“Cenâb-ı Hakk’ı dost edinmek istersen; şunu iyi bil ki, dostların yanına eli boş gidilmez. Dostların yanına eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Cenâb-ı Hak mahşer gününde kullarına ne soracak?Her birimiz ukbâ yolcularıyız. Arzumuz cennet ve Cemâl’e vâsıl olmaktır. Lâkin yolumuzun üzerinde sayısız mânia ve tehlike vardır. Mîzan vardır, Sırat vardır, Mahkeme-i Kübrâ vardır. En küçük kusurumuzun bile yazıldığı kayıtlarla yüzleşmek vardır. Her türlü kul hakkı için murâfaa / duruşma vardır. Yûnus Emre Hazretleri’nin tarifiyle;
Bu yol uzaktır,
Menzili çoktur,
Geçidi yoktur,
Derin sular var…
O zorlu yolculuk için, heybemizde neler var?
Hangi fedâkârlıkları biriktirdik?
“Yâ Rabbî! Beni Sırat’tan ateşe düşmekten kurtar, ben Sen’in rızân için şu ameli işledim!” diyebileceğimiz ne hazırlıklarımız var?
Yoksa oraya sâlih ameller bir tarafa, sadece suç mu götürüyoruz?
Tâhirü’l-Mevlevî mahviyet ve acziyet içinde şöyle niyâz eder:
Eli boş gidilmez gidilen yere,
Boş gelmedim yâ Rab ben suç getirdim!
Dağlar çekemezken o ağır yükü,
İki kat sırtımla çok güç getirdim!
ALLAH'I DOST EDİNMEK İSTEYEN KİŞİ
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Cenâb-ı Hakk’ı dost edinmek istersen; şunu iyi bil ki, dostların yanına eli boş gidilmez. Dostların yanına eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Cenâb-ı Hak mahşer gününde kullarına;
«–Kıyâmet günü için ne hediye getirdiniz?» diye soracak ve ardından şöyle buyuracak:
«–Sizi ilk yarattığımızda dünyaya eli boş vardığınız gibi, şimdi de eli boş, azıksız olarak, tek başınıza ve muhtaç bir hâlde huzûruma geldiniz. Haydi söyleyin, kıyâmet günü için ne hediye getirdiniz? Yoksa sizde dünyadan âhirete dönmek ve Allâh’ın huzûruna çıkmak ümidi yok muydu? Kur’ân’ın kıyâmet hakkındaki haberleri, size boş mu görünmüştü?»
Ey ahsen-i takvîm, yani en güzel vasıfta yaratılan insan! Hakk’ın kapısına böyle boş bir gönülle nasıl ayak atıyorsun
Bu fânî âlemde azıcık olsun uykuyu, yemeyi-içmeyi azalt da Cenâb-ı Hak ile buluşacağın zaman için bir hediye (tertemiz bir gönül yani kalb-i selîm) hazırla!”
Çünkü;
Cenâb-ı Hak; bizden, rafine olmuş, tertemiz, selîm bir kalp ister.