Yıllar sonra Resûlullah kabrinin yanından geçerken şöyle buyurmuştur: “Hissettiğiniz bu güzel koku, onun kabrinden yayılmaktadır.”
Ubeyde (r.a.), İslamiyet’in ilk yıllarında Müslüman oldu, karşılaştığı bütün güçlüklere sabretti. Hicret emri çıktığında da yurdunu yuvasını bırakarak Medine’ye hicret etti.
Bedir Savaşı’na iştirak eden bu bahtiyar mücahidin bütün arzusu “şehit olmak”tı. İki ordu karşılaştığında, müşriklerden Utbe, Şeybe ve Velid meydana çıkarak çarpışacak yiğit istediler. Karşılarına Ensar’dan üç kişi çıktı. Fakat onlar, “Biz sizi istemiyoruz. Abdülmuttâliboğullarından amcalarımızın oğullarıyla çarpışmak istiyoruz!” diyerek onları reddettiler.
Bunun üzerine Peygamberimiz, “Kalk yâ Ubeyde! Kalk yâ Hamza! Kalk yâ Ali!” buyurdu.
Bu üç yiğit hemen meydana fırladı. Müşrikler onları karşılarında görünce sevindiler. “Evet, siz bizim dengimizsiniz.” dediler ve kıyasıya cenge tutuştular. Hz. Hamza Şeybe’yi, Hz. Ali de Velid’i bir anda tepeledi. Ubeyde (r.a.) ile Utbe ise birbirlerini ayakta duramayacak şekilde yaraladılar. Hz. Hamza ve Hz. Ali hemen Ubeyde’nin yardımına koştular ve Utbe’yi öldürdüler. Ubeyde’yi de (r.a.) kucaklayarak saflarına taşıdılar.
Ubeyde (r.a.) Resûlullah’a, “Yâ Resûlallah, ben şehit değil miyim?” diye sordu.
Peygamberimiz, “Evet, şehitsin.” buyurdu.
Buna çok sevinen Hz. Ubeyde, “Ebû Tâlib sağ olsaydı, söylediği söze, kendisinden ziyade, benim layık olduğumu anlardı.” dedi. Sonra da Ebû Tâlib’in şu beytini okudu:
“Biz, onun çevresinde çoluğumuzu çocuğumuzu unutturacak derecede çarpışıp yerlere serilmedikçe, onu size teslim edeceğimizi mi sanıyorsunuz?!”
Hz. Ubeyde böylece, Resûlullah’a bir zarar gelmemesi için hayatını feda etmiş, şehitlik makamını kazanmıştı. O sırada 63 yaşında bulunuyordu. Safrâ mevkiine defnedildi.
Yıllar sonra Peygamberimiz Ashâbıyla Safrâ mevkiinden geçiyordu. Biri, “Yâ Resûlallah, güzel bir koku duyuyorum, acaba nedir?” diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.m.), “Burada Ebû Muâviye’nin [Ubeyde bin Hâris] kabri vardır. Bu, onun kabrinden yayılan kokudur.” buyurdu. [1]
Allah ondan razı olsun!
[1]Tabakât, 2: 17; 3: 50-52; İstiâb, 2: 444-445.