibi büyük şahsiyetlerin ölümleri ile hayatları birdir. Onlar sonsuz ve yüksek bir hayata kavuşmuşlardır.
Musa aleyhisselâm, rivayete göre, Kenan ili hududuna yakın bir yerde yüz yirmi yaşında olduğu halde vefat etmiştir.
Hazreti Musa’ya “Kelimullah” denir. (Yüce Allah kendisi ile arada bir vasıta bulunmaksızın, niteliği bilinmez bir şekilde doğrudan doğruya konuştuğu için bu ismi almıştır.)
Pek büyük bir peygamberdir. Dağınık bir halde yaşayan İsrail oğullarını bir araya toplamış, onları esaret altından kurtarmış ve özgürlüğe kavuşturmuştu. Ne yazık ki, İsrail oğulları daha sonra zaman zaman yoldan çıkmış, gerçek dinlerini yitirmiş, tekrar esaretten esarete düşmüşlerdir.
MÛSA ALEYHİSSELÂM'IN DUASI
Henüz peygamberlikle görevlendirilmeden önce Mısır'da bir İsrailli‟yi savunmak için bir kıptîye bir tokat vurmuş, kıptî de bu tokat ile ölüvermiştir. Bunun üzerine şu duayı yapmıştır:
“Rabbi innî zalemtü nefsî feğfirlî fe-ğafera lehû innehû hüvel-ğafûrurrahîm.”
“Ey Rabbim! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla! Dedi. (Allah) onu bağışladı. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Kasas Suresi,16)
Bir kıptînin ölümüne sebep olduğundan, cezalandırılmaktan korktuğu için Mısır‟dan gizlice kaçmış ve Allah'a şöyle dua etmiştir:
“Rabbi neccinî minel-kavmiz-zâlimîn.”
“Ey Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar.” (Kasas Suresi, 21)
Allah da duasını kabul etmiş ve onu korumuştur.
“Rabbiğfirlî ve li-ahî ve edhılnâ fî rahmetike ve ente erhamür-râhımîn.”
“Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” (A'râf Suresi,151)
“Rabbi! Lev Ģi‟te ehlektehüm min kablü ve iyyâye e tühlikünâ bimâ fe‟ales-süfehâü minnâ in hiye illâ fitnetüke tüdıllü bihâ men teĢâü ve tehdî men teĢâü. Ente veliyyünâ feğfirlenâ verhamnâ ve ente hayrül-ğâfirîne vektüb lenâ fî hâzihid-dünyâ hasene-tevve fil-âhıreti innâ hüdnâ ileyke.”
“Rabbim! Dileseydin daha önce beni ve onları yok ederdin, aramızdaki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, Senin imtihanından başka bir şey değildir, bununla dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletirsin; bizim dostumuz Sensin; bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin. Bize bu dünyada da iyilik, güzellik ve nimet yaz, ahirette de. Biz sana yöneldik.” (A'râf Suresi,155-156)
Yüce Allah, Musa (a.s.)‟a kendisini ilâh yerine koyan Firavun‟a gidip onu imana davet etmesini emretti. Musa (a.s.), bu görev üzerine şöyle dua etti:
“Rabbiş-rahlî sadrî ve yessirlî emrî vahlül „ukdetem millisânî yefkahû kavlî vec‟al lî vezîran min ehlî Hârûne ahî üĢdüd bihî ezrî ve eĢrikhü fî emrî key nüsebbihake kesîran ve nezkürake kesîran inneke künte binâ basîra.”
“Ey Rabbim! Göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi anlasınlar. Bana âilemden bir vezir ver; Kardeşim Harun‟u, onunla arkamı kuvvetlendir, onu da (elçilik) görevime ortak yap ki Seni çok tesbih edelim ve Seni çok analım. Şüphesiz Sen, bizi görensin.” (Tâ-hâ Suresi,25-35)
“Ve üfevvidu emrî ilallâhi innellâhe basîrumbil-„ıbâdi”
“Ben işimi Allah‟a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını görür, gözetir.” (Mü‟min Suresi, 44)
Musa (a.s.)'ın Dualarında Şu unsurlar Dikkatimizi Çekiyor:
İstemeyerek bir hata işleyince, hemen tövbe edip Allah‟tan affını istemiştir.
İnsanların kendisine zarar vermemesi için Allah‟a sığınmış ve kendisini korumasını talep etmiştir.
Kavminden birtakım azgınların davranışları sebebiyle helâk edilmemesi için dua etmiştir.
Dünya ve ahirette Allah‟ın kendisine ve mü‟minlere iyilik, güzel ve nimet (hasene) vermesini istemiştir.
İslâm‟ı tebliğ görevini yerine getirebilmesi için başarı, kolaylık ve konuşma yeteneği istemiştir.
İşlerini ve başarısını Allah‟a havale etmiştir.
Dua ederken Allah‟ın güzel isimlerini zikretmiştir.