Peygamberimiz henüz açıktan davete başlamamıştı. Kendisine iman etme bahtiyarlığına eren sahabilerin sayısı 10’u bulmuştu. Bunlardan biri de Hz. Ömer’in kız kardeşi Fâtıma idi. Hz. Fâtıma, Sâid bin Zeyd ile evliydi. Kocası da kendisi gibi iman nurunu tatmıştı. Karı-koca birlikte ibadet ediyorlar, Kur’ân öğreniyorlardı. Öyle ki, Hz. Sâid, sağlığında cennetle müjdelenmiş 10 sahabiden biri olma bahtiyarlığını kazandı.
Hz. Fâtıma ve kocası, Allah ve Resûl’ü yoluna baş koymuş iki fedai iken, Ömer, Peygamberimizin amansız düşmanıydı. Müşrik güruhun tarafındaydı. Kız kardeşi ile eniştesinin Müslüman olduğundan ise haberi yoktu.
Bütün işkence ve baskıya rağmen Müslümanların sayısının gün geçtikçe artması müşrikleri çileden çıkarıyordu. Buna mutlaka bir çare bulmak gerektiğine inanıyorlardı. Çözümü Peygamberimizin mübarek cesedini ortadan kaldırmakta buldular. Hemen bir plan yaptılar. Ömer de oradaydı. Bu vazifeyi üzerine aldı. Müşrikler derin bir nefes aldılar; çünkü Ömer güçlü kuvvetli biriydi, üzerine aldığı bir işi mutlaka yapardı. Artık meseleye hallolmuş gözüyle bakıyorlardı.
Hattab’ın oğlu Ömer vakit geçirmeden kılıcını kuşandı. Üzerine aldığı menfur görevi yerine getirmek için harekete geçti. Yolda akrabası Nuaym bin Abdullah ile karşılaştı. Abdullah da Müslüman olmuştu, fakat Ömer bilmiyordu. Onun Resûlullah’ı şehit etmek üzere gittiğini öğrenen Nuaym (r.a.) vazgeçirmeye çalıştı, ama dinletemedi. Sonunda vakit kazanmak için, “Kız kardeşin ve enişten de Müslüman oldu; önce onlara gitsene!” dedi. Ömer hiç beklemediği bu haber karşısında çok öfkelenmişti. Hemen yolunu değiştirdi, kız kardeşinin evine gitti.
Hz. Fâtıma ile eniştesi hiçbir şeyden habersiz, Hz. Habbab bin Eret’ten Kur’ân öğreniyorlardı. Ömer’in gelip kapıya dayandığını görünce endişeye kapıldılar. Kur’ân sayfalarını da, Hz. Habbab’ı da sakladılar. Sonra da kapıyı açtılar. Fakat Ömer, Kur’ân sesini işitmişti. İçeriye girer girmez, “İşitmiş olduğum ses ne idi?” diye sordu. Çok öfkeliydi. Sakladıklarını anlayınca, “İkinizin de Muhammed’in dinine girdiği, bana haber verildi.” dedi. Hz. Sâid daha fazla gizleyemedi, “Ey Ömer, gerçek dinin senin inandığından başkası olduğunu hâlâ anlayamadın mı?” dedi. Hiç beklemediği bu sözler Ömer’i çileden çıkardı. Kan beynine sıçradı. Eniştesinin üzerine yürüdü. Onu tutup yere fırlattı ve rast gele vurmaya başladı. Fâtıma (r.anha) kocasını kardeşinin elinden kurtarmaya çalışırken, Ömer ona da kuvvetli bir tokat vurdu. Tokadın şiddetinden yüzü parçalanan Fâtıma (r.anha) artık ölümü göze almıştı. Allah ve Resûl’ünün uğrunda ölmeyi büyük bir saadet olarak görüyordu. Zaten bir Müslüman için bundan daha güzel bir saadet olabilir miydi? Bütün gücüyle Ömer’e şöyle haykırdı:
“Sen kadın dövmekten utanmıyor musun?! Evet, Müslüman olduk. Allah ve Resûl’üne iman ettik. Biz inanıyoruz ki, Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de Allah’ın Resûl’üdür. Artık elinden geleni yap, hiçbir şeyi geriye bırakma.”
Ömer, başını kaldırıp kız kardeşine baktığında yüzünün kanlar içerisinde olduğunu gördü. Yaptığına pişman oldu. Kalbi yumuşadı. “Biraz önce sizden işittiğim şeyi bana da verin, bir de ben bakayım.” dedi. Fakat Hz. Fâtıma, kardeşinin bir hakarette bulunmasından endişe ediyordu. “Senin ona bir hakarette bulunmandan korkarız!” dedi. Ömer, korkmamalarını söyledi. Sonra da okuyup geri vereceğine dair yemin etti. Bu durum Hz. Fâtıma’yı ümitlendirdi. Kardeşinin Müslüman olacağını umdu. Tatlı bir sesle, “Kardeşim, sen Allah’a ortak koştuğun için pis sayılmaktasın. Hâlbuki bizim okuduğumuz şeye ancak temiz olanlar el sürebilirler. Kalk önce bir yıkan.” dedi. Bunun üzerine gusletti. Fâtıma da (r.anha) Kur’ân sayfalarını getirip verdi. O sayfalarda Tâ Hâ Sûresi’nin bazı âyetleri yazılıydı. Ömer onları okudu, üzerinde derin derin düşündü. Yüzünde hidayet nurları parıldamaya başladı. “Bu ne şerefli, ne tatlı kelam! Bundan daha güzeli, daha tatlısı olamaz!” dedi. Ömer’in yumuşadığını hisseden Hz. Habbab da saklandığı yerden çıktı. Ona iman telkininde bulundu. Sonra da birlikte Peygamberimizin yanına gittiler. Ömer, Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.
Hz. Fâtıma, Hz. Ömer gibi birinin İslamiyet’le şereflenmesine sebep olduğu için kendini çok bahtiyar hissediyordu.
Fâtıma (r.anha), kocasıyla birlikte Medine’ye hicret etti. Ömrünün sonuna kadar faziletli bir hayat yaşadı. Hz. Ömer’in bütün Müslümanların halifesi olduğunu ve adaletle idare ettiğini görmenin saadetini yaşadı. Kardeşinin halifeliği devrinde vefat etti.
Allah ondan razı olsun![1]
[1]Sîre, 1: 366-371; Tabakât, 3: 267, 268.