Hz. Zinnîre bir köleydi. Peygamberimizin insanları İslamiyet’e davet ettiğini duydu. Resûlullah’a iman eden birkaç kişinin işkenceler altında inim inim inletildiğine şahit olmuştu. Bütün bu baskı ve işkencelere rağmen, iman nuru gönlün aydınlatmaya başladı. Karşılaşacağı zorlukları peşinen kabul ederek Müslüman oldu. Böylece maddeten köle olmakla beraber, manen esaretten kurtuluyordu.
Zinnîre’nin (r.anha) efendisi katı yürekli bir İslam düşmanıydı. Onun Müslüman olduğunu duyar duymaz küplere bindi. Ne yapıp etmeli, onu dininden vazgeçirmeliydi. Hemen harekete geçti. Onu akla hayale gelmedik işkencelere maruz bıraktı. Bununla Zinnîre’yi (r.anha) putlara geri çevireceğini zannediyordu. Fakat bütün işkencelere rağmen Zinnîre imanında sebat ediyordu. İnsan bir defa hakikati elde etmeye görsündü, ele geçirdikten sonra bir daha ondan vazgeçer miydi?
Hz. Zinnîre’nin bu sebatı, efendisini deli ediyordu. Kendisi başa çıkamayınca, Müslümanlara sıkıntı vermekten, eziyet etmekten zevk alan Ebû Cehil’e de haber gönderdi. Bu, Ebû Cehil için iyi bir eğlenceydi. Hemen yetişti. Hz. Zinnîre’yi dininden döndürmek için bütün maharetini ortaya koydu. Böylece ondaki iman nurunu söndüreceğini zannediyordu. Fakat Hz. Zinnîre akıl almaz bir şekilde sebat ediyordu. Bu durum onu görünce daha da kızdırıyor, işkencenin şiddetini biraz daha artırıyordu.
Hz. Zinnîre, “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanının kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir.” hükmüne güzel bir misal olurken, Ebû Cehil ve diğer müşrikler de kimsesiz, zavallı bir kadına yaptıkları dayanılmaz işkenceyle, “Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.” hükmüne dâhil oluyorlardı. Köle bir kadına işkence etmek, hakarette bulunmak, âcizlikten ve canavarlıktan başka neyle izah edilebilirdi?
İşkenceler karşısında Hz. Zinnîre (r.anha) zayıf düşmüş, hattâ gözlerini kaybetmişti. Bu durum kalbini küfür karanlığı kaplayan Ebû Cehil’i ümitlendirdi. “Gördün mü? Onlara tapınmayı bıraktığın için tanrımız Lât ve Uzza senin gözünü kör etti. Müslümanlık’tan vazgeç de, onlar gözlerini tekrar açsınlar.” hezeyanında bulundu.
Fakat Hz. Zinnîre’nin kalbi imanla doluydu. Fayda ve zarar vermekten âciz taş ve ağaç parçalarının böyle bir şey yapabileceğine kesinlikle inanmıyordu. Bunun kendisi için bir imtihan vesilesi olduğunu anladı. İmanında sebat etti. Bütün ihlas ve samimiyetiyle Ebû Cehil’e şöyle seslendi:
“Hayır, vallahi hayır! Sizin tanrı diye ibadet ettiğiniz taş ve odun parçasından başka bir şey olmayan Lât ve Uzza, ne fayda ne de zarar verebilir. Onlar, kendilerine tapanları bilmedikleri gibi, tapınmayanlardan da habersizdirler. Bu ancak Rabb’imin işidir. Benim Rabb’im gözümü bana tekrar çevirme kudretine sahiptir.”
Ebû Cehil hiç beklemediği bu cevap karşısında şaşırıp kaldı. Şaşkınlığı geçer geçmez de Hz. Zinnîre’ye vurmaya başladı. Bir müddet sonra, yorulduğu için bırakmak mecburiyetinde kaldı.
Evet, Hz. Zinnîre, “Benim Rabb’im gözümü açma kudretine sahiptir.” diyordu. Bütün kâinatı, insanı, güneşi, ayı, yıldızları, hayvanları, bitkileri yoktan yaratan, onları idare eden ve hayatiyetini devam ettiren Rabb’imize, Hz. Zinnîre’nin gözlerini iade etmek ağır gelir miydi? Elbette O’nun, her şeye gücü yeterdi. Yaratan hiç Kâdir olmaz mıydı? Nitekim günün ilk ışıklarıyla birlikte Zinnîre’nin gözlerini yeniden eski hâline kavuşturdu.
Sabahleyin, kaldıkları yerden işkenceye devam etmek için gelen müşrikler, onun gözlerinin açılmış olduğunu görünce şaşakaldılar. Putlarına olan itikatları zayıfladı. Bazıları neredeyse Müslüman olacaktı. Fakat Ebû Cehil hemen araya girdi. “Muhammed’in izinden giden şu akılsızlara siz hayret etmiyor musunuz?! Eğer Muhammed’in getirdiği şey gerçek ve hayırlı olsaydı, ona uymakta biz bunları elbette geçerdik. Doğruyu bulmakta Zinnîre mi bizi geçti? Bunu hanginiz gördü?” dedi.
Yanındakiler de onun bu hezeyanına inandılar. Çünkü gözlerini gaflet bürümüştü. Düşünüp ibret alacakları, iman edecekleri yerde, “Bu da Muhammed’in sihridir!” diyerek cehaletlerine devam ettiler. Bu hadise üzerine Ahkâf Sûresi’nin şu mealdeki 11. âyeti nazil oldu:
“O kâfirler, iman edenler hakkında şöyle dediler: ‘Eğer İslamiyet’te bir hayır olsaydı, Müslüman olmak hususunda onlar bizi geçemezlerdi!’ Bununla muvaffak olamayınca da, ‘Bu, eski bir yalandır!’ diyecekler.”
Bu hadise Müslümanların imanlarını, kâfirlerin ise küfürlerini artırdı. Diğer taraftan, Cenâb-ı Hak ihlas ve samimiyetine binaen Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla Hz. Zinnîre’yi maddi kölelikten de kurtardı. Ebû Bekir (r.a.) onu efendisinden satın alarak Allah rızası için azat etti.[1]
[1]el-İsâbe, 4: 312; Sîre, 1: 340; Üsdü’l-Gàbe, 5: 463; İnsânü’l-Uyûn, 1: 239.