"Mümin beş güçlük arasındadır. Karşısındaki mümin kendisine haset eder. Münafık buğz eder. Kâfir maddi-manevi savaşır. Şeytan sapıtmaya çalışır. Nefsi sürekli tartışmayla yoldan çıkarmak ister." İşte bu beş güçlükle baş edebilmek için terbiyeye ihtiyaç vardır.
İçimizdeki Düşman
Allah Tealâ, ruhlarımızı yaratırken dünyaya gönderileceğimiz zamanları da tayin etti. Kimin kimden dünyaya geleceği belirlendi. Bizim nasibimize de bu asır düştü ve bu asrın çeşit çeşit karanlığı karşısında dünyada bulunuyoruz. Gerçekte hepimiz Allah Tealâ’yı tanıdık ve bildik. Rabbimizin; “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” hitabına “Evet!” dediğimiz halde dünyaya geldikten sonra sözümüzü unutunca bize kitaplar ve peygamberler gönderdi. Ki tövbe edip sözümüze dönelim de kâmil müminler olarak huzuruna çıkalım. Ruhumuzun bilip tanıdığı bu hakikatin sırrına erebilmek için terbiyeye ihtiyaç vardır. Terbiyeden maksat, bilgisizlikten, dünya kötülüklerinden, kötü arkadaşlardan, nefsimizin çirkinliklerinden, içimizde dönüp dolaşan şeytandan, bildiğimiz bilmediğimiz düşmanlardan, fena huylardan kurtulmaktır. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
“Mümin beş güçlük arasındadır. Karşısındaki mümin kendisine haset eder. Münafık buğz eder. Kâfir maddi-manevi savaşır. Şeytan sapıtmaya çalışır. Nefsi sürekli tartışmayla yoldan çıkarmak ister.” İşte bu beş güçlükle baş edebilmek için terbiyeye ihtiyaç vardır.
Bu beş güçlükten nefs, kötü ahlâkın kaynağıdır. Onu sevsek de, kızsak da insan vücuduna konulmuştur. O bütün özellikleriyle birlikte bizdedir, içimizdedir. Çıkartılması mümkün değildir. Islah edilmediğinde kötülüğün anasıdır, haindir, cahildir.
Nefse bir suret verilecek olsa, başı kibir; gözü kendini beğenmişlik; ağzı haset, yalan, gıybet; kulağı nisyan; göğsü kin; karnı şehvet ve bühtan; elleri hainlik ve hırsızlık; ayakları gaflet, ruhu küfür olur. Nefsin aklı yoktur. Cenneti, bu geçici dünyadaki bir saatlik şehvete satıverir.
Şunu da bilmek gerekir ki sıkça söylenen “nefsi öldürmek” sözü mecazî anlamdadır. Gerçekte ölmez, mücahede ve riyazet ile sıfatları değişir, ıslah olur.
Mücahedeyle nefsin özelliklerinde değişme olur fakat nefsin eski haline dönmesi de çok kolaydır. Üç gün dost olup üç yüz gün düşman olmak onun adetidir. Kandırmak sanatı, Allah’ın azametine düşmanlık işi, şeriatı sevmemek aşıdır.
Nefs yeni kesilmiş koyunun derisi gibidir. Nasıl yeni kesilmiş koyunun postundan hemen elbise olmaz, yününden hemen ceket dokunmazsa, onu nasıl tezkiye etmek, sıfatını değiştirmek, tabaklamak, yününü yıkamak, iplik yapmak, boyamak, dokumak ve kumaş haline getirmek lazımsa, nefsi de terbiye etmek gerekir. Böylece sıfatları değişerek olgunlaşmaya yönelir.
Mümine nefsi gibi şeytan da düşmandır. Nefsle şeytan imanımızı gasp etmek için koalisyon kurar. Nefs çoğunluğa sahip iktidar sahibi gibidir. Şeytan dışarıdan kandıran hilekâr gibi davranır. Ama onun düşmanlığı bir noktadan sonra tesirsiz hale gelebilir. Eğer nefs terbiye olursa şeytanın kandırması azalır.
Zikredince şeytan kaçar, fakat nefse İsm-i Azam okusan kaçmaz. Bu yüzden nefsin terbiye edilip nuranî latifelerimizle birleşmesi, ikilikten kurtulması gerekir.
İçimizdeki Düşman
Allah Tealâ, ruhlarımızı yaratırken dünyaya gönderileceğimiz zamanları da tayin etti. Kimin kimden dünyaya geleceği belirlendi. Bizim nasibimize de bu asır düştü ve bu asrın çeşit çeşit karanlığı karşısında dünyada bulunuyoruz. Gerçekte hepimiz Allah Tealâ’yı tanıdık ve bildik. Rabbimizin; “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” hitabına “Evet!” dediğimiz halde dünyaya geldikten sonra sözümüzü unutunca bize kitaplar ve peygamberler gönderdi. Ki tövbe edip sözümüze dönelim de kâmil müminler olarak huzuruna çıkalım. Ruhumuzun bilip tanıdığı bu hakikatin sırrına erebilmek için terbiyeye ihtiyaç vardır. Terbiyeden maksat, bilgisizlikten, dünya kötülüklerinden, kötü arkadaşlardan, nefsimizin çirkinliklerinden, içimizde dönüp dolaşan şeytandan, bildiğimiz bilmediğimiz düşmanlardan, fena huylardan kurtulmaktır. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
“Mümin beş güçlük arasındadır. Karşısındaki mümin kendisine haset eder. Münafık buğz eder. Kâfir maddi-manevi savaşır. Şeytan sapıtmaya çalışır. Nefsi sürekli tartışmayla yoldan çıkarmak ister.” İşte bu beş güçlükle baş edebilmek için terbiyeye ihtiyaç vardır.
Bu beş güçlükten nefs, kötü ahlâkın kaynağıdır. Onu sevsek de, kızsak da insan vücuduna konulmuştur. O bütün özellikleriyle birlikte bizdedir, içimizdedir. Çıkartılması mümkün değildir. Islah edilmediğinde kötülüğün anasıdır, haindir, cahildir.
Nefse bir suret verilecek olsa, başı kibir; gözü kendini beğenmişlik; ağzı haset, yalan, gıybet; kulağı nisyan; göğsü kin; karnı şehvet ve bühtan; elleri hainlik ve hırsızlık; ayakları gaflet, ruhu küfür olur. Nefsin aklı yoktur. Cenneti, bu geçici dünyadaki bir saatlik şehvete satıverir.
Şunu da bilmek gerekir ki sıkça söylenen “nefsi öldürmek” sözü mecazî anlamdadır. Gerçekte ölmez, mücahede ve riyazet ile sıfatları değişir, ıslah olur.
Mücahedeyle nefsin özelliklerinde değişme olur fakat nefsin eski haline dönmesi de çok kolaydır. Üç gün dost olup üç yüz gün düşman olmak onun adetidir. Kandırmak sanatı, Allah’ın azametine düşmanlık işi, şeriatı sevmemek aşıdır.
Nefs yeni kesilmiş koyunun derisi gibidir. Nasıl yeni kesilmiş koyunun postundan hemen elbise olmaz, yününden hemen ceket dokunmazsa, onu nasıl tezkiye etmek, sıfatını değiştirmek, tabaklamak, yününü yıkamak, iplik yapmak, boyamak, dokumak ve kumaş haline getirmek lazımsa, nefsi de terbiye etmek gerekir. Böylece sıfatları değişerek olgunlaşmaya yönelir.
Mümine nefsi gibi şeytan da düşmandır. Nefsle şeytan imanımızı gasp etmek için koalisyon kurar. Nefs çoğunluğa sahip iktidar sahibi gibidir. Şeytan dışarıdan kandıran hilekâr gibi davranır. Ama onun düşmanlığı bir noktadan sonra tesirsiz hale gelebilir. Eğer nefs terbiye olursa şeytanın kandırması azalır.
Zikredince şeytan kaçar, fakat nefse İsm-i Azam okusan kaçmaz. Bu yüzden nefsin terbiye edilip nuranî latifelerimizle birleşmesi, ikilikten kurtulması gerekir.