Medine “Peygamber şehri” olunca mübarekliğe büründüğü gibi, artık “Medine-i Münevvere” olarak yâd edilir oldu. Çünkü Allah’ın rahmeti oraya yağmur gibi yağıyordu. Kısa zaman içinde bu şehirde oturup da iman etmeyen aile hemen hemen kalmamıştı. İşte, ailece Peygamberimizin nurlu halkasına giren bahtiyarlardan birisi de Hz. Evs’in (r.a.) ailesiydi. Peygamberimiz, Hicret’ten sonra Hz. Evs ile Hz. Osman arasında kardeşlik bağı kurmuştu. Ayrıca Hz. Evs, Peygamber şairi Hz. Hassan’ın da (r.a.) kardeşiydi. Hz. Evs ailece Müslüman olunca, küçük oğulları Şeddad da (r.a.) kendisini böyle imanlı bir çevrede buldu. Yaşının küçüklüğünden dolayı Peygamberimizle birlikte cihada katılmadı. Çünkü Bedir Savaşı sırasında henüz 15-16 yaşlarındaydı. Fakat Peygamberimizin saadetli meclisinden ilim ve hikmet dersi almaktan da ayrı kalmadı.
Bir gün onu, Peygamberimiz sıkıntılı bir vaziyette bulmuştu. “Ne oluyor, yâ Şeddad?” diye hatırını sordu:
“Dünya bana dar geliyor, yâ Resûlallah!” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz ona şu müjdeyi vererek teselli etti:
“Üzülme, Şam fetholunacak, Kudüs fetholunacak, sen ve senden sonraki çocuklarından bir cemaat inşallah orada bulunacak.” [1]
“Ebû Ya’lâ” künyesiyle meşhur olan Hz. Şeddad’ın en zevkli ve tatlı anları Peygamberimizle olan saatleriydi. Fırsat buldukça Peygamberimizin sohbetine katılır, ondan duyduğu hadisleri öğrenir, ezberine alırdı. Her yeni öğrendiğini kendi nefsinde tatbik etmeye çalışırdı.
Peygamberimizle olan bir sohbetini şöyle anlatır:
“Bir gün Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) huzurunda bulunuyorduk. Bize baktı ve ‘İçinizde yabancı, yani Ehl-i Kitap’tan birisi var mı?’ diye sordu. Biz de, ‘Hayır, yâ Resûlallah.’ dedik. Bunun üzerine Peygamberimiz kapıyı kapatmamızı söyledi. Sonra bize, ‘Ellerinizi kaldırın ve Lâ ilâhe illallah, deyin.’ buyurdu. Biz bir saat müddetle bu tarzda Kelime-i Tevhid’i söyledik. Sonra Peygamberimiz ellerini indirdi ve şöyle buyurdu: ‘Allah’ım, Sana hamd olsun, beni bu kelimeyle gönderdin, onu bana emrettin, onunla bana cenneti vaat buyurdun... Muhakkak Sen vaadinden dönmezsin.’ Sonra Resûl-i Ekrem, ‘Size müjdeler olsun! Cenâb-ı Hak hepinizi mağfiret buyurdu.’ dedi.” [2]
Bu hadiseyle Pegamberimiz, Kelime-i Tevhid’e devam eden ve Allah’a hakkıyla iman edip inancını yaşayan müminlere de Allah’ın rahmet ve mağfiretini müjdeliyordu.
Hz. Şeddad, Peygamberimizin irtihâlinden sonra, hayatını Kudüs, Şam ve Humus’ta geçirdi. Hadis ve fıkıh sahasında pek çok talebe yetiştirdi, Müslümanları irşat etti. Hz. Ebû’d-Derdâ (r.a.) onun için “Her ümmetin bir fakihi vardır, bu ümmetin fakihi de Şeddad bin Evs’tir.” buyurdu. [3]
Hz. Şeddad, hadis sahasında derin vukuf sahibi bir zattı. Hadisleri anlamak hususunda üstün bir dirayeti vardı. Sahih hadis kitaplarında Hz. Şeddad’ın rivayet ettiği 50 kadar hadis vardır.
Hz. Şeddad, ilmiyle birlikte hilmi ve güzel huyu ile de meşhur bir şahsiyetti. Konuşmaları devamlı tatlı, açık ve nükteli idi. Kimseye kızmaz ve öfkelenmezdi. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) onun meziyetlerini anlatırken, “Şeddad bin Evs anlaşılır ve açık konuşur, öfkeleneceği bir şeyle karşılaştığı zaman da hemen hislerine hâkim olurdu.” [4] demektedir.
Hz. Şeddad’ı tanıyanlar, onun ağzından hiçbir şekilde çirkin ve nahoş bir söz işitmemişlerdi. Ama bir seferinde nasılsa ondan beklemedikleri bir söz duymuşlardı. Yanındakiler, kendisinden böyle bir hareketi beklemediklerini söylediklerinde hemen uyanan Hz. Şeddad şöyle dedi:
“Ben İslam’a girdikten sonra her söylediğim söze dikkat ederek konuşurdum. Yalnız bu söz nasılsa ağzımdan çıktı?! Fakat siz onu aklınızda tutmayın, unutun da, Resûl-i Ekrem’den işittiğim şu sözleri ezberleyin!
“Bir gün Resûlullah (a.s.m.) bana, ‘Yâ Şeddad, insanların altın ve gümüş biriktirdiğini görürsen sen de şu kelimeleri biriktir: Allah’ım, Senden, işlerimde sebat ve sabır ihsan etmeni dilrim. Verdiğin nimetlere şükretmemi ve sana güzel ibadet etmeyi isterim. Allah’ım, bana selim bir kalp, doğru bir dil ihsan et.’ buyurdu.” [5]
Şeddad bin Evs’in takdir edilen en mühim bir ciheti, zühd ve takvada ileri seviyede oluşu ve Allah’tan çok korkması idi. Esed bin Veda’nın (r.a.) anlattığına göre, Hz. Şeddad uyumak için yatağa girdiği zaman tava üzerindeki tane gibi olurdu. Yatakta ayağını uzatmaktan hayâ ederdi. Uzun uzun tefekküre dalar, daha sonra, “Allah’ım, cehennem ateşi benimle uykum arasına gerildi.” der, kalkar, ibadete başlar, çoğu kere sabaha kadar namaz kılardı. [6]
Dünyanın çirkin yüzünü ve insanın heveslerine hitap eden yönlerini tahkir ederek şu hadisi okurdu:
“Akıllı kimse odur ki, nefsini alçak görür, hesaba çeker ve ölümden sonraki hayatı için güzel ameller yapar. Âciz kimse de odur ki, nefsine ve onun kötü arzularına uyar, sonra da Allah’tan mağfiret temenni eder.” [7]
Bereketli ömrünü İslam’ın ulvi hizmeti uğrunda harcayan Hz. Şeddad, Hicret’in 58. senesinde 75 yaşlarındayken Humus’ta vefat etti.
Allah ondan razı olsun!
[1]İsâbe, 2: 140.
[2]Müsned, 4: 124.
[3]Üsdü’l-Gàbe, 2: 388.
[4]İsâbe, 2: 139.
[5]Müsned, 1: 264.
[6]Hilye, 1: 264.
[7]İbni Mâce, Zühd: 131.
[3]Üsdü’l-Gàbe, 2: 388.
[4]İsâbe, 2: 139.
[5]Müsned, 1: 264.
[6]Hilye, 1: 264.
[7]İbni Mâce, Zühd: 131.