Peygamber Efendimizin Yolculukları ve Yolculuk Adabı

Peygamber Efendimizin Yolculukları ve Yolculuk Adabı

İnsan hayatının vazgeçilmez ihtiyaç ve vâkıalarından biri, yapılan yolculuklardır. Bu yolculuklar askerî, ticârî, ilmî maksatlarla olabileceği gibi ibret almak ve sıla-i rahim için de olabilir. Bunun haricinde beşeri hayat îcâbı daha farklı gayelerle de yolculuklar yapılır. Şu kadar var ki yapılan bu yolculukların; dinen “meşrû” olması, belli bir gâyeye mâtuf olması ve Allah ve Resûlü’nün emrine muhalif olmaması gerekmektedir.

Yolculukların esas hedefini, Rabbimiz’in rızası ve O’nun tâlim buyurduğu maksatlar teşkil etmelidir. Yüce Rabbimiz, Zâtı’nın azamet ve kibriyâ nişânelerini müşâhede etmek ve geçmiş nesillerin iyi veya kötü hâllerinden ibret alabilmek için seyr ü sefer yapmayı tavsiye ederek:

“(Resûlüm) de ki: Yeryüzünde dolaşın da (dîni) yalanlayanların âkıbetlerinin nasıl olduğuna bir bakın!” (el-En’âm 6/11)

“(Resûlüm) de ki: Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın (kâinâtı) ilk olarak nasıl yarattığına ve sonra ikinci dirilişi nasıl tekrar ettiğine ibret nazarıyla bir bakın. Şüphesiz Allah, her şeye kâdirdir.” buyurur. (el-Ankebût 29/20)

Kur’ân-ı Kerîm, samimi niyetlerle ve güzel gâyelerle sefere çıkmayı ve seyahati teşvik etmektedir. Bu maksatla seyahat edenleri; tevbe, ibadet, hamd, rükû ve secde edenler, emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münkerde bulunanlar ile birlikte zikrederek müjdelemiş ve övmüştür. (et-Tevbe 9/112) Bu sebeple olmalıdır ki ta Hz. Ömer’den itibaren İslâm âleminde yol ve konaklama tesisleri ciddi olarak ele alınmıştır. Meselâ Kahire’den yola çıkan bir kişi, Bağdat’a gelinceye kadar yanına ne kendisi için azık ne de hayvanı için yem almadan huzurlu ve emniyetli bir şekilde seyahat edebilmiştir.

Seyahat, tasavvufta seyr u sülûkun ikmali için uygulanan bir metoddur. Bu uygulama ile doğup büyüdüğü, âşina olduğu yerlerden ayrılan kişi, dünyada fânî olduğunu hisseder. Ziyâret ettiği yerlerde kendisini kimsenin tanımaması neticesinde, gariplik duygusunu derinden hissetmesi onun maneviyatının ve şahsiyetinin tekâmülüne vesile olur. Zira seyahat etmek, suyun akmak sûretiyle pisliklerden arınması gibi, sâliki dünya bağlarından ve manevi kirlerden temizler.

Müslümanları, vâkıalardan ibret almaları ve daha ziyâde mânevî bir gaye için seyahate teşvik eden İslâm dini, yolculuğun meşakkatine mukâbil dört rekâtlık farz namazları iki rekât kılmak, duruma göre oruç tutmayı ve Cuma namazı kılmayı ihtiyârî hâle getirmek, imkânını zâyi edene zekât alabilme ve kurban kesmeme ruhsatı tanımak gibi bâzı kolaylıklar getirmiştir.

Allah Resûlü, hicret, gaza ve benzeri vesilelerle birçok yolculuklar yapmıştır. Bu yolculuklarında dikkat ettikleri mühim hususlar vardır ki bunlar, ümmeti için de ittiba edilmesi gereken birer örnektir.

YOLCULUĞA HANGİ GÜN ÇIKILIR?

Fahr-i Kâinât Efendimiz, yolculuklarına umûmiyetle perşembe günü çıkardı. Perşembe günü haricinde yolculuğa çıktığı pek nâdir olurdu. (Buhârî, Cihâd, 103; Ebu Dâvûd, Cihâd, 77)

Peygamber Efendimiz’in, yolculuk için bu günü seçmesinin şüphesiz pek çok hikmeti vardır. Zira bu gün, amellerin Allah Teâlâ’ya arzedildiği (Tirmizi, Savm, 43) ve cennet kapılarının açıldığı bir gündür. (Müslim, Birr, 35) Resûlullah, yolculuğu da Allah rızası için yaptığından, bunun bir sâlih amel olarak Rabbine arzedilmesini istemiştir. Dolayısıyla mü’minlerin de bu hassasiyete dikkat etmeleri gerekir.

YOLCULUĞA NE ZAMAN ÇIKILIR?

Yolculuğa erken saatlerde çıkmak, sabahın serinlik ve dinçliğinden istifâde etmek lâzımdır. Nitekim Nebiyy-i Ekrem Efendimiz; “Allâhım! Ümmetimin (sabah) erkenden başladıkları işlerini bereketli kıl!” diye dua eder, gönderdiği seriyye ve orduları sabahleyin erkenden gönderirdi. (Ebu Dâvûd, Cihad, 78) Nitekim meşhur bir atasözümüzde; “Erken kalkan yol alır.” denilmektedir.

İşe erkenden başlamak, sadece yolculuk için değil ilim öğrenmek, ticaret yapmak gibi her türlü hayırlı iş için de pek mühim bir düstûr ve bereket vesilesidir. Mü’minler bu bereket kaynağından istifade etmelidirler. Sahâbeden ticaretle meşgul olan Sahr bin Vedâa el-Gâmidî’nin, ticaret mal ve kervanlarını sabah erkenden yola çıkardığı için malının arttığı ve zengin olduğu bildirilmiştir. (Tirmizî, Büyû’, 6)

YOLCULUĞA ÇIKARKEN OKUNACAK AYET

Resûlullah yolculuğa çıkarken hayvanı üzerine binip iyice yerleşince üç kere tekbir getirir ve:

“Bunu bizim hizmetimize veren Allah’ı tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Şüphesiz biz Rabbimiz’e döneceğiz.” (ez-Zuhruf 43/13-14) âyetini okurdu.

YOLCULUĞA ÇIKARKEN OKUNACAK DUA

Sonra da şöyle dua ederdi:

“Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda Sen’den iyilik ve takvâ, bir de hoşnut olacağın amellere muvaffak kılmanı dileriz. Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağı yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcım, geride kalan çoluk çocuğumun koruyucusu Sen’sin. Ey Allahım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım.

”YOLCULUKTAN DÖNÜCE NE SÖYLENİR?

Efendimiz yolculuktan döndüğünde de aynı sözleri söyler ve şu cümleleri ilâve ederdi:

“Biz yolculuktan dönen, tevbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz’e hamd eden kişileriz.” (Müslim, Hac, 425; Ebû Dâvûd, Cihad, 72)

Bu duada Sevgili Peygamberimiz, yolculuğa çıkan herkesin hissedebileceği müşterek endişe ve kaygıları dile getirerek, bunlar için Yüce Rabbimiz’e nasıl niyaz edileceğini fiilen göstermiştir.

ARABAYA BİNİNCE OKUNACAK DUA

Sevgili Peygamberimiz yolculuğa çıkarken ve binitine binerken şu âyet-i kerîmeyi de okurdu:

“(Bindiğimiz bu vâsıtanın) gitmesi de durması da Allah’ın ismiyledir. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Hûd 11/41)

TEPEYE ÇIKINCA VE DÜZLÜĞE İNİCE NE SÖYLENİR?

Yolculuk esnasında Peygamber Efendimiz, ashabı ile birlikte tepelere çıktıklarında “Allâhüekber” derler, düzlüklere indiklerinde de “sübhânellâh” diye tesbih ederlerdi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 72) Yine hac, umre veya bir gazadan dönerken her yokuş veya yüksek yere çıktığında üç kere “Allâhüekber” der sonra:

“Allâh’tan başka ilâh yoktur, O’nun ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na âittir. O, her şeye gücü yetendir. Biz yolculuktan dönen, tevbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz’e hamd eden kişileriz. Allah verdiği sözü yerine getirdi, kuluna yardım etti ve o toplulukları hezimete uğratıp perişan etti.” buyururdu. (Buhârî, Cihâd, 158; Müslim, Hac, 428)

Ancak Allah Resûlü, yolculukta tekbir getirip tesbihatta bulunurken îtidali muhafaza eder, aşırılıktan sakınır ve ashabına da bunu tavsiye ederdi. Fırsat düştükçe Allah’ın azametini ve O’na saygılı olmayı hatırlatırdı. Bu hususta sahabeden Ebû Musâ el-Eş’arî’nin (r.a.) rivayet ettiği şu hâdise ne kadar ibretlidir:

“Biz bir yolculukta Efendimiz ile birlikte idik. Tepelere çıktıkça «Allâhüekber, Lâ ilâhe illallâh» diye yüksek sesle tekbir ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem; «Ey Müslümanlar! Kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra veya burada olmayan birine seslenmiyorsunuz. Allah dâima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır.» buyurdu.” (Buhârî, Cihâd, 131; Müslim, Zikr, 44)

Peygamber Efendimiz yolculuklarında; “Ey yeryüzü! Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah’tır. Senin ve sendekilerin şerrinden, sende yaratılanların ve üzerinde dolaşıp duranların şerrinden Allah’a sığınırım. Arslanın, büyük yılanın, diğer yılan ve akreplerin şerrinden, burada yaşayanların, doğuran ve doğanların şerrinden Allah’a sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 75) diye duâ ederdi. Ayrıca Efendimiz şerlerden muhafaza etmesi için Allah’a iltica edilmesini tavsiye ederek:

“Kim bir yerde konaklar da sonra:

«Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimeleri (âyet, sıfat ve isimleri)ne sığınırım.» derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar veremez.” buyururdu. (Müslim, Zikir, 54-55)

YOLCULUĞA ÇIKARKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

İnsan yolculuğa yalnız çıkmamaya gayret göstermelidir. “Evvel refîk sümme’t-tarîk; önce arkadaş sonra yolculuk” düstûrundan hareketle kendisine güzel bir yol arkadaşı edinmelidir.

Yolculuk esnasında, tabiî sıkıntıların yanında beklenmedik durumlar da vuku bulabilmektedir. Değişik sebeplerle insanlar yardıma muhtaç olurlar. Kiminin çocuğu hasta olur, kiminin azığı biter, kiminin hayvanı rahatsızlanır, kimisinin de ya arabası ârıza yapar veya benzeri ihtiyaçlar olabilir. Zira “Sefer, Sekar’dan yani cehennemden bir parçadır. (Hatta yazılışlarında bile sadece bir nokta farkı vardır.)”

Zâten Hz. Ali de:

“Eğer Resûlullah’ın «es-Sefer kıt’atün mine’l-azâb (yolculuk azâptan bir parçadır)» (Buhârî, Umre 19) beyânı olmasaydı, ben «es-Sekar kıt’atün mine’s-sefer (Cehennem azabı yolculuktan bir parçadır)» derdim” sözüyle, seferdeki sıkıntının büyüklüğünü anlatmak istemiştir.

O hâlde bu gibi durumlarda Müslüman, muhakkak yanındaki insanlara yardımcı olmalıdır. Bu da yolculukta İslâm’ın emrettiği edeplerden biridir. Ebu Said el-Hudrî (r.a.) anlatıyor:

“Allah Resûlü ile bir yolculukta beraberken devesi üzerinde bir adam çıkageldi. (Yardım talebiyle) sağına soluna bakınmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz:

«Yanında fazla binek hayvanı olan olmayana versin, fazla azığı olan da olmayana versin!» diye hemen hemen her çeşit malı saydı. Öyleki biz, hiçbir malın fazlasında, hiçbirimizin hakkı olmadığı düşüncesine kapıldık.” (Müslim, Lukata, 18)

Câbir’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz bir gazveye çıkacağı zaman:

“Ey Muhâcirler ve Ensâr topluluğu! Malı ve akrabası olmayan kardeşleriniz vardır. Her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi yanına alsın” buyururdu. Aslında bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşe binebileceğimiz bir devemiz vardı. Ben nöbetleşe binmek üzere iki (veya üç) kişi aldım. Benim de ancak onlardan biri kadar deveme binme hakkım vardı. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 34)

Yine Câbir (r.a.), Resûlullah’ın yolculuk esnasında yol arkadaşlarına yardım etmek için arkadan yürüdüğünü, yürümekte güçlük çeken kimseleri terkisine bindirdiğini ve onlara dua ettiğini haber vermektedir. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 94) Bir grupla hareket edilirken en zayıf kişinin seviyesi dikkate alınarak hareket edilmelidir. Zîrâ bir zincirin kuvvetliliği en zayıf halkasıyla ölçülür.

SEFER NE DEMEK?

Yolculuk mânâsına gelen “sefer” kelimesinde açma, ortaya çıkarma mânâları da vardır. Bundan hareketle yolculuklar, insanların karakter ve iç dünyâlarının açığa çıkıp anlaşıldığı en önemli anlardır. Nitekim şu hâdise de bunu açıkça ifâde etmektedir:

Bir adam Hz. Ömer’in huzûrunda birini methetmişti. Hz. Ömer ona:

– O kimseyle herhangi bir ticâretiniz, alış verişiniz oldu mu? dedi.

– Hayır.

– Onunla komşuluk yaptınız mı?

– Hayır.

– Peki beraber yolculuk yaptınız mı?

– Hayır.

Bunun üzerine Hz. Ömer:

– O hâlde siz hiç tanımadığınız birinden bahsediyorsunuz, demiştir.

Özellikle pek meşakkatli ve yorucu olan hac yolculuklarında bu husus daha açık bir şekilde tebellür etmektedir. Çok küçük sebeplerden dolayı büyük kırgınlıklar ve kargaşalar olabilmektedir. Bu, insanın za’fiyetinden ve içinde sakladığı menfîliklere mâni olamamasından kaynaklanmaktadır. Hâlbuki böyle kudsî bir yolculukta gâyet nezâketli, sabırlı ve tahammüllü olmak; kötü sözden, münâkaşadan ve her türlü günahlardan uzak durmak gerekmektedir.

Yolculuktan maksat hâsıl olduğunda, fazla oyalanmadan hemen dönülmelidir. Fahr-i Kâinât Efendimiz, yolculuğun bir çeşit azâp olduğunu, insanı düzenli bir şekilde yiyip içmekten ve uyumaktan alıkoyduğunu belirterek:

“Yolculuğa çıkan biri işini bitirince, evine dönmekte acele etsin!” buyururdu. (Buhârî, Umre, 19; Müslim, İmâre, 179)

Zira insanın üzerinde, başta kendisinin olmak üzere, ailesinin ve çoluk çocuğunun da hakkı vardır. Bir Müslüman, hayatını tanzim ederken, üzerine düşen vazife ve sorumluluklar arasında muvâzeneyi tesis edebilmelidir. Bu da ancak her şeye, layık olduğu hakkını vermekle sağlanabilir.

YOLCULUKTAN NE ZAMAN DÖNÜLÜR?

Resûlullah, uzun bir süre âilesinden ayrı kalan kimsenin, evine gece vakti ansızın gelmesini de yasaklamıştır. (Buhârî, Nikâh, 130; Müslim, İmâre, 183)

Enes bin Mâlik’in (r.a.) bildirdiğine göre Resûlullâh bizzat kendisi de, yolculuktan evine gece değil kuşluk vakti veya akşam üstü dönerdi. (Müslim, İmâre, 180)

Şüphesiz bu edebin pek çok hikmeti, ferdî ve ailevî faydaları vardır. Özellikle haberleşme imkânı olmayan zamanlarda bu hususa dikkat edilmelidir. Zîrâ evdekiler, şeklen ve rûhen kendilerini hazırlama imkân ve fırsatı bulacaklar, eksiklerini tamamlayacaklar ve eve çeki düzen vereceklerdir. Haber verilmişse zaten sürpriz olmayacak ve bir problem doğmayacaktır. Eğer haber vermek mümkün değilse kişi, programını gündüzleyin eve ulaşacak şekilde düzenlemelidir.

YOLCULUKTAN DÖNÜNCE NE YAPILIR?

Ka’b bin Mâlik’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah, bir yolculuktan döndüğü zaman ilk olarak mescide uğrar ve iki rekât namaz kılardı. (Buhârî, Meğâzî, 79)

Bu şekilde bir davranış, pek çok hikmet ve faydayı ihtivâ etmektedir. Öncelikle bu, yolculuğumuzu sağ salim tamamlayıp dönmemizi nasip ettiği için Yüce Rabbimiz’e bir hamd ve şükrân ifadesidir. İkinci olarak, abdest ve namaz insanı her türlü maddî mânevî pisliklerden temizler ve hem bedenen hem de rûhen dinçlik verir. Yolculuk ise kısa mesâfeli bile olsa insanı yorar ve halsiz bırakır. Yoldan döndüğümüzde abdest alıp mescidde kılacağımız iki rekât namaz, bu yorgunluğu atmaya ve ailemizin yanına daha dinç, neşeli ve huzurlu varmamıza vesile olur. Ayrıca eve varmadan biraz bekleme fırsatı bularak, biz yokken meydana gelen ölüm, hastalık vesâire gibi herhangi bir fevkalade durumla alakalı bilgi alma imkânı bulmak ve âniden haberdar olunduğu zaman insanı derinden sarsacak olan bu tür şeylere karşı ruhen hazırlanmak mümkün olacaktır.

Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları
Daha yeni Daha eski