Gayr-i müslimlerle münâsebetlerde Allâh’ın hükümlerinden, Rasûlullâh’ın sünnetinden ve tebliğdeki hassâsiyetlerinden tâviz vermemek îcâb eder.Bedir Harbi’nde Müslümanların sayısı müşriklerin üçte biri kadardı. Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ali ve Ebû Lübâbe bir deveye nöbetleşe binerek sefere gidiyordu. Medîneli iki müşrik, yolda orduya yetişerek Müslümanların safında savaşmak istediklerini bildirdiler.
Allah Rasûlü Efendimiz:
“–Siz bizimle mi (yola) çıktınız?” diye sordu.
Hubeyb adlı müşrik:
“–Hayır, Sen bizim kız kardeşimizin oğlusun ve komşumuzsun. Biz kavmimizle ganimet için sefere çıktık!” dedi.
ALLAH'A VE RASÛLÜNE ÎMAN EDİYOR MUSUNUZ?
Peygamber Efendimiz :
“–Sen, Allâh’a ve Rasûlü’ne îmân ettin mi? (Benim Allâh’ın Rasûlü olduğumu kabul ediyor musun?)” diye sordu.
Hubeyb:
“−Hayır!” cevâbını verince Hazret-i Peygamber :
“–Öyleyse geri dön! (Allah bize kâfîdir.) Bir müşriğin yardımına ihtiyacımız yok!..” buyurdu.
Hubeyb ısrar etti:
“–Kavmim benim harpte ne kadar şecaatli ve düşman bağrında yaralar açan bir cengâver olduğumu iyi bilir. Müslüman olmasam da ganimet mukâbili Sen’in yanında çarpışsam olmaz mı?” dedi.
Peygamber Efendimiz :
“–Hayır, önce müslüman ol, sonra çarpış!” buyurup yoluna devam etti.
Bir müddet sonra Hubeyb yine gelip teklifini tekrarladı. Fakat cevap değişmedi. Kalabalık müşrik ordusuna karşılık, asker sayısı az olan Rasûlullâh’ın bu kararlılık ve teslîmiyeti, Hubeyb’i derinden etkiledi. Nihâyet büyük bir coşku içinde müslüman olduğunu haber verdi. Buna çok sevinen Efendimiz :
“–İşte şimdi dilediğini yap!” buyurdu. (Bkz. Müslim, Cihâd, 150)
Velhâsıl, gayr-i müslimlerle münâsebetlerde Allâh’ın hükümlerinden, Rasûlullâh’ın sünnetinden ve tebliğdeki hassâsiyetlerinden tâviz vermemek îcâb eder. Bu hususlardaki en ufak bir tâvizin îmânı zedeleyeceğini unutmamak gerekir. Zira âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Kim Rasûl’e itaat ederse Allâh’a itaat etmiş olur...” (en-Nisâ, 80)
“Ey îmân edenler! Allâh’ın ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun...” (el-Hucurât, 1)
İSTİKÂMET EHLİ
Öte yandan gayr-i müslimlerle diyaloglarda sergilenen bâzı tâvizlerin, o yanlışı irtikâb edenlerin şahıslarına âit olduğunu da unutmamak gerekir. Bu nevî münferid hâdiseler sebebiyle istikâmet ehli bâzı mü’min toplulukları karalamaktan da İslâm kardeşliği şuuruyla sakınmak îcâb eder. Zira bu nevî taşkınlıkların, evvelâ İslâmî hassâsiyetlere riâyet içinde tebliğ gayreti gösteren mü’min gönülleri rencide ettiği unutulmamalıdır.
Allah Rasûlü Efendimiz:
“–Siz bizimle mi (yola) çıktınız?” diye sordu.
Hubeyb adlı müşrik:
“–Hayır, Sen bizim kız kardeşimizin oğlusun ve komşumuzsun. Biz kavmimizle ganimet için sefere çıktık!” dedi.
ALLAH'A VE RASÛLÜNE ÎMAN EDİYOR MUSUNUZ?
Peygamber Efendimiz :
“–Sen, Allâh’a ve Rasûlü’ne îmân ettin mi? (Benim Allâh’ın Rasûlü olduğumu kabul ediyor musun?)” diye sordu.
Hubeyb:
“−Hayır!” cevâbını verince Hazret-i Peygamber :
“–Öyleyse geri dön! (Allah bize kâfîdir.) Bir müşriğin yardımına ihtiyacımız yok!..” buyurdu.
Hubeyb ısrar etti:
“–Kavmim benim harpte ne kadar şecaatli ve düşman bağrında yaralar açan bir cengâver olduğumu iyi bilir. Müslüman olmasam da ganimet mukâbili Sen’in yanında çarpışsam olmaz mı?” dedi.
Peygamber Efendimiz :
“–Hayır, önce müslüman ol, sonra çarpış!” buyurup yoluna devam etti.
Bir müddet sonra Hubeyb yine gelip teklifini tekrarladı. Fakat cevap değişmedi. Kalabalık müşrik ordusuna karşılık, asker sayısı az olan Rasûlullâh’ın bu kararlılık ve teslîmiyeti, Hubeyb’i derinden etkiledi. Nihâyet büyük bir coşku içinde müslüman olduğunu haber verdi. Buna çok sevinen Efendimiz :
“–İşte şimdi dilediğini yap!” buyurdu. (Bkz. Müslim, Cihâd, 150)
Velhâsıl, gayr-i müslimlerle münâsebetlerde Allâh’ın hükümlerinden, Rasûlullâh’ın sünnetinden ve tebliğdeki hassâsiyetlerinden tâviz vermemek îcâb eder. Bu hususlardaki en ufak bir tâvizin îmânı zedeleyeceğini unutmamak gerekir. Zira âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Kim Rasûl’e itaat ederse Allâh’a itaat etmiş olur...” (en-Nisâ, 80)
“Ey îmân edenler! Allâh’ın ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun...” (el-Hucurât, 1)
İSTİKÂMET EHLİ
Öte yandan gayr-i müslimlerle diyaloglarda sergilenen bâzı tâvizlerin, o yanlışı irtikâb edenlerin şahıslarına âit olduğunu da unutmamak gerekir. Bu nevî münferid hâdiseler sebebiyle istikâmet ehli bâzı mü’min toplulukları karalamaktan da İslâm kardeşliği şuuruyla sakınmak îcâb eder. Zira bu nevî taşkınlıkların, evvelâ İslâmî hassâsiyetlere riâyet içinde tebliğ gayreti gösteren mü’min gönülleri rencide ettiği unutulmamalıdır.
Cenâb-ı Hak bu hassâsiyetleri kalplerimizden eksik etmesin!
Yâ Rabbî! Bizlere îmânı sevdir ve kalplerimizi îman muhabbetiyle müzeyyen kıl! Bizlere küfrü, fâsıklığı ve isyânı çirkin görmeyi ve onlardan lâyıkıyla sakınıp sakındırmayı nasîb eyle! Bizleri hayra anahtar, şerre kilit kıldığın sâlih kullarının zümresine ilhâk eyle! Âmîn...
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları, 2011