Hicret’in 10. yılı Zilkade ayı idi.
Bu tarihte, Resûl-i Kibriya Efendimiz, hac için hazırlandı. Medine’deki Müslümanlara da haccetmek üzere hazırlanmalarını emir buyurdu. Ayrıca Medine dışındaki Müslümanlara da bu maksatla hazırlanıp Medine’de toplanmaları için haber gönderdi.
Bu haber üzerine, haccetmek arzusunda olan binlerce Müslüman, Medine’ye akın etmeye başladı. Çok geçmeden, Medine, iman ve İslam’ın nuruyla münevver simalarla dolup taştı. Medine etrafında çadırlar kuruldu.
Müslümanlar eşsiz bir bayram sevinci yaşarken, Resûl-i Kibriya Efendimiz de, tebliğ ettiği azametli davanın muazzam neticesini görmenin huzur ve saadeti içinde Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükrediyordu.
Medine’den Ayrılış
Zilkade ayının çıkmasına beş gün vardı. Günlerden Cumartesi idi.
Resûl-i Kibriya Efendimiz, Medine’de yerine Ebû Dücâne es-Saidi’yi vekil bıraktı.[1]Hâne-i saadetinde yıkandı. Güzel kokular süründü. Yeni elbiseler giydi. Öğleye doğru hâne-i saadetinden çıkıp Mescid-i Şerif’e gitti. Öğle namazını kıldırdı.[2]
Fahr-i Âlem Efendimiz, etrafını nurani halkalar halinde sarmış olan yüz bini aşkın Müslümanla birlikte Medine’den hareket ederek Zülhuleyfe mevkiine vardı. Geceyi, muazzam cemaatiyle burada geçirdi.
Ertesi günü, öğle namazını burada eda ederek ihrama girdi ve her biri insanlık âleminin birer yıldızı olan sahabeleriyle birlikte Mekke-i Mükerreme’nin yolunu tuttu.
Fahr-i Âlem Efendimiz, devesi Kasvâ’nın üzerinde idi. Yüz bini aşkın sahabe, o mânevî güneşin etrafında yörüngelerini kaybetmeyen gezegenleri andırıyordu. Dillerde telbiye vardı: “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk! Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk! İnnel hamde ven’nimete leke velmülk. Lâ şerîke leke.”
Sanki yeryüzü bir ağız olmuş, aynı “telbiye”yi yüz binlerce dille tekrarlıyordu. Fahr-i Âlem Efendimiz ile sahabelerin sevinç ve heyecanına adeta yer ve gök iştirak ediyordu.
Mekke’ye Varış
Tarih, Zilhicce ayının dördü, Pazar günü, sabahın erken saatleri...
Fahr-i Kâinat Efendimiz, etraftan gelenlerin de katılmasıyla yüz bini aşan Müslüman hacılarla Mekke’ye, üst kısmından, Seniyetü’l-Kedâ mevkiinden girdi. Kâbe-i Muazzama’yı görünce, “Yâ Rabbi! Bu muazzam mâbedin azamet, şeref, keramet ve mehabetini artır” diye dua etti.[3]
Bundan sonra Efendimiz, Beytullah’a vardı. Hacerü’l-Esved’i istîlâm etti[4]ve o köşeden Kâbe-i Muazzama’yı tavafa başladı. Tavafın ilk üç devresinde adımlarını kısaltıp omuzlarını silkelemek suretiyle hızlı ve çalımlı yürüdü; kalan dört devresini ise ağır ağır yürüyerek tavafını tamamladı.
Kâbe’nin etrafını yedi defa dolaşarak tavafı tamamladıktan sonra Makam-ı İbrahim’e vardı. Orada iki rekât namaz kıldı.[5]Sonra tekrar dönüp Hacerü’l-Esved’i istîlâm etti. Bu esnada Hz. Ömer’e, “Ey Ömer! Sen, güçlü kuvvetlisin. Hacerü’l-Esved’e yetişmek için başkasına omuz vurma! İnsanları, güçsüzleri rahatsız etme! Eğer, tenha bulursan onu istîlâm et; yok tenha bulamazsan, uzaktan el sürüp öpme işareti yap ve kelime-i tevhid oku, tekbir getir” diye buyurdu.[6]
Peygamberimizin Sa’y Edişi
Resûl-i Kibriya Efendimiz, bundan sonra Safâ tepesine çıktı. Orada Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükrünü takdim etti. Buradan inerek Safâ ve Merve arasında yedi kere sa’y etti.
Mina’ya Gidiş
Mekke’de Pazar, Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri kalan Resûl-i Ekrem Efendimiz, Perşembe günü Mina’ya gitti. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını orada cemaatle eda etti. Geceyi orada geçirdi. Zilhicce’nin dokuzu Cuma günü sabah namazını eda ettikten sonra Mina’dan Arafat’a doğru hareket etti.[7]
Ashab-ı kiramın getirdiği telbiye ve tekbirlerle adeta yer gök çınlıyordu.
[1]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 248; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 312.
[3]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 173; İbn Kesir, Sîre, c. 4, s. 301.
[4]İstîlâm, Hacerü’l-Esved’e elle dokunmak yahut onu öpmek, bunlar mümkün değilse karşıdan el sürme işareti yapmak demektir.
[5]Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 320; Müslim, Sahih, c. 4, s. 40; İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1023.
[6]Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 1, s. 28.
[7]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 173; İbn Kayyim, a.g.e., c. 3, s. 267.