İslamiyet’in tebliğinden sonra aileler ikiye ayrıldı. Bir kısmı Peygamberimize ve onun Rabb’inden getirdiği hakikatlere iman etme saadetini kazanırken, bir kısmı da batıl inançlarında körü körüne ısrara devam ediyordu. İşte, kardeşleri Hâlid ve Amr (r.a.) İslamiyet’le müşerref olduğu hâlde, putperestlik üzere kalmakta ısrar edenlerden birisi de Eban bin Sâid idi. Kardeşlerinin Müslüman olmasını bir türlü hazmedemiyor, “Keşke Zarîbe’de ölmüş olsaydım da, Amr ile Hâlid’in dine iftira ettiğini görmeseydim!” mealinde şiirler söylüyordu. Bedir Savaşı’nda müşriklerin safında yer almıştı.
Eban tüccardı. Ticaret maksadıyla Şam’a gidip gelirdi. Bir defasında Şam’da bir rahiple karşılaştı. Tanıştılar. Rahip onun Kureyş kabilesinden olduğunu duyunca memleketinde yeni bir haberin olup olmadığını sordu.
Eban, “Bir adam çıktı. Kendisinin Resûlullah olduğunu, Mûsâ ve İsâ’ya gelenin kendisine de geldiğini söylüyor.” dedi.
Rahibin yüzü birdenbire değişti. Zaten böyle bir haber bekliyordu. Kitaplarında bu kabileden bir peygamber çıkacağını, Hz. Mûsâ ve İsâ’nın yolunu takip edeceğini okumuştu. Sonra da çıkan zatın ismini sordu. Eban “Muhammed” deyince rahibin heyecanı bir kat daha arttı. Çıkacak olan son peygamberin, kitaplarda okuduğu bazı sıfatlarından bahsetti. Eban da heyecanlanmıştı. “Bu saydığın sıfatların hepsi onda var.” diyebildi. Rahip sevinçliydi. Şimdiye kadar beklediği peygamber nihayet çıkmıştı. Fakat yanına gitmek için imkânı yoktu. Peygamber’in Arap âleminin iktidarını ele geçirdikten sonra onun dininin bütün dünyaya yayılacağını haber verdi. Sonra Resûlullah’a selam götürmesi için ricada bulundu.
Eban, Medine’ye döndüğünde artık değişmişti. Kalbinde iman ateşi yanmaya başlamıştı. Bu arada Peygamberimiz, Umre Seferi için Medine’den ayrılmış, Mekke’ye hareket etmişti. Fakat müşrikler onları Mekke’ye sokmamaya kararlıydılar. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.), Hz. Osman’ı Mekke’ye elçi olarak gönderdi. Eban bin Sâid, Hz. Osman’ı karşıladı. “Hoş geldin. Hiç çekinmeden dilediğini yap.” dedi. Onu himayesine aldı. Hz. Osman da emniyet içerisinde elçilik vazifesini yerine getirdi.
Eban, Hudeybiye Sulhü’nden sonra daha fazla bekleyemedi. Hayber’in fethinden önce Müslüman oldu. Peygamberimiz onu Necid taraflarına bir vazife için gönderdi. Hz. Eban bu vazifede muvaffak oldu. Fakat vazifede olduğu için Hayber Savaşı’na katılamamıştı. Bunun üzüntüsünü yaşıyordu. Peygamberimiz bu savaşa katılmış gibi Hz. Eban’a Hayber ganimetinden hisse verdi.
Daha sonra da Bahreyn’e zekât ve sadakaları toplamak üzere gönderdi. Eban (r.a.), Resûlullah’ın vefatına kadar bu vazifede kaldı. Peygamberimizin kendisine tevdi ettiği görevi layıkıyla yerine getirdi.
Sonraları Hz. Ebû Bekir, onu aynı vazifesinde bırakmak istedi. Hz. Eban, “Resûlullah’tan başka kimsenin teklifini kabul etmem!” dediyse de Hz. Ebû Bekir’in ısrarı üzerine vazifesine devam etti.
Hz. Eban’ın Ecnadin Savaşı’na katıldığı ve bu muharebede şehit edildiği rivayet edilmektedir.
Allah ondan razı olsun![1]
[1]Üsdü’l-Gàbe, 1: 35-37.