Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu tarihte Hz. Hâlid b. Velid’i dört yüz mücahitle Yemen civarındaki Necran’da oturan Hâris b. Ka’boğullarına gönderdi.[1]
Resûlullah’ın Hâlid b. Velid’e emri şöyleydi:
“Onları üç gün İslam’a davet et. İcabet ederlerse, gerekeni yap; şayet icabet etmekten kaçınırlarsa, onlarla savaş!”[2]
Hz. Hâlid, emrindeki mücahitlerle Necran yakınına vardı. Birkaç taraftan süvari elçiler göndererek Hâris b. Ka’boğullarını üç gün üst üste İslamiyete davet etti. Necran halkı, sonunda davete icabet ederek Müslüman oldu.[3]
Bunun üzerine, Hz. Hâlid, İslam’ın ahkâmını öğretmek üzere aralarında bir müddet kaldı. Sonra da durumu Resûl-i Ekrem Efendimize bir mektupla bildirdi. Mektubunda, ne yapması gerektiğini de soruyordu.
Peygamberimizin Hz. Hâlid’e Cevabı
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Hâlid’in mektubuna şu cevabı yazıp gönderdi:
“Bismillahirrahmânirrahîm!
“Resûlullah Muhammed’den Hâlid b. Velid’e...
“Allah’ın selamı üzerine olsun!
“Senden (yaptığından) dolayı, kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’a hamdederim!
“Elçinin getirdiği mektubunu aldım. Mektubunda, Hâris b. Ka’boğullarının karşı koymadan Müslüman olduklarını, tek bir şerîki olmayan Allah’a iman ettiklerini, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet getirdiklerini, Allah’ın onları doğru yola hidayet ettiğini haber veriyorsun!
“Onları, Allah ve Resûlünün emirlerine göre hareket ettikleri takdirde, ahiret nimetleriyle müjdele; aykırı hareket ettikleri takdirde, ahiret azabıyla korkut!
“Artık dön, gel! Onların elçileri de seninle birlikte gelsin!
“Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi üzerine olsun!”[4]
Hâlid b. Velid’in, Benî Haris Heyetiyle Medine’ye Gelmesi
Resûl-i Ekrem Efendimizin emri üzerine Hz. Hâlid, Hâris b. Ka’boğullarından bir heyetle Medine’ye geldi. Elçiler, Hz. Resûlullah’ın huzuruna çıkıp Müslüman olduklarını haber verdiler.
Peygamber Efendimiz, Benî Hâris b. Ka’blara, elçiler arasında bulunan Kays b. Husayn’ı vâli ve kumandan tayin etti.
Elçiler, Medine’de bir müddet kaldıktan sonra, Resûl-i Ekrem Efendimizin verdiği hediyelerle yurtlarına döndüler.[5]
[1]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 239; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 339; Taberî, Tarih, c. 3, s. 156.
[3]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 239; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 339; Taberî, Tarih, c. 3, s. 156.
[4]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 239-240; Taberî, a.g.e., c. 3, s. 156.
[5]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 239-240; Taberî, a.g.e., c. 3, s. 157.