1- Ebû Hüreyre (r.a) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu:
“İman yetmiş veya altmış küsur şûbeden ibarettir. Bunların en üstünü «Lâ ilâhe illallâh» demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ/utanmak da imandan bir şûbedir.” (Müslim, Îmân 58. Ayrıca bkz. Buhârî, Îmân, 3; Ebû Dâvûd, Sünnet, 14; Nesâî, Îmân, 16; Tirmizî, Birr, 80; Îmân, 16; İbn-i Mâce, Mukaddime, 9)
2- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Ey Müslüman hanımlar! Hiçbir hanım, komşusuna bir şeyler vermeyi küçük gör(üp vermemezlik et)mesin. Bu bir koyun paçası bile olsa!..” (Buhârî, Hibe, 1; Edeb, 30; Müslim, Zekât, 90. Ayrıca bkz. Tirmizî, Velâ, 6)
3- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“İnsanların her bir eklemi için her gün bir sadaka gerekir. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmek veya yükünü bineğine yükleyivermek sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken atılan her adım bir sadakadır. Yol gösterivermek de bir sadakadır.” (Buhârî, Cihâd, 72. Ayrıca bkz. Müslim, Zekât, 56; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 12; Edeb, 160)
4- Ebû Zer’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Her gün her bir eklem ve kemiğiniz için bir sadaka gerekir. Her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tehlil (Lâ ilâhe illallâh demek) sadakadır, her tekbir sadakadır, iyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rekât (Duhâ) namazı, bütün bunları karşılar.” (Müslim, Müsâfirîn, 84; Zekât, 56. Ayrıca bkz. Buhârî, Sulh, 11; Cihâd, 72; 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 12; Edeb, 160)
5- Câbir (r.a) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu:
“Bir Müslüman herhangi bir ağaç veya bitki dikerse, ondan yenilen şey kendisi için sadakadır, ondan çalınan şey kendisi için sadakadır, yabânî hayvanların yediği şeyler sadakadır, kuşların yedikleri sadakadır, bir kişinin ondan alıp eksilttiği şey de kendisi için sadakadır.” (Müslim, Müsâkât, 7)
6- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Bir adam yolda yürürken, yol üzerinde bir diken dalı gördü ve onu kenara aldı. Bu sebeple Allah ondan râzı olarak karşılığını verdi ve günahlarını affetti.” (Buhârî, Ezân, 32; Mezâlim, 28; Müslim, Birr, 127; İmâre, 164)
7- Ebû Mûsâ el-Eş’arî’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah:
“–Her Müslümanın sadaka verip iyilikte bulunması gerekir” buyurdu. Ashâb-ı Kirâm:
“–Yâ Nebiyyallah! Sadaka verecek bir şey bulamayan kişinin ne yapması lâzımdır?” diye sordular. Resûlullah:
“–Çalışıp elinin emeğiyle kazanır, hem kendisine faydalı olur, hem de ta-sadduk eder” buyurdu.
“–Buna gücü yetmeyen ne yapmalı?” dediler.
“–Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder” buyurdu.
“–Buna da gücü yetmezse?” dediler.
“–İyilik yapar ve kötülükten uzak durur. Bu da onun için sadakadır!” buyurdu. (Buhârî, Zekât, 30; Edeb, 33; Müslim, Zekât, 55)
8- Ebû Zer (r.a) der ki: Nebiyy-i Ekrem bana şöyle buyurdu:
“Din kardeşini güler yüzle karşılamak şeklinde bile olsa, sakın hiçbir iyiliği küçük görme!” (Müslim, Birr, 144. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Libâs, 24; Tirmizî, Et’ime, 30)
HADİSLERİN AÇIKLAMASI
Ebedî saâdete nâil olmaları için, kullarına küçük büyük demeden devamlı hayır yapmalarını emreden Cenâb-ı Hak, nihâyetsiz lûtfunun bir eseri olarak, onlara hayır yapma ve sevap kazanma yollarını son derece kolaylaştırmıştır. Birinci hadisimizde görüldüğü üzere, en büyükten en küçüğüne kadar pek çok hayır çeşidi mevcuttur. Her seviyeden insanın yapabileceği bir iyilik, muhakkak vardır. Yol üzerinde gelip geçenlere eziyet veren bir taşı kenara almak gibi insanların dikkate almadığı basit davranışlar bile, iyilik olarak kabul edilmekte ve mü’minlere sevap kazandırmaktadır.
Diğer taraftan az veya çok bütün iyilikler imanla alâkalıdır. Allah’a iman ve O’nun rızâsını kazanma düşüncesi olmaksızın, sıhhatli ve esaslı bir iyilik yapmak mümkün değildir. Bu niyetle hareket edildiğinde ise, kişinin ibadetle hiç alâkası yokmuş gibi görülen duyguları, sözleri ve fiilleri bile hayır ve iyilik dâiresine girer. İyilik duygularının devamlılığı, Allah’a ve âhirete iman etmeye bağlıdır. Zira Allah’a ve âhiret gününe iman, kişiye yaptığı iyilik ve hayırlardan mânevî bir lezzet almasını sağlayarak onu devamlı hayır işlemeye sevkeder.
İMAN NEDİR?
Nitekim Resûlullah, “İman nedir?” diye soran sahâbîsine:
“–Yaptığın iyilik seni sevindiriyor, kötülük de üzüyorsa sen mü’minsin!” buyurmuştur. (Ahmed, V, 252, 255; Heysemî, I, 86)
Peygamber Efendimiz’in bu sözü, İslâm’daki iyilik ve hayır idealinin ne kadar köklü ve ihâta edici olduğunu göstermeye kâfîdir.
Nitekim Resûlullah, “İman nedir?” diye soran sahâbîsine:
“–Yaptığın iyilik seni sevindiriyor, kötülük de üzüyorsa sen mü’minsin!” buyurmuştur. (Ahmed, V, 252, 255; Heysemî, I, 86)
Peygamber Efendimiz’in bu sözü, İslâm’daki iyilik ve hayır idealinin ne kadar köklü ve ihâta edici olduğunu göstermeye kâfîdir.
HİÇBİR İYİLİĞİ KÜÇÜMSEME
İkinci hadisimizde Resûlullah, hiçbir iyiliği küçümsemeden yapmaya gayret etmek gerektiğini söylemiş ve bu esâsın iyice anlaşılması için bir misâl vermiştir: Müslümanlar, bir koyun paçası ikrâm etmek şeklinde bile olsa iyilikten geri durmamalıdır. Başta kadınlar olmak üzere, bütün Müslümanlar, tembelliği, cimriliği ve gösterişi bir tarafa bırakarak, ellerinden geldiğince hayır işleme gayreti içinde bulunmalıdırlar. Zira, Allah Resûlü şöyle buyurmaktadır:
“Biriniz, yapacağı en küçük iyiliği dahî asla hakir görmesin! Yapacak hiçbir şey bulamazsa kardeşini güler yüzle karşılasın! Eğer et satın alır ya da bir tencere yemek pişirirsen, suyunu biraz fazla koyup, ondan komşuna da bir miktar ikram et!” (Tirmizî, Et’ıme, 30/1833)
HER NİMET ŞÜKRÜ GEREKTİRİR
Üçüncü hadisimizde, hayır yapmanın insan için lüzumlu olduğuna, kişinin Allah’ın lûtfettiği her bir nimetin şükrünü, iyilik ve hayır yapmak sûretiyle ödemesi gerektiğine işaret edilmiştir. İnsan, vücudundaki her bir eklem ve kemiğe sıhhat bahşettiği için hergün Allah’a şükretmek, bunu da sadaka, iyilik ve hayır sûretinde göstermek mecbûriyetindedir. Çünkü, her nimetin bir külfeti vardır ve her nimet şükrü gerektirir. Sağlık ise, her şeyin başıdır ve büyük bir devlettir. Bunun şükrünü edâ etmek ise hiç de zor değildir. Cenâb-ı Hak, bineğine binmek isteyene yardım etmeyi, yükünü bineğine yükleyivermeyi, güzel bir söz söylemeyi, namaz için mescide giderken atılan her bir adımı, yabancı bir insana yol gösterivermeyi, iyilik ve sadaka kabul etmiştir.
Diğer rivâyette bunlara, “iki kişi arasında adâletle hükmetmek” ve “gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermek” de ilâve edilmiştir. (Buhârî, Sulh, 11; Cihâd, 72, 128; Müslim, Zekât, 56)
Bütün bunlar, hemen herkesin yapabileceği kolay işlerdendir. Ancak samîmî bir niyetle yapıldıklarında insana Allah’ın rızâsını kazandırırlar.
İYİLİK VE HAYIR İŞLEMENİN KOLAY YOLLARI
Dördüncü hadisimiz, Allah’ı hoşnut edecek iyilik ve hayırları işlemenin daha kolay yollarını göstermektedir. Resûlullah, “Sübhânellâh”, “Elhamdülillâh”, “Lâ ilâhe illallâh” ve “Allâhu ekber” diye yapılan her bir zikrin sadaka ol-duğunu haber vermektedir. Yani, sadaka ve hayır için mutlaka bir mal vermek gerekmez. Malı olmayan fakir kimseler, elleri, dilleri ve tebessümleriyle pek çok hayır işleyebilirler. Ancak malı ve imkânı olan kimseler, sadece bunlarla mesûliyetten kurtulamaz. Zira herkes, kendisine verilen nimetler nisbetinde mes’ûl tutulacaktır.
Bunların yanında iyiliği tavsiye etmek, kötülükten sakındırmak da sadaka olarak kabul edilmiştir. İnsanın yaptığı farz ve nâfile ibadetler, Cuma namazı, hutbeyi dinlemek, Ramazan-ı Şerif’i değerlendirmek… hep iyilik ve hayır cümlesindendir. Bütün bu iyilik ve hayırlar, hem mü’minlerin derecelerini artırmakta, hem de işledikleri küçük günahlara keffâret olmaktadır.
İkinci hadisimizde Resûlullah, hiçbir iyiliği küçümsemeden yapmaya gayret etmek gerektiğini söylemiş ve bu esâsın iyice anlaşılması için bir misâl vermiştir: Müslümanlar, bir koyun paçası ikrâm etmek şeklinde bile olsa iyilikten geri durmamalıdır. Başta kadınlar olmak üzere, bütün Müslümanlar, tembelliği, cimriliği ve gösterişi bir tarafa bırakarak, ellerinden geldiğince hayır işleme gayreti içinde bulunmalıdırlar. Zira, Allah Resûlü şöyle buyurmaktadır:
“Biriniz, yapacağı en küçük iyiliği dahî asla hakir görmesin! Yapacak hiçbir şey bulamazsa kardeşini güler yüzle karşılasın! Eğer et satın alır ya da bir tencere yemek pişirirsen, suyunu biraz fazla koyup, ondan komşuna da bir miktar ikram et!” (Tirmizî, Et’ıme, 30/1833)
HER NİMET ŞÜKRÜ GEREKTİRİR
Üçüncü hadisimizde, hayır yapmanın insan için lüzumlu olduğuna, kişinin Allah’ın lûtfettiği her bir nimetin şükrünü, iyilik ve hayır yapmak sûretiyle ödemesi gerektiğine işaret edilmiştir. İnsan, vücudundaki her bir eklem ve kemiğe sıhhat bahşettiği için hergün Allah’a şükretmek, bunu da sadaka, iyilik ve hayır sûretinde göstermek mecbûriyetindedir. Çünkü, her nimetin bir külfeti vardır ve her nimet şükrü gerektirir. Sağlık ise, her şeyin başıdır ve büyük bir devlettir. Bunun şükrünü edâ etmek ise hiç de zor değildir. Cenâb-ı Hak, bineğine binmek isteyene yardım etmeyi, yükünü bineğine yükleyivermeyi, güzel bir söz söylemeyi, namaz için mescide giderken atılan her bir adımı, yabancı bir insana yol gösterivermeyi, iyilik ve sadaka kabul etmiştir.
Diğer rivâyette bunlara, “iki kişi arasında adâletle hükmetmek” ve “gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermek” de ilâve edilmiştir. (Buhârî, Sulh, 11; Cihâd, 72, 128; Müslim, Zekât, 56)
Bütün bunlar, hemen herkesin yapabileceği kolay işlerdendir. Ancak samîmî bir niyetle yapıldıklarında insana Allah’ın rızâsını kazandırırlar.
İYİLİK VE HAYIR İŞLEMENİN KOLAY YOLLARI
Dördüncü hadisimiz, Allah’ı hoşnut edecek iyilik ve hayırları işlemenin daha kolay yollarını göstermektedir. Resûlullah, “Sübhânellâh”, “Elhamdülillâh”, “Lâ ilâhe illallâh” ve “Allâhu ekber” diye yapılan her bir zikrin sadaka ol-duğunu haber vermektedir. Yani, sadaka ve hayır için mutlaka bir mal vermek gerekmez. Malı olmayan fakir kimseler, elleri, dilleri ve tebessümleriyle pek çok hayır işleyebilirler. Ancak malı ve imkânı olan kimseler, sadece bunlarla mesûliyetten kurtulamaz. Zira herkes, kendisine verilen nimetler nisbetinde mes’ûl tutulacaktır.
Bunların yanında iyiliği tavsiye etmek, kötülükten sakındırmak da sadaka olarak kabul edilmiştir. İnsanın yaptığı farz ve nâfile ibadetler, Cuma namazı, hutbeyi dinlemek, Ramazan-ı Şerif’i değerlendirmek… hep iyilik ve hayır cümlesindendir. Bütün bu iyilik ve hayırlar, hem mü’minlerin derecelerini artırmakta, hem de işledikleri küçük günahlara keffâret olmaktadır.
İHLASLA YAPILAN HAYRIN SEVABI
Beşinci hadisimizde, ihlâsla yapılan ufacık bir hayrın bile ne kadar bereketli bir sevap kapısı olduğu haber verilmektedir. Bir Müslümanın diktiği ağaç veya ektiği ekinden insanların ve kurdun-kuşun yediği, çoluk çocuğun aldığı ve kesilip kırılmak sûretiyle eksiltilen her şey, mahsulden istifâde edildiği sürece, o Müslüman için ayrı ayrı sadaka sayılmaktadır. O ağaç ve ekinden tohum yapılarak yeni mahsuller üretildikçe, bunlar da aynı hükme dahil olmakta ve sadaka hükmü böylece devam edip gitmektedir.
Yani, hayır sahibi bir mü’minin üzülmesi için hiçbir sebep yoktur. Allah malına bereket verir artırırsa onlardan infak eder ve sevap kazanır; malını herhangi bir zarara uğratıp telef ederse bu da onun için sadaka sayılır, yine ecir kazanır. O hâlde mü’min, elinden geldiğince hayır yapmalıdır. İyilik yapıp denize atmalı ve onun hiçbir zaman zâyî olmayacağına gönülden inanmalıdır.
Resûlullah beyan etmeden evvel, insanlar, hayvanlara iyilik yapılabileceğini dahî bilmiyorlardı. Allah Resûlü, insanlığa bütün güzellikleri öğrettiği gibi, diğer canlılara, bitkilere ve hattâ cemâdâta iyilik yapmayı da öğretmiştir.
Bir gün Resûlullah şöyle buyurmuştu:
“Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı. Bir kuyu buldu ve içine indi; su alıp dışarı çıktı. Bir de ne görsün, bir köpek, dili bir karış dışarıda soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalayıp duruyordu. Adam kendi kendine; «Bu köpek de tıpkı benim gibi pek susamış!» deyip hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurdu ve ağzına alarak yukarı çıkıp köpeği suladı. Onun bu hareketinden Allah Teâlâ râzı oldu ve adamın günahlarını affetti.”
Ashâb-ı Kirâm hayretle:
“–Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim için hayvanlardan dolayı da sevap var mı?” diye sordular. Resûlullah:
“–Her canlı sebebiyle sevap vardır!” buyurdu. (Buhârî, Müsâkât, 9; Mezâlim, 23; Edeb, 27; Müslim, Selâm, 153; Ebû Dâvûd, Cihâd, 44; İbn-i Mâce, Edeb, 8)
Altıncı hadisimizde, yoldaki bir diken dalını kenara çekivermek gibi küçük görülen hayırların bile nasıl büyük mükâfâtlar kazandırdığı ifade edilmektedir. En büyük mükâfât, Allah’ın rızâsına nâil olabilmektir. Cenâb-ı Hak da kullarına zarar verecek bir şeyin yolun kenârına çekilmesinden son derece memnûn kalmaktadır. Bunu, şu rivâyette de görmek mümkündür:
Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
“Adamın biri, yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve «Allah’a yemin ederim ki, bunu Müslümanları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım» dedi (kaldırdı ve) bu yüzden cennete konuldu.” (Müslim, Birr, 128)
Beşinci hadisimizde, ihlâsla yapılan ufacık bir hayrın bile ne kadar bereketli bir sevap kapısı olduğu haber verilmektedir. Bir Müslümanın diktiği ağaç veya ektiği ekinden insanların ve kurdun-kuşun yediği, çoluk çocuğun aldığı ve kesilip kırılmak sûretiyle eksiltilen her şey, mahsulden istifâde edildiği sürece, o Müslüman için ayrı ayrı sadaka sayılmaktadır. O ağaç ve ekinden tohum yapılarak yeni mahsuller üretildikçe, bunlar da aynı hükme dahil olmakta ve sadaka hükmü böylece devam edip gitmektedir.
Yani, hayır sahibi bir mü’minin üzülmesi için hiçbir sebep yoktur. Allah malına bereket verir artırırsa onlardan infak eder ve sevap kazanır; malını herhangi bir zarara uğratıp telef ederse bu da onun için sadaka sayılır, yine ecir kazanır. O hâlde mü’min, elinden geldiğince hayır yapmalıdır. İyilik yapıp denize atmalı ve onun hiçbir zaman zâyî olmayacağına gönülden inanmalıdır.
Resûlullah beyan etmeden evvel, insanlar, hayvanlara iyilik yapılabileceğini dahî bilmiyorlardı. Allah Resûlü, insanlığa bütün güzellikleri öğrettiği gibi, diğer canlılara, bitkilere ve hattâ cemâdâta iyilik yapmayı da öğretmiştir.
Bir gün Resûlullah şöyle buyurmuştu:
“Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı. Bir kuyu buldu ve içine indi; su alıp dışarı çıktı. Bir de ne görsün, bir köpek, dili bir karış dışarıda soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalayıp duruyordu. Adam kendi kendine; «Bu köpek de tıpkı benim gibi pek susamış!» deyip hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurdu ve ağzına alarak yukarı çıkıp köpeği suladı. Onun bu hareketinden Allah Teâlâ râzı oldu ve adamın günahlarını affetti.”
Ashâb-ı Kirâm hayretle:
“–Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim için hayvanlardan dolayı da sevap var mı?” diye sordular. Resûlullah:
“–Her canlı sebebiyle sevap vardır!” buyurdu. (Buhârî, Müsâkât, 9; Mezâlim, 23; Edeb, 27; Müslim, Selâm, 153; Ebû Dâvûd, Cihâd, 44; İbn-i Mâce, Edeb, 8)
Altıncı hadisimizde, yoldaki bir diken dalını kenara çekivermek gibi küçük görülen hayırların bile nasıl büyük mükâfâtlar kazandırdığı ifade edilmektedir. En büyük mükâfât, Allah’ın rızâsına nâil olabilmektir. Cenâb-ı Hak da kullarına zarar verecek bir şeyin yolun kenârına çekilmesinden son derece memnûn kalmaktadır. Bunu, şu rivâyette de görmek mümkündür:
Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
“Adamın biri, yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve «Allah’a yemin ederim ki, bunu Müslümanları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım» dedi (kaldırdı ve) bu yüzden cennete konuldu.” (Müslim, Birr, 128)
CENNETE GİRMEYE VESİLE OLACAK AMEL
Yedinci hadisimizde, iyilik ve hayırdan uzak kalmak için hiçbir mâzeretin olmadığı görülmektedir. Sadaka verecek bir şey bulamayan kimse, Ashâb-ı Kiram gibi sırtında yük taşır, iki avuç yiyecek kazanarak birisini âilesine bırakır, diğerini de tasadduk eder. Bunu yapamazsa akıl, söz ve bilek kuvvetini kullanarak darda kalan birine yardım eder. Onu da yapamazsa, insanlara güzel muâmele eder ve kötülük yapmaktan geri durur. Mü’minin kimseyi incitmeme gayreti içinde bulunması da kendisi için bir hayır ve iyiliktir.
Berâ bin Âzib (r.a) şöyle anlatır:
“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e bir bedevî gelerek:
«–Ey Allah’ın Resûlü, bana, cennete girmeme vesile olacak bir amel öğretiver» dedi. Allah Resûlü:
«–Sözü kısa söyledin ama çok mühim ve büyük bir şey istedin. Bir canı âzâd et ve köleyi hürriyetine kavuştur» buyurdu. Sahâbî:
«–Yâ Resûlullah, ikisi de aynı şey değil mi?» diye sordu. Allah Resûlü:
«–Hayır. Bir canı âzâd etmek (ıtku’n-neseme), tek başına senin bir köleyi âzâd etmendir. Köleyi hürriyetine kavuşturmak (fekkü rakabe) ise onun kölelikten kurtulması için çalışıp gayret göstermen ve anlaşmalı köle ücretini ödeyebilsin diye ona maddî yardımda bulunmandır» diye cevap verdikten sonra mübarek sözlerine şöyle devam etti:
«Sonra sütlü bir hayvanı istifade etmeleri için fakir bir âileye ödünç ver ve seninle bağını koparan akrabaya iyilik edip sıla-i rahimde bulun. Bunlara gücün yetmezse açı doyur, susuz olana su ver, mârufu emret ve münkerden nehyet. Bunlara da gücün yetmezse dilini tut, sadece hayır konuş!».” (Ahmed, IV, 299; İbn Hibbân, Sahîh, II, 97/374; Hâkim, II, 236/2861)
Resûlullah, hiçbir iyilik yapamayan insanlara, Müslüman kardeşlerine güler yüz göstermek sûretiyle de olsa hayır işlemelerini tavsiye etmektedir. Yani iyilikten geri kalmak için hiçbir mâzeret söz konusu değildir. Can bedenden çıkmadığı müddetçe, her insan güler yüz gösterebilir. Bunu yapamayacak insan yoktur. Dolayısıyla Müslümanlar, hiçbir imkân bulamasalar bile, din kardeşlerine güler yüz göstermek sûretiyle hayır yapabilirler.
Allah Resûlü diğer bir rivâyette şöyle buyurur:
“Her iyilik bir sadakadır. Kardeşini güler yüzle karşılaman ve kovandan kardeşinin kabına su boşaltman bile iyilikten sayılır.” (Tirmizî, Birr, 45/1970)
Demek ki, iyi niyet ve ihlâs olduğu sürece, mü’minin her sözü ve her hareketi sadaka ve hayırdır. Bu durum, Allah’ın çok büyük bir lûtfudur.
O hâlde, bir Müslüman hiçbir günahı küçük görmediği gibi, hiçbir iyiliği de küçük görmemelidir. Zira, küçümsenerek ihmal edilen iyilik ve hayırlar, sonuçta büyük kayıplara sebep olmaktadır. Müslüman, samîmî bir niyetle hareket ederek bütün söz ve davranışlarını iyilik ve hayra çevirmelidir.
Yedinci hadisimizde, iyilik ve hayırdan uzak kalmak için hiçbir mâzeretin olmadığı görülmektedir. Sadaka verecek bir şey bulamayan kimse, Ashâb-ı Kiram gibi sırtında yük taşır, iki avuç yiyecek kazanarak birisini âilesine bırakır, diğerini de tasadduk eder. Bunu yapamazsa akıl, söz ve bilek kuvvetini kullanarak darda kalan birine yardım eder. Onu da yapamazsa, insanlara güzel muâmele eder ve kötülük yapmaktan geri durur. Mü’minin kimseyi incitmeme gayreti içinde bulunması da kendisi için bir hayır ve iyiliktir.
Berâ bin Âzib (r.a) şöyle anlatır:
“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e bir bedevî gelerek:
«–Ey Allah’ın Resûlü, bana, cennete girmeme vesile olacak bir amel öğretiver» dedi. Allah Resûlü:
«–Sözü kısa söyledin ama çok mühim ve büyük bir şey istedin. Bir canı âzâd et ve köleyi hürriyetine kavuştur» buyurdu. Sahâbî:
«–Yâ Resûlullah, ikisi de aynı şey değil mi?» diye sordu. Allah Resûlü:
«–Hayır. Bir canı âzâd etmek (ıtku’n-neseme), tek başına senin bir köleyi âzâd etmendir. Köleyi hürriyetine kavuşturmak (fekkü rakabe) ise onun kölelikten kurtulması için çalışıp gayret göstermen ve anlaşmalı köle ücretini ödeyebilsin diye ona maddî yardımda bulunmandır» diye cevap verdikten sonra mübarek sözlerine şöyle devam etti:
«Sonra sütlü bir hayvanı istifade etmeleri için fakir bir âileye ödünç ver ve seninle bağını koparan akrabaya iyilik edip sıla-i rahimde bulun. Bunlara gücün yetmezse açı doyur, susuz olana su ver, mârufu emret ve münkerden nehyet. Bunlara da gücün yetmezse dilini tut, sadece hayır konuş!».” (Ahmed, IV, 299; İbn Hibbân, Sahîh, II, 97/374; Hâkim, II, 236/2861)
Resûlullah, hiçbir iyilik yapamayan insanlara, Müslüman kardeşlerine güler yüz göstermek sûretiyle de olsa hayır işlemelerini tavsiye etmektedir. Yani iyilikten geri kalmak için hiçbir mâzeret söz konusu değildir. Can bedenden çıkmadığı müddetçe, her insan güler yüz gösterebilir. Bunu yapamayacak insan yoktur. Dolayısıyla Müslümanlar, hiçbir imkân bulamasalar bile, din kardeşlerine güler yüz göstermek sûretiyle hayır yapabilirler.
Allah Resûlü diğer bir rivâyette şöyle buyurur:
“Her iyilik bir sadakadır. Kardeşini güler yüzle karşılaman ve kovandan kardeşinin kabına su boşaltman bile iyilikten sayılır.” (Tirmizî, Birr, 45/1970)
Demek ki, iyi niyet ve ihlâs olduğu sürece, mü’minin her sözü ve her hareketi sadaka ve hayırdır. Bu durum, Allah’ın çok büyük bir lûtfudur.
O hâlde, bir Müslüman hiçbir günahı küçük görmediği gibi, hiçbir iyiliği de küçük görmemelidir. Zira, küçümsenerek ihmal edilen iyilik ve hayırlar, sonuçta büyük kayıplara sebep olmaktadır. Müslüman, samîmî bir niyetle hareket ederek bütün söz ve davranışlarını iyilik ve hayra çevirmelidir.
Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları