Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh)dan rivâyete göre, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Bir adam kuru bir arazide giderken buluttan: “Filancanın bahçesini sula!” diye bir ses işitti. Sonra o bulut uzaklaşarak suyunu kayalık bir yere boşalttı. Daha sonra suyun tamamı sel yollarından birinden akarak gitti. Adam da suyu takip etmeye başladı. Yolda, bahçesine gelen bu suyun yönünü düzelten bir adamı gördü. Ona:
— İsmin nedir, ey Allah’ın kulu? diye sordu. O da:
— Ben filanım! diye adamın buluttan işittiği ismi söyledi. İsmini soran adama da:
— Peki sen benim adımı niye sordun, ey Allah’ın kulu? dedi. Adam:
— Ben, sana şu suyu getiren buluttan bir ses işitmiştim, senin adını anarak ‘Filancanın bahçesini sula!’ dedi. (Bunun üzerine)
— Peki, sen bahçende ne yapıyorsun? diye sordu. Bahçenin sahibi:
— Madem öyle, söyleyeyim. Ben bu bahçeden çıkan mahsule bakarım. Onun üçte birini sadaka olarak veririm. Üçte birini de ben ve ailem yeriz. Geri kalan üçte birini ise bahçeye iade ederim.” şeklinde cevap verdi.» (Sahîh-i Müslim, Kitâbü’z-Zühd, No:2984)
Vâriyeti Mevlâ Te‘ala’nın Rızasına Uygun Şekilde Değerlendirmek
Şüphesiz bu kâinat Allah Te‘âlâ’nın mülküdür. Onu yaratan ve üzerinde gerçek tasarrufa sahip olan da yalnızca Mevlâ Te‘âlâ’dır. Kul, yaratanın kanunlarında istikamet ettikçe Allah Te‘âlâ da diğer varlıkları onun hizmetine seferber eder.
Hadîs-i şerîfte geçen bahçe sahibi, Rabbinin, kendisine verdiği nimeti güzel bir şekilde değerlendirip; bir kısmını sadakada, bir kısmını yine üzerine vacip olan ehline infakta, bir kısmını da bahçenin korumasında kullanıyor. Mevlâ Te‘âlâ da onun bu ameline karşılık meleklerin vasıtasıyla kendisine bereketli yağmurlar gönderiyor.
Nakletmiş olduğumuz hadîs-i şerîf sadaka vermenin yoksullara ve yolculara ihsanda bulunmanın ve insanın kendi elinin emeğinden yiyip çoluk çocuğuna da ondan yedirmenin fazîletine delildir.